1 Aralık 2008 günü hayatımdaki en kötü günlerden biriydi. 325.KD olarak sınava girmeye karar vermiştim o gün. Zaten 3 gün var sınava girebileceğiniz. İlk günden işi bitirelim diye düşündüm ve sabah 8 gibi falan Tuzla'daydım. Tabi o zaman bu işin daha 30 Kasım'ı 1 Aralık'a bağlayan gece sıra alınarak yapılan bir çılgınlık olduğunu bilmiyordum. Gidince efendi gibi, uzunluğu 300-400 metreyi bulan kuyruğun en sonuna geçtim. Sonra bir ara yeniden numara verme durumu oldu ve yüzlerce insan koşarak yer değiştirdi aynı anda. İnanılmaz bir curcunaydı gerçekten. Bu kez nispeten daha iyi bir sıradaydım, en azından saat 8'de orada olan biri için iyiydi sıram.
***
Yaklaşık 10 saat bekledim o gün orada. Bu 10 saat, o gün tanıştığım tertibimle at yarışı muhabbeti yaparak geçti. Atçılar birbirini buluyor gerçekten. Bir kere de tatildeyken aynısı gelmişti başıma. Hacı hacıyı Mekke'de hesabı...
***
- Tüh ya bu da Pendik Şubesi... Arkadaşım sen kenara ayrıl şöyle...
- ... (Nooluyo lan sessizliği)
- Bak şu tarafta ilçelere göre masalar var, Pendik masasına git, yardımcı olsunlar.
***
- Merhaba, kenardan gönderdiler de beni, kimlik numaramı girince bir sorun oluştu.
- Anlıyorum. Ya birşey sorucam, Nisan'da askere gitsen, yani bu dönem gidemesen çok problem olur mu?
- Olur tabi canım, şaka mı bu?
- Şaka değil, Ankara ile ilgili bir sorun var ve eğer 2 gün içinde çözülemezse askere gidemeyeceksiniz.
- Ya nasıl olur, ben askere gidiyorum diye işten çıktım.
- Maalesef durum budur.
***
Beni en çok yaralayan dialoglardan biridir bu. Birkaç saat kendime gelememiştim. Ulan böyle de şans olur muydu be... Askere gidiyoruz işte ya, zaten bayıla bayıla katıldığım bir durum değil, bir de gidemiyoruz. Bu vergi borcunu ödemek isteyen adama vergi dairesinde sorun çıkartılmasıydı bence. Ertesi gün bana telefon numarasını veren o görevliyi aradım. Aradığım yer Kadıköy'de bir parfümeri. Kutay kesin biliyordur yerini. McDonalds'ın hemen solunda kalan yer. Ama McDonalds'a göre değil bize göre solunda :)
***
Dükkan kadın dolu. Gelen olumlu haber üzerine attığım sevinç nidalarıyla herkes bana bakıyor. Koşarak çıktım, dışarıda bekleyen arkadaşlara haber verdim. Kuş kadar hafiftim. Sebebi ise askere gidebilmemdi. Askerliğimi ise Manisa'da yaptım. Kırkağaç değil, Batıkışla. Kırkağaç olmadığını söylediğim zaman ağzını ekşitenlere söyleyeyim şimdiden, eğitim çavuşuydum ve kolay geçmedi askerlik. Zaten bir kısa dönemin Kırkağaç'ta askerliğini yapma ihtimali yok. Komando okulu orası, tıpkı eşi benzeri olmadığı söylenen Isparta gibi... Her neyse bence bunun cidden kolayı zoru yok. Herkese göre zor işte, kimse koşa koşa gitmiyor bence.
***
Tarih hakikaten tekerrürden ibaret. Yarın resmen kışın ilk günü. Kışı, yaza göre daha çok severim. Hele yapış yapış İstanbul sıcaklarını düşündükten sonra, kışı daha çok severim. Kışın Kadıköy'ü de daha çok severim mesela, niye bilmem. Yağmurlu ve temiz havalarını severim kışın. Neyse, geçen yıldan sonra yarın da hayatımın kötü günlerinden biri olacak, kesin... Arefe günü gidip startını verdiğimiz kanal tedavisinde en son sinirler alınmış, geçici dolgu yerleştirilmişti. Yarın kalınan yerden devam ediyoruz. Berbat bir durum. Dişçi koltuğuna oturmak, ağzınızdaki salyaları çekmesi için nal gibi hortumu ağza almak, kafayı kurbanlık gibi kenara uzatıp portatif lavaboda ağız çalkalamak, dişçinin aletlerinin çıkardığı matkap sesi gibi ses ve daha onlarca ayrıntı... Hepsinden nefret ediyorum. Ve evet dişçiden korkuyorum. Bugün ne güzel bitirecektik işi, yarına ertelendi.
***
Şimdiden 331 KD'lere hayırlı kuralar diliyorum ayın 10'u için. Asker alışverişlerinde gaza gelip kazıklanmasınlar bir de. Kulak çubuğu, ayak kremi falan bunlar lüzumsuz şeyler, giderayak bütçe sarsılmasın.