amerikan futbolu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
amerikan futbolu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Nisan 19

Zirveden Ölüme

Saatlerinden dolayı NFL'i izlemek mümkün olmuyor, hiç aşina değilim ama bazı hikayelerini biliyorum.

Aaron Hernandez de o hikayelerden biri. Ülkenin en yetenekli sporcularından biri olarak başladığı lig kariyerini bir suç bağımlısına dönüştürerek noktaladı. Hayatını da girdiği hapishanede intihar ederek bitirdi. Tam beş sene önce bugün...

İnanılmaz bir çöküş. Çöküş demek bile haksızlık olur. İbret alınması için her sporcu adayına okutulması gerekir. Her sporcunun, özellikle de yıldız potansiyeli taşıyan ve genç yaşta büyük paralar kazanan sporcuların, kariyerinin başından itibaren destek alması gerektiğinin kanıtı...

Çarşamba, Şubat 26

Paterno


Paterno, Amerikan spor tarihinin en başarılı koçlarından biri olan Joe Paterno'nun kariyerinin ve hayatının son yıllarını anlatıyor. Sadece bir biyografi olarak bakamayız tabi, zira aynı zamanda bir skandalın perde arkasını da aralıyor.

Paterno, uzun yıllar boyunca Penn State Üniversitesi'nin amerikan futbolu takımını çalıştırmıştı. Çok yüksek bir galibiyet yüzdesine sahipti. Bir gün yardımcısı Jerry Sandusky'nin bir öğrenciyi taciz ettiği ortaya çıkar. Devamında Paterno'nun da görevine son verilir. Bu da bazı tartışmalara yol açar.

Paterno bir tacizci değildir. Kimilerine göre üniversite kendini temizlemek ve kurtarmak için onu günah keçisi olarak seçer. Kimilerine göre de yardımcısının yaptıklarını umursamaması ve işine bakması onu aklamaz. O yüzden de günahların üstünü örtmekle suçlanır. Yani susan dilsiz şeytan rolü biçilir. Özellikle üniversite öğrencileri ilk sınıfa dahil olur. Ulusal medya ise ikinci sınıfa daha çok yer verir. En azından filmden anladığımız bu...

Biz ise bu konuda biraz mesafeliyiz, çünkü konuya çok hakim değiliz. Elimizde sadece bir film var. Filmden sonra biraz araştırma da yaptım tabi ama yine de bir taraf seçme konusunda kararsız kaldım. Film ise fena değil. Spotlight'ın televiyon versiyonu diyebiliriz. HBO tarafından çekilmiş. Vasatın üzerine çıkamayan televizyon filmlerinin yanında iyi kotarılmış.

Başrolde Al Pacino'yu izliyoruz. Any Given Sunday'den sonra bir kez daha amerkan futbolu sahasında. Yönetmen koltuğunda ise Barry Levinson var. Bu isimlerden daha iyi bir ürün çıkabilirdi belki ama televizyona film çekmenin farklı dinamikleri olduğu bir gerçek. İzlerken, sanki nereye reklam kuşağının geleceği, nerede temponun artacağı önceden ayarlanmış, film de bu bilgilerin ışında yazılmış ve çekilmiş gibi hissettim. İletişim fakülteleri bu konuda bir kıyaslama yapmışlar mıdır merak ettim. Zira sinema filmi ile televizyon filmi arasında muhakkak bazı farklar olmalı.

Öte yandan birçok 'taciz-skandal' temalı filmde kurbanlara odaklanılır. Veya seri katiller sinema filmlerine özne olur. Burada ise olayların dışında kalan, sadece işine odaklanan veya kafasını kuma gömen bir adam öne çıkıyor. Onun hayatının son anında yaşadığı çelişkileri, buhranları, geriye dönerek aklına gelen parçaları izliyoruz. Açıkçası bu bakış açısı benim hoşuma gitti. Bir değişiklik oldu. O rolde de Pacino'nun olması ilgi çekici kıldı. 

Al Pacino alıştığımız kadar muhteşem değil ama standartın üstünde. Ayrıca gerçek Paterno'ya çok benzemiş. Bu arada Pacino kadar iyi olan, hatta belki de beklentilerin üzerine çıktığı için daha çok alkışı hakeden biri varsa da, o da Riley Keough. 

Filmin sonunda bir telefon konuşması var. Bir kişi muhabiri arıyordu. Acaba Paterno'nun oğlu mu diye düşündüm. Bu da koltuktan kalkarken kafada sorular oluşturması nedeniyle filme bir artı daha katıyor.


Pazartesi, Ağustos 22

12.Adam


ABD'den tribün fotoğrafı koyacağımı tahmin etmezdim. Üstelik bir kolej maçından. Texas A&M Üniversitesi'nden.

Pazartesi, Mayıs 24

İstanbul Cavaliers 18-13 Gazi Warriors


Amerikan futbolu Türkiye'de çok yeni bir spor. Emekleme döneminde belki. Fakat bu sporla uğraşan kesime yakın olduğum için bana çok uzak değil. Dün de 2009-2010 sezonunun final maçını izlemek için Kartal'a gittik.

Staddan bahsedelim önce. Kartal'ın mahalle arasında, bir semt sahası. Tribünler ufak, ulaşım zor. Skorbord yok. Sanırım son yılların en zayıf finali. Maç da kalite olarak bir final maçı kalitesinde değildi. En azından beklentimiz daha fazla touchdown ya da daha fazla pas ve koşu oyunuları görmekti. Maçın ilk çeyreği skorsuz, ikinci çeyreği ise ise tek bir touchdownla geçti. Fakat bunlar heyecanın az olduğunu da göstermez. Son ana kadar merakla kazananı bekledik. Süreyi gösteren birşey olmayınca daha da heyecanlandık.

İstanbul Cavaliers takımına yıllardır giren çıkan çok tanıdığım var. Bu oyun Türkiye'de üniversiteler arasında oynandığı için şu anda bizim yaş grubu çok kovalıyor. Onların bir kısmı da zamanında Cavaliers'a girmiştir. Bu sebeplerden dolayı, yıllardır sürekli konuşulan "biz" muhabbetlerinin etkisiyle İstanbul Cavaliers'a sempatim olduğunu yadırgayamam.

Takımın adında İstanbul olması ve rakibin Ankara ekibi olması da önemli bir etken. Basit amerikan futbolu bilgimle iki takım arasındaki farkı anlamak mümkündü. Gazi W., güce ve fiziğe dayalı bir oyun anlayışına sahip. İstanbul C. ise daha çok pas deneyen, uzun pas atan, yani "göze hoş gelen futbol oynayan" takım tarzında. Bunun en büyük nedeni 7 numaralı QB Burak Şenyuva. Kendisi zaten maçın sonunda MVP seçildi.

Gazi W. maçın başında ve maçın içinde daha inanmış, daha ateşli bir görüntü çiziyordu. İlk skor üreten onlar oldu. Buna Cavaliers cevap verebilirdi, verdi de. Ama ikinci yarıda Gazi Warriors'un bir oyuncusu (kadroları pek bilmediğimiz için böyle diyorum) sanırım 70 yard civarı bir koşuyla bir 6 sayı daha kazandırdı takımına. Bu noktadan sonra İstanbul C. için 2 tane touchdown gerekiyordu.

Son dakikaya kadar maç çekişmeli geçti. Bu süre içinde İstanbul takımı ihtiyacı olan sayılara kavuştu. Bunun yanı sıra tartışmalı 2 tane touchdown vardı. Uzun süre hakemlerin karar vermesini bekledik.

Bu sporun en negatif yönü de bu. Oyun çok duruyor. Çok bekliyoruz. 15 dakikadan 4 periyotluk bir oyun. Stadda kaldığımız süre ise 3.5 saati aşıyor. Bu nedenle maça gidilecek ekibi iyi seçmeniz gerekiyor. Muhhabet dönmeli. Bir de içeriye biralarla girebiliyoruz. Bu da farklı birşey. Bira içerek stadyumda maç izlemeye alışık değiliz.

Güzel bir pazar günü oldu. Aynı gün Konyaspor - Altay ve Flugtag'ın olduğu bir şehirde, en doğru kararı verdiğime inanıyorum.