Perşembe, Aralık 4

Peşindeyiz!


Roy Keane çok farklı bir isim. Benim için Eric Cantona ile aynı kefede. İkisini de futbolcuyken pek sevemedim. Tam ikisi için "vay be aslında iyi adamlar" diye düşünürken ikisi de aniden futbolu bıraktılar. Ama onları takip etmeye devam ediyorum. Cantona plajda ve televizyonda ve akla gelmeyecek her yerde karşınıza çıkıyor.
Keane ise hocalık deniyor. Sunderland'den ayrıldı bugün. Bakalım ne yapacak, meraktayız.

Giderayak

Bu aralıkta askere gidiyorum. Bu son sivil günler enteresan biraz, yazıya okumaya vakit ayırmıyorum açıkçası, ayırmak istemiyorum. Kafa boşaltacak şeyler yapmak lazım belki, tam bilemiyorum. Bir ara bir sıkıntı çıktı, Nisan'da gidebileceğimi söylemişlerdi pazartesi günü, son 10-12 sivil günün 1'ini de buna üzülüerek geçirdim ki şükür, halledildi sorun ve sınava girdim. Sınav da bir tuhaf, taralı alan soruluyor, şekilde taralı alan yok falan, tebessüm ettiren sorular...
***
Bloga ne kadar sıklıkla yazı yazabilirim bilmiyorum... At yarışı yazısı kesin yazamam, çünkü özellikle detaylarını hatırlamadığım (kaç at koştu, kim koştu, jokeyi) ana hatları ile zihnimde kalmış eski yarışları yazarken biraz araştırma yapıyordum, buna fırsatım olmaz herhalde... Günceli de takip edebileceğimi zannetmiyorum. Birçok yerde Digiturk varmış, futboldan pek kopmayız sanırım. Ben fırsatım oldukça birşeyler yazmaya çalışırım. Bilmiyorum bekleyip göreceğiz, gitmeden son tüyoları da Kutay'dan alıcaz artık, Kutay demişken tek ben yazmadığım için blogda, güncellenme konusunda bir sıkıntımız da olmaz. Öyle işte...

Hertha Berlin 0-1 Galatasaray


Maçlardan sonra maç analizi yapmayı sevmiyorum. Zaten şimdi herkes birşeyler diyecek, denmeye başlandı hatta. "Hakemler hakkında konuşmayı sevmiyorum ama.." lı cümlelere benzedi bu giriş. Bu maçta şu iyi oynadı, bu kötüydü değişiklikler yanlıştı, Erdoğan Şenay gibi "tertip yanlıştı" demek değil amacım.

Galatasaray bu sene çok tartışılıyor. Büyük takımdır tartışılacak tabi ama bazı şeyler hep göz ardı edildi. Sakatların sayısı oldukça fazlaydı. Üstelik sakatlık süreleri de uzun sürdü. Yavaş yavaş dönüyorlar. Bugün onların takıma girmesinin ne kadar fayda sağladığını gördük.

Geçen seneki Galatasaray takımı uzun bir aradan sonra, belki 96-2000 yılındaki takımdan bile daha çok, en sevdiğim Galatasaray takımı olmuştu. Yaşları genç, koşan, mücadele eden, savaşan futbolcular. Kalli'nin 92-93 takımı kadar bizleri heyecanlandıran umutlandıran bir takım. Keza o takım şampiyon oldu. Bu sene onlara yabancılar katıldı, yeni bir hoca geldi. Hoca kötü başladı. Yerden yere vuruldu. Doğru veya yanlış eleştirilerden en çok Skibbe nasibini aldı. Denilen şuydu: "geçen senenin şampiyon kadrosuna dünya yıldızları katıldı ama geçen senekinden daha kötü oynuyor." Unutulan bu takımın en önemli dişlileri eksikti. Barış, Topal, Güngör geri döndüler. Fark ortaya çıkmaya başladı. Bu takıma Uğur ve Serkan eklense bir de çok daha iyi olacak herşey.

Kewell, Baros, Lincoln, Meira hepsi kaliteli topçular. Ama şu bir gerçek. Bu takımı Ardalar, Mehmet Topallar, Barış&Serkanlar, Hakan Baltalar, Uğurlar, Aydınlar taşıyacak.

Maçtakı durumlara göz atarsak, 1. sınıf oynayan topçular, Barış,Lincoln, Topal, Balta, onlardan bi level altta De Sanctis, Servet, Baros, vasat Arda, Meira, kötü günlerinde olan Kewell ve Sabri. Hepsinin terine sağlık.

Bu arada Lincoln niye kaptan çıktı? Maç Almanya'da olduğu içinse Kadıköy'e Nobre'yi kaptan çıkaran zihniyetten farkımız kalmadı demektir. Bu haftaki Ankaragücü maçına da Emre Güngör kaptan çıksın o zaman. Yok eğer Erdoğan Arıca sebep olduysa daha da kötü. Ya Arıca maçı izlemediyse? Bu takımın kaptanları bellidir diye düşünüyorum. Ama Lincoln de bugün bir başka oynadı. Darısı şubat maçlarına.

Çarşamba, Aralık 3

CNBC-E Güzelleri # 8


Kesinlikle bu listenin en güzeli, en seksi olanı. Ama sonuçta burada CNBC-e faktörü önem arz ediyor. Kendisi oldukça kısa bir rolde karşımıza çıktığı için alt sıralarda kaldı.
Holly Valance bizim hayatımıza Tarkan sayesinde girdi. Yoksa kolay kolay tanımazdık o şarkıyı İngilizce söylemeseydi. Prison Break dizisinde oyuncuğunu da beğendik. Saçma aksiyon filmlerinden daha başarılıydı. Michael'ın yardımına koşan vefakar kız Nica Volek rolündeki en önemli sahnesi Bellick'e yaptığı kucak dansıydı. 5 bölüm oynamasına rağmen erkek ağırlıklı dizinin en güzel bayanı oydu. DR. Tancredi hayranları kusura bakmasın. 1983 Melbourne doğumlu ama Yugoslav kanı da var. Dünyanın en güzel ırkı Slavlardır zaten. 3 günlük listenin ilk sarı saçlısı.

Sergen'i de Yaktın!


Maldonado artık ağzıyla kuş tutsa yaranamaz. Zaten Fenerbahçe seyircisi pek ısınamadı, tutunacak tek dal yorumcuların hakkaniyetli görüşleriydi. Ama daha işin başındaki Sergen'i de yaktı. Eski topçu yeni yorumcuya dava açılmasına neden oldu.

İşin şakası bir yana olay şu. Sergen Vatan'da yazdığı bir yazıda şöyle demiş:

"Maldonado topçu değil, hem saçlarını da kestirmiş Şanlıurfasporlu futbolculara benzemiş. Anca orada oynar zaten."

Bunun üzerine şehrin avukatlarından biri Sergen'e hakaret davası açmış.

Aslında Sergen biraz haklı sayılır. Çünkü Türk futbolunun en çirkin saçlı futbolcusu Oğuz Dağlaroğlu Şanlıurfaspor'da oynamakta.

Hme Oğuz, hem Sergen için hayırlısı olsun. Maldonado'yu benim dualarım da kurtarmaz zaten.

Salı, Aralık 2

21.Yüzyılın En Kritik Oyuncu Değişiklikleri


Bu sene oyuncu değişimleri sırasında yaşanan homurdanmalar arttı. Ligin başında Skibbe Topal'ı çıkarınca, bir kaç maç önce de Aragones Deivid yerine Maldonado'yu sokunca kariyerleri tartışıldı. Ben de aklıma gelen son yıllarda yaşanan (iyisiyle-kötüsüyle) 5 önemli oyuncu değişikliğini hatırlatmak istedim. Liste uzayabilir. Tamamen kişisel hafızayla alakalıdır.

5-) Unutulmayacak bir sezonun unutulmayacak maçı. Böyle bir maça damga vurmak için sadece 30 dakika yetiyor. 2005-2006 sezonu. Ligin 33.haftası. Galatasaray, Fener'in arkasında. Kadıköy'e avantajla gitmiş 4 yiyip dönmüş Gerets'in takımı. Avantaj artık suyun diğer tarafında. Mucizeler lazım. Fenerbahçe puan kaybetmeye müsait tek maçı olan Trabzon deplasmanından 3 puanla dönmüş bir önceki hafta. O hafta Galatasaray İnönü'ye konuk oluyor, Fenerbahçe Erciyes karşısında kendi sahasında. Fenerbahçe zor başlayan maçı koparıyor artık gözler Dolmabahçe'de. Galatasaray önce Necati ile penaltıyı kaçırıyor sonra 3 gün önceki kupa finalinde Fenerbahçe'yi yıkan Tümer Metin'in golüne engel olamıyor. Şampiyonluk hayal olurken tribünler ıslıklanacak topçuları seçme yarışına giriyor İlk sıra için çekişen Cihan ve Necati'den şimdi İspanya'da olanı oyundan çıkıyor. Dakika 60. Yerine giren ise Hasan Kabze. 4 dakika sonra gol geliyor Kabze'den. Fakat arkası gelmiyor. 1-1 hiç yetmeyecek bir skor. Beşiktaş kapalısı 92-93'ün rövanşı olduğuna inandığı maçın sonlarında kinini dökmeye başlıyor. Topçular ise maçı rolantiye almış şekildeler. Galatasaray tribünleri seyircisiz oynanan Erciyes maçının bittiği haberini alıyor. Stadın dışındaki Fenerbahçe taraftarlarının kutlamalar için içeriye alındığı efsanesi kulaktan kulağa yayılınca iyice kahır gecesine dönüşüyor ortam. Maçın bitimine 13 saniye kala Sabri'nin ortası Hasan'ın önünde kalan top, ve yarım saatte efsane olma hikayesi.

4-) Yine Galatasaraydan gidiyoruz ama bu sefer kötü bir örnekle. 2004-2005 sezonun 32. haftası. Galatasaray İstanbul'da Gençlerbiriği'ni konuk ederken aynı saatlerde Fenerbahçe Ankara'da Ankaragücü karşısında. Bir sonraki hafta dananın kuyruğu Kadıköy'de kopacak. Bu sefer Galatasaray korkarak gitmez, çünkü 3 gün önce 5-1lik tarihi bir zafer yaşanmış. Yeter ki fark kapansın o hafta.

Galatasaray maça iyi başlıyor, golü erken buluyor. Hagi'nin sağ bek yaptığı Cihan 1-0 yapıyor. Ama ligden elini eteğini çeken alkaralar iki basit golle sallıyor Galatasaray kalesini. Önce Erkan sonra Youla atıyor. İkinci yarı Galatasaray yeni açık önündeki kaleyi abluka altına alıyor. Bu esnada Ankara'dan gol haberi geliyor, Cenk İşler atıyor, Fener de yenik. Artık gereken tek şey golken, Türk futbolunun en golcü isminin efsane olmus forma numarası saha kenarındaki tabelada beliriyor. 9 numara oyundan çıkarken yerine giren isim genç Cafercan oluyor. Bu dakikaya kadar oldukça organize ataklar yapan evsahibi takım Hakan çıkınca doldur boşalta başlıyor. Gol gelmiyor. Puanlar iki şehirde de kaybediliyor. Bir sonraki hafta Fener takımı şampiyon oluyor, ondan sonraki hafta Hagi ıslıklar alkışlar tokmaklar eşliğinde İstanbul'dan ayrılıyor.

3-) Galatasaray için kötü bir değişiklikle devam. Bu sefer değişikliği yapan takım Fenerbahçe oyuna giren isim Ceyhun çıkan isim Washington. 6 Kasım 2002 Çarşamba günü. Bir erteleme maçı. İlk yarı 2-0 bitiyor, ikinci yarı Terim forveti 4lüyor, rakibi boğuyor. Ortega'nın kırmızı kartı ipleri deplasman takımının eline veriyor. Ya da öyle sanıyor herkes. Alman Köylüsü Werner Lorant belki de kariyerinin en kritik hamlesini yapıyor. Brezilyalı forveti oyundan çıkarıp Galatasaray altyapısı orjinli Ceyhun'u sokuyor.Dakikalar 57yi gösteriyor.Arkayı boş bırakan Terim hızlı forvetlere çözüm üretemiyor.10 dakika sonra Serhat gol atıyor, 20 dakika sonra Ceyhun.Maç 6 oluyor,son sözü kaptan Ümit söylüyor.

2-)Bu sefer bir milli maç. Türkiye Dünya Kupası'nın modern haline ilk kez katılıyor. Rakip ise dünya arenasından uzak kaldığımız yıllarda Türk halkının gönlünü çelen Brezilya. İronik bir eşleşme 3 Haziran 2002 gününü heyecanlı kılıyor.

Milli takımımızın başında Kaybedenler Kulübü Fahri Başkanı Şenol Güneş var. Kariyerinin en başarılı dönemini ve en çok eleştirildiği dönemini o haziran ayı içerisinde yaşayan Şenol Güneş. Maça beklenenden iyi başlıyoruz. Zaten Brezilya'da eski Brezilya değil. Şansla gelmişler oraya gruptan. O sene çıkan tabirle senzlong yazarları öyle diyor en azından. Sezonun yıldızı Hasan Şaş turnuvaya da süper başlıyor golünü atıyor. Golden sonra sevinemeyecek kadar şaşkın. Tıpkı Türk halkı gibi. Avusturya'ya atılan 5. golden sonra bile yeri göğü inleten halk, bu tarihi golde sokaktan cılız gol seslerini duyuyordu anca. Belki maçın yerel saatle gündüz olmasındandır, bilemeyiz.

İkinci yarıya sambacılar golle başlıyor, 49da Ronaldo atıyor. Maç hala dengede giderken kenarda iki oyuncumuz oyuna girmeyi bekliyor. Biri İlhan Mansız olunca herkes tel tel dökülen Hakan'ın çıkacağını bekliyor. Ama Şenol Hoca takımın en iyisi olan Yıldıray'ı yanına alıyor. Ve bu sayede kendi idam fermanını imzalıyor. Çirkef bir son 10 dakika nedeniyle 2-1 mağlup ayrılıyoruz maçtan. Bundan sonraki günler hatta aylar turnuvayı 3. tamamlamamıza rağmen hocaya sallayanları okumakla geçiyor.
1-) Efsane sezonun en efsane zamanları. Aylardan nisan. Bahar kendini hissettirmiş. Türkiye'yi iki heyecan sarmış. BBG evinde kim 1. olacak, ve ligi kim şampiyon bitirecek. 3 takım kapışıyor ve üçüde son haftalarda birbirleriyle karşılaşacak. O final maçlarından ilki bizim semtte.Mahallenin Galatasaraylı çocukları olarak Antep tribününe gidip Fenerbahçe 'ye karşı olan hislerimizi dökmek istiyoruz. Ama son anda vazgeçiyoruz. Ben de mahallenin Fenerbahçeli çocuklarından birinin evine gidip maçı izliyorum. Gaziantepspor'un golleri yağmur gibi geliyor ilk yarı. Ben arkadaşın moralini bozmak istemiyorum sessiz sakin oturuyorum ama çocuk çıldırıyor. Bardağı taşıran son damla ikinci yarıya başlarken oluyor. Mustafa Denizli Baliç'i çıkarıp yerine stoper Uche'yi alıyor. 3-0 yenik takımın oyuna hücumcu çıkartarak stoperle başlamasına anlam veremiyoruz. O evde o gece Mutafa Denizli baya bi küfür yiyor. Ama maçın şekli değişiyor. Arkasında tribün olmayan kaleye tam 7 gol atılıyor o maçta. 3-3e getiren golü nam-ı diğer Deniz Uygar atıyor. Mustafa Hoca'nın kariyerinin özeti gibi oluyor. Çok kısa süre içinde "dürülülü Mustafa" "büyük Mustafa" oluyor. Devre arasında Baliç stadı terkederken çokça ah alıyor herhalde, taksisi kaza yapıyor. Sezonu Fenerbahçe şampiyon tamamlıyor, BBG''de kazanan Melih oluyor.

Her Tharafın Berlin Olsa Ne Yazar


Yarın Galatasaray, Hertha Berlin karşısına çıkacak. Yaklaşık 9 sene önce yine aynı yerde, aynı atmosferde bir maça çıkmıştı. Grubun sondan bir önceki maç haftasıydı, Galatasaray için tamam-devam niteliğindeydi. Bu sefer alınacak beraberlik bile yeterken , o maç mutlak galibiyet gerektiriyordu. Üstelik bu sezon alınan 1-0lık Metalist yenilgisi, o maçın öncesindeki 5-0lık Chelsea hezimetinin yanında devede kulak kalır.

Fatih Terim Chelsea-Berlin maçları arasındaki süreçte yine zırvalamıştı(!). Güya 17 Mayıs günü Danimarka'da oynanacak UEFA finaline Galatasaray gidecekti. Terim "biletleri şimdiden alın" diyordu. Lafazanlık işte. Değil finale kalmak, Uefa maçı oynamak için grup liderini Berlin'de yenmek, ardından da dünya devi Milan'ı Sami Yen'de boğmak gerekiyordu.

Galatasaray 2 önemli, 1 çok önemli eksikle Almanya'ya gitti. İki bek Hakan Ünsal ve Ümit Davala'nın yanısıra Commondante Hagi yoktu. Bu eksikler zaten sık sık takımı o düzenle çıkartan Terim'i 3lü defansa zorlama bahanesi oluyordu. 26 Ekim 1999 günü sahaya çıkan 11in en gerisinde kalede Claudio "çok güzel" Taffarel her zamanki güveni veriyordu. Geri üçlüde bu görevi Popescu üstlenirken yanında saatli bomba Fatih Akyel ve arka direk golcüsü Capone vardı. Orta 5lide 3 bücür Okan-Suat-Emre olmazsa olmazdı. Yanlarında Hasan Şaş ve efsane kadronun en gereksiz oyuncusu yarışmasında Marcio ile çekişen Ahmet Yıldırım vardı. İleri ikili güzel ikili Hakan-Arif'ten oluşuyordu.

Maçın ilk yarısı oyun olarak istediğimiz şekilde gitse de Norveçli Kjetil Rekdal'ın attığı penaltı golüyle 1-0lık mağlubiyetimizle son buluyordu. İkinci yarı Türk futbolunun en önemli başarısının startı olmuştur. Oyuna Ergün ve Tugay girince teknik kapasite iyice artmıştı. İlk 2 gol kraldan geldi, ondan sonra 4-1lik deplasman galibiyetlerinde gol atma geleneği olan Tugay golünü attı. Golden sonra yaptığı koşu da unutulmaz. Futbolunun son döneminde Rangers'a transfer olup Uefa zaferini yaşayamayan Tugay, 9 senedir Ada'da. O gol de Galatasaray formasıyla son golü olmuştur. Noktayı Okan Buruk koydu maç sona erdi.

Galatasaray grup liderini devirdi, bir sonraki maça umutlarını taşıdı. Sonrası malum Galatasaray tur atladıkça Star gazetesi efsane oldu. Ertesi gün ilk kıvılcım gelmişti zaten:

HER THArafın BERLİN Olsa Ne Yazar

CNBC-E Güzelleri # 9


Gençlik dizileri kesinlikle izlenmeli. Hiçbir şey yoksa güzel kızlar vardır. Bu şahsiyeti de öyle gördük. One Tree Hill'de canlandırdığı Brooke Davis önce hafifmeşrep hatundu, sonra düzelen kız oldu. Dizideki rol arkadaşı esas oğlan "Lucas" ı oynayan Chad Michael Murray ile evlenip boşandıktan sonra dizideki diğer esas oğlan ile ilişki yaşamaya başlaması biz Türk erkeklerinin gözünden düşmesine sebep oldu. eksi puan onun için, anca 9.sırada yer bulabildi. Üstelik Nip-Tuck'ta Matt ile beraber "santrayla 3lü" sahnesine rağmen. Sophia Bush 1982 doğumlu.

Eğer Yeşilçam'da olsaydı başrol kapamazdı, vamp kadın rollerinde bir ekol yaratırdı.

Laf

"Tomas Sivok benim eseerim, transferini tek başıma bitirdim. Şu an satılsa 10 milyon euro eder."
Orhan Yıldırım haberi.

Kim Kimi Aşağılıyor


Lincoln ilk geldiğinde bir arkadaşım "bu adamı bize yar etmezler, yerden yere vururlar" demişti. Ben de herşeyi bu şekilde komplo teorilerine yorduğu için hassiktir demiştim ona, üstünde durmamıştım. Zaten geçen sene hiç ısınmamıştım sambacıya. Ama bu sene yaşananlara ve denilenlere bakıyorum ki bizim çocuk haklıymış.

Yıllar önce, şimdiki gibi her ligin maçlarını izleyemezken NTV'nin haftasonları 7 saat süren spor kuşağıyla zaman geçiririrdik.O günlerde bir klip hazırlanmıştı, Hollandalı futbolcu Witschge sol kanattan top sektirerek ilerliyordu rakip ceza sahasına. Değil maçın skoru, maçın adı bile aklımda değil. Hafızamda kalan, topçunun adı ve üstündeki Ajax forması. Hollanda ligini birazcık olsun takip ediyorsam bu görüntü sayesindedir.

Bir başka görüntü. Konu aşağılamaksa eğer onun ağababası( pazar gecesinden bize yadigar kelimeler). Roma'lı Cafu, Lazio'lu Nedved ile dalga geçiyor, derbide. 5-6 kere topu Nedved'in üstünden aşırtıyor.Topa tek hamlede yön verip aynısını bir daha yapıyor. Lazio-Roma maçları için değil sadece, SERİE A izlemek için bir neden oluşuyordu.

Bu senenin başından beri abilerimiz, hatta amcalarımız, diyolar ki mealen"bu ne zevksiz lig, Avrupa'da topçular şov yapıyor, bizimkiler yapmıyor, kalitesiz lig tu-kaka topçular." Ondan sonra bir maçın son dakikasında Lincoln çıkıyor, bomboş pozisyonda 10 yaşında çocuğun bile yapabileceği birşeyi yapıyor, ve ardından afaroz ediliyor. Erdoğan Arıca buna tepki gösterebilir, sonuçta İnanır ailesine saygımız sonsuz. Fakat siz buna tepki koymak istiyorsanız bundan sonra "futbol temaşa oyunudur" vecizini ağzınıza almaya hakkınız yok. Zaten bir hafta içinde yayıncı kuruluş reklamlarında bu pozisyonu döndürür, ama Lincoln'e giydirdiğiyle kalır,o da ayrı mesele.

Ve ben bunda art niyet aramakta kendimi çok haklı hissediyorum. Lincoln birkaç maç iyi oynayınca yerden yere vurulmaya başlandı. Bu da güzel bir asist oldu. Önce FB maçında frikik golü geçersiz sayılınca cahil ve aptal oldu, sonra Feldkamp gelince ortada fol ve yumurta ikilisi yokken daha, sorunlu ve geçimsiz oldu. Şimdi de ahlaksız ve terbiyesiz sıfatına nail oldu. Daha 1 ay dolmadan üstelik. İlgiyle izlemeye devam ediyorum bakalım daha neler olacak.

Bu pozisyon için de en güzel yorumu dün akşam Türkiye Ligi'ne sesiyle renk veren Tansu Polatkan yaptı.

"Eğer bu rakibi aşağalamaksa, en büyük terbiyesizliği gol atan futbolcular yapıyor."

Aziz Yıldırım'ın Dayısı


Faruk Yalçın vefat etti. Allah rahmet eylesin. 1 milyar dolara yakın servetiyle Forbes zenginler listesine giren dünyanın sayılı zenginlerinden biriydi. Darıca'daki hayvanat bahçesinin sahibiydi.Aziz Yıldırım'ın arkasındaki maddi ve manevi güç olduğu söylentiler arasındaydı. Önemli bir şahsiyetti. Vefat haberi basına şu manşetlerle taşındı.
"AzizYıldırım'ın Dayısı Vefat Etti."
Bu artık futbolun nasıl bir sektör olduğunu mu gösterir yoksa Aziz Yıldırım'ın gücünü mü bilemiyorum. Ama şu bir gerçek artık; dünyanın en zengin adamının 3 büyük kulüp başkanı kadar tanınırlığı olamaz.

Pazartesi, Aralık 1

CNBC-E Güzelleri # 10


10 gün boyunca (hergün 1 tane) CNBC-e dizilerinden tanıdığımız 10 güzel bayanı buraya taşıyacağım. Üniversite yıllarında maçlardan artan zamanı CNBC-e izleyerek geçiriridik, etkisi altında kaldık tabi ki.
10 numara Teri Hatcher. Kendisi dandik ev kadınları dizisiyle her hafta karşımızda. Yaşı 4oları aşmış, hala güzel.Ben şahsen Lois Lane olarak tanıdım sevdim. CNBC-e'de ilk görüşümüz Seinfeld'de olur. Jerry'nin yazdığı kadınlardan biridir. Göğüslerinin slikon olup olmadığı tartışma konusu olur. Son noktayı kendisi "they are real and spectacular." diyerek koyar. Dizinin efsanevi final bölümünde siyahi avukatla beraber olarak süprizin kralını yapar.
Liste kafamda hazır ama tepkilere göre 10 gün boyunca değişimler yaşanabilir. Şu anda Teri Hatcher için listenin en yaşlı kadını diyerek ipucu verebilirim.

Metin Oktay'ın Suyu


Tam 1 senelik aradan sonra dün Galatasaray maçına gidebildim. Askerlik,gurbet ve yoğun iş temposu bu arayı oldukça uzatmış, hasret büyümüştü. Sami Yen'e son uğradığım zaman efsane 19 Mayıs 2007 tarihli Fener derbisi çok uzak değildi. Yıllardır Galatasaray tribünlerinin eriyeşine an an şahitlik ederken kim ne derse desin o mayıs akşamı çok farklı duygular hissetmeye başlamıştım. Galatasaray tribünleri silkiniyor, küllerinden doğuyor diye düşünmüştüm. Oysa dün gördüm ki aklımızın başımıza gelmesi için Fenerbahçe'nin şampiyon unvanıyla stadımızı ziyaret etmesi gerekiyormuş.

Bu yazıyı dün gece de yazabilirdim. Ama rahmetli Melih Kibar'a özendim ben de. Kendisi bir beste yaptığı zaman hemen kağıda dökmezmiş, üzerinden bir gece geçmesini beklermiş. Hala akıldaysa o zaman notaları yazarmış. Ben de bekledim ama akıldan çıkacak gibi değil. Takım UEFA'da 6 puanda, sadece 1 maç yenilmiş o da şanssız bir golle. Geçen sene 5 yenilen maçlar, gruptan talihle çıkılan günler, Tromso faciaları hala tazeyken grup lideri takım. Ligde beklenenden iyi değil doğru ama bir potansiyel var. Üstelik bu hafta 2 önemli rakip puan kaybetmiş, zirveye iyice yaklaşma ihtimali çok yüksek. Rakip Hacettepe. Ligin en mücadeci takımı. Bizim takım belli. Teknik kapasite yüksek, fiziksel olarak eh işte. Perşembe günü de maç oynamış. Yani sahada dayak yiyeceği belli bu çocukların.11-11 oynarken zorlanacaklar, işte tam böyle maçlarda 12.adamın devreye girmesi gerekir. Ama yok öyle birşey. Metin OKTAY seslerinden başka birşey yok. Kral çok sevildiği için değil bu bağırışlar.Maksat sopa göstermek. Metin Oktay anlamını değiştiriyor. Kulübe sadık topçu anlamından, taraftarın topçuya tehdidi artık. Eğer o kadar çok seviliyorsa ölüm yıldönümünde 90 dakika adı bağırılırdı.

Takım maça iyi başlıyor. Dayak yiyor ama mücadelesini yapıyor. Fakat anca 25-30 dakika. Destek yok çünkü. Arkadan itici güç yok. Adeleler yorgun. Ondan sonra deplasman takımı vuruyor. Dedik ya 11-11 olmaz bu maç.İmdada hakem yetişiyor. Maça denge geliyor. Asıl komedi bundan sonra başlıyor. Maç 3-1e dönüyor, bu sefer Milan Baros Harry Kewell ve diğerlerinin adı yankılanıyor. Metin Oktay gibi topçu isteyen tribün Milan Baros gibi kendini yerden yere atan,elle kolla sahtekarlık yapan topçuya 3 gol attı diye methiyeler düzebiliyor.

Bir zamanlar bir tezahürat vardı. "üzüntinle sevincinle seninle birlikte." Mağlup olunan maçtan bir hafta sonra sırf 3 dakika onu bağırmak için maça giden bir kitle vardı. Artık yok demek ki.

Tepki konan 11e bakın. Yarısı yabancı. Onların sikinde olmaz Kapalı'nın Metin Oktay diye bağırması. Bunda da yanlış bir şey yok. Geri kalan isimlerden Servet ve Ayhan'ı çıkar, en büyüğü 84 doğumlu Sabri. Yani parayı almış yatmış, hakkını vermemiş topçu değil hiçbiri. Hepsi kendini kanıtlama derdinde. Servet'e homurdanırken Meira'ya birşey dememek çifte standarttır, geçen sene hatırlanınca nankörlüktür.

Maçın sonunda Ergün'ü tribüne çağırmak bambaşka bir olay. Madem mücadele eden "Metin gibi oynayan" topçu isteniyor, buna en son uyacak isim "efendi topçu" sıfatından başka hiçbir şeyi olmayan Ergün. 4 ay boyunca Lig Tv'de takımın ağzına sıçan efendi kişilik top oynarken de bir kere bile formasını kirletmezdi.Adı efendi kaldı bu sayede. Ergün yerine 10 kere Volkan YAMAN'ı tercih ederim.

Bu takımın sorunu kesinlikle saha içi değil. Ama perde arkasında yaşanan her gelişmenin sonucu saha içinde vücut bulur. Bu da komplo teorilerini düşünmeye sebep oluyor. Hagi'yi sevenelere tokmak atanlar, Petre'yı ıslıklayanlar dedikdoular. Cümlenin sonu gelmiyor,gönlüm el vermiyor. Tribün dün çok şey kaybetti benim için, ama takım sadece 3 puan kazanmadı. Geçen sene şampiyon olan kadronun iskeleti geri dönüyor. Barış 11de başladı, Güngör-Topal oyuna sonradan girdi.

Galatasaray tribününe bir maç özelinden değinmek çok zor. Bunları yazdım çünkü dün dönem dönem gösterdi ki çok farklı bir ışığı da var bu tribünün. Potansiyeli çok yüksek olmasına rağmen ama haylazlık yapan öğrenci gibi. Ayrıca yazmak lazım başka bir zaman. EURO 2008deki milli takım gibi. Ne yapacağını başkaları değil, kendisi bile tahmin edemez, olmayacak zamanda olmayacak şeyler yapar. Bir sonraki maç derbi. Bakalım neler yaşanacak.

Pazar, Kasım 30

Kumar tuttu

Maç öncesi Ntvspor'da Rıdvan'ı dinledim, özellikle Holosko'nun kenarda olmasını eleştirirken, Fenerbahçe'nin tek kale oynayacağını söylemişti. Ben buna pek katılmıyordum, çünkü Aragones'in ortasaha tercihi Mustafa Denizli'nin Holosko yerine Serdar ya da Ekrem tercihinden daha yanlıştı ya da nasıl desem daha riskliydi. Nitekim Fenerbahçe golleri bulmasına rağmen Beşiktaş daha sağlam göründü oyunda. Sivok ve Cisse alanı iyi parselliyorlardı.
***
Deivid, Alex, Kazım ve Uğur'lu bir ortasaha çok lüks kaçtı. Bu 4 ismin de geriye dönüşü yok, Kazım ve Uğur'un ilerideki pas ya da şut tercihleri ise sadece ilk yarıda değil, ikinci yarıda da oldukça kötüydü. Kaldı ki bu ortasaha kurgusunun defansif zaafı ilerleyen dakikalarda falan değil, maçın başından itibaren belirgindi. Lamucimi yok arkadaş, Deivid'e Alex'e adam kovalatamazsın, sadece Selçuk'la savunma yapamıyorsun işte. Futbol artık yetenekli adamların oynadığı oyun olmaktan çıktı bunu kabul etmek zorundayız. Koşan, mücadele eden, savaşan kazanıyor. Alex'ten bunları beklemek insafsızlık. Ayrıca oyundan çıkarmak da büyük hataydı. O noktada oyundan çıkması gereken isim Deivid'di bence. İkinci yarıda Fenerbahçe'nin yakaladığı ya da yakalamasına 1 mantıklı pas kalan gol pozisyonlarının heba olmasının tek sebebi abuk subuk bireysel tercihlerdir. O bölgede Alex olsaydı, 3.yü atacağımızdan şüphem yoktu. Yabancı krizini çözmek için Deniz'i kullanmalı Aragones. Josico veya Maldonado'dan eksiği olduğunu sanmıyorum.
***
Bünyamin Gezer benim bu ligde en beğenmediğim hakemlerden. Hayt huytla maç yönetmeye çalışıyor. Otoriter ayaklarında... Her zaman stoper ve önliberoların daha zor kart görmesini savunmuşumdur. Cisse'nin ilk sarı kartı biraz ağırdı. Ancak sarı kartın varken neden arkadan pata küte Uğur'u indirirsin, bunu da kendisine sormalı. Ondan sonra oyun döndü. İlk yarının bitmesine dakikalar kala Guiza, sabit dursa kendisine çarpıp girecek topu ayak içi vurayım derken kaçırdı. O klas gol vuruşunu yapan adam o golü nasıl kaçırıyor hayret ya! Ya diğerleri, boş koşuları da artık sevimli değil. Takımda kimse koşmuyorken kabul edilebilirdi, itiraz havası taşıyordu ancak Alex'in bile önlibero gibi adam kovalamaya çalıştığı, Deivid'in gerilere gelip yardım ettiği, Selçuk'un iki derbidir kendini aştığı bu günlerde gereksiz. Bu kadro ile maç kazanması çok zor Fenerbahçe'nin, ancak çok iyi konsantrasyon ve mücadele ile olabilir. Bugün de o oldu. Kalabalık Beşiktaş orta sahası ile iyi boğuştu teknik ayaklar, ancak bir yere kadar. Cisse atılmasa ve mevcut dizilişler ile Aragones'in oyuncu değiştirme dakikalarına kadar gidilseydi, Beşiktaş dengeyi sağlayabilir hatta öne de geçebilirdi.
***
Velhasılkelam, derbi kazandık mutluyum. Fenerbahçe son yıllarda derbilerde çok iyi bir performans gösteriyor. Lig tablosu açısından bu durumu kalıcı kılmak için önündeki 3 maçtan 9 puan çıkarmalı. Bunu yaparsa 16 maçın sonunda ilk yarıyı ilk 2'de bitireceğini düşünüyorum.

Perşembe, Kasım 27

Denklem

Saha içi planlaması açısından Guiza ne kadar doğru bir transfer acaba? Kötü futbolcu değil, hatta fizik olarak düştüğü son 2-3 haftaya kadar ben de bayağı beğeniyordum Guiza'yı. Ama formayı geçirdikten sonra duyduğumuz sevgi ve saygıya gelmeden öncesini ele alalım bir zahmet. Sevmekse, işte Emre'yi bile kabulleniyoruz artık, mevzu o değil. Mevzu, Kezman gitti Guiza geldi, daha iyisi geldi de değil. Geçen senenin başında Semih'i yedek bırakmak çok kolaydı. Semih zaten yedek statüsünde bir futbolcuydu, o zamanlarda hatta Daum zamanında bile bu kadar yedek kalmamalıydı ancak önünde yer alan forvetleri geçmesi de hayli zordu. Kezman sakatlandı, Semih şans buldu, ve bu şansı mükemmel kullandı. Taraflı tarafsız herkes Semih'in ne kadar iyi bir futbolcu olduğunu gördü. Kutay bile eskisi gibi giydiremiyor ona.
***
Sorun da tam burada işte. Semih artık yedek bırakabileceğiniz bir futbolcu değil. Geçen senenin gol kralı ve kaldı ki sadece krallık değil Euro 2008'de gösterdiği performans ile de bunu haketmiyor zaten. Elinizde bir de Alex'iniz var. Bu takım öyle veya böyle Alex ile oynamaya alışkın. Alex'sizliği düşünmeyeceğiniz aşikar. Şimdiden Figger ikna edilmeye çalışılıyor, belki de önümüzdeki 2-3 yıl daha Alex ile geçecek. Alex, Semih ve 14 milyon euroya transfer ettiğiniz Guiza. Ve başarılı olduğunuz güzelim tek forvetli sisteminiz. Çözülmesi gereken denklem budur Fenerbahçe için saha içerisinde. Çünkü bu üçlüyü aynı anda sahaya sürdüğünüzde geride Uğur gibi Deivid gibi savunma yönü zayıf adamlar kalıyor. Guiza'yı kulübeye gönderemezsiniz, artık Semih'i de... Bence alınması gereken pahalı forvet yerine pahalı orta sahaydı. Semih'in yanına da hadi isim de verelim Mehmet Yıldız gibi bir forvetti. Yedek bırakabileceğiniz, ama aynı zamanda sisteminize uyabilecek...