Çarşamba, Mart 18

Kartalspor 1949-2009


Kartalspor bu haftasonu 60.yılını kutlayacak. 1949 yılında kurulan kulüp bu sezon Süper Lig yolundaydı ama sezonun bu döneminde ligde kalmaya çalışıyor. Egemen Korkmaz ve Servet Çetin gibi iki stoperi, Volkan Demirel'i, Ender Alkan'ı, Erman Özgür'ü, Burak Akdiş'i son olarak Yaser Yıldız'ı yetiştirdi, bu sezon ise Haİskender Alın, Gökhan Güney, Yaser Hacımustafaoğulları, Soner Şahin, Selçuk Şahin, Süleyman Varlık ile adından söz ettirdi kulüp. Bu 6 ismin 5'i takımdan ayrıldı. Sevilecek , sempati duyulacak bir takım Kartalspor sırf bu nedenle bile.


Ayriyeten semtin dokusu, statın kokusu, bordo-beyazın coşkusu hoş gelir. Bizim için yani ben ve Peralta için de önem arz eder. Gerçi Peralta aynı şeyleri hissediyor mu bilmiyorum. Ama 7 sene okuduğumuz okul bu semtteydi. O nedenle Kartalspor biraz bizim takımımız gibiydi.


Kartalspor'u anıp da aklına Adanaspor maçını getirmeyen futbolsever yoktur. 1997 yılının haziran ayı. Güneşli güzel bir gün İstanbul'da. Okuldan çıkıp eve geldim. O an ikilemde kaldım. Televizyonda Kartalspor-Adanaspor maçı var, dişardan da arkadaşlar top oynamaya çağırıyor. Ben Kartal maçını tercih ettim ama arkadaşlar buna hiç alınmadı. Hatta bize haber ver diyerek beni görevlendirdiler. Play-Off yarı finali. Kazanan finale çıkacak, finali kazanan Süper Lig'e çıkacak. Biz de okuldan çıkıp Süper Lig maçı izleyeceğiz. Hayali bile güzeldi.


İlk turda Zafer Biryol'un yedek, Fazlı Ulusoy'un 11'de oynadığı Mersin İ.Y.'nu 2-0 la geçti Kartal. Yarı finale Adanaspor'un karşısına öyle çıktı. Adanaspor sağlam takımdı. Trabzonspor efsanesi "küçük" Hamdi orada, Altan "Veron" Aksoy 10 numara, sağ bek Emrah Eren, Antalyaspor'dan hatırlanan Şenol Yavaş geride, kalede Hasan Gültang. Volkan Bekiroğlu yedek.


Kartalspor'un yedek kulübesinde Burak Akdiş ve Erman Özgür var. Sahada ise geçen hafta Kasımpaşa'nın başına geçen Besim Durmuş, Tanju Çolak'ın kardeşi, o sene ligde 11 gol atan Yücel Çolak, Murat Alaçayır, Erol Kapusuz gibi isimler yer alıyor.


Maç başlar ve ilk gol henüz 4.dakikada geldi. Adnan Gülek 1-0 öne geçirdi. İlk yarı bu skorla bitti. Sıkıntılı, gergin heyecanlı bir devreydi. Her an her şey olabilir. İkinci yarı da golle başladı. Bu sefer ikinci yarının 4. dakikasında Yücel Çolak attı 2-0 oldu. 10 dakika sonra fark 3'e çıktı. Artık Adanaspor çökmüş, Kartalspor uçuyordu. Ben de gönül rahatlığıyla topumu oynamaya gittim. Bir yarım saat sonra su içmek için eve dönünce maçın devam ettiğini gördüm. Olmayacak şey olmuştu. O ruhsuz,cansız Adanaspor maçı 3-3'e taşımıştı. Hem de son 10 dakikada. Dakika 80 Altan Aksoy, dakika 82 İsa Turan, dakika 86 Hamdi Aslan.


Maç penaltılara kaldı. Geriden gelen takımlar maç penaltılara kalırsa bu maçları kazanır. Bknz. 2005 Şampiyonlar Ligi Finali, 2008 Sevilla-Fenerbahçe maçı, 2008 Türkiye-Hırvatistan maçı.. Bu da öyle oldu. Kartalspor ucuna kadar geldiği Süper Lig'in kapısından dönmüştü. Adanaspor ise finalde Şekerspor'a yenilmişti. Kötü bir gündü. Ama bugün hatırlarken güzel hatırlıyoruz. Uzaktan sevmenin güzelliği bu işte.


Sözün özü nice 60 yıllara Kartalspor. Ve bu bağlamda İstanbul'un diğer semt takımlarına da başarılar. Karagümrük, Zeytinburnu, Maltepe, Pendik, Beykoz, Beylerbeyi ve diğerleri...

18 Mart

Resimdekiler: Sol başta Okan Koç, arada Ufuk Ateş yanında Gökhan Zan, kaleci Fevzi Elmas, oturanlardan sağ baştan Mehmet Çoğum, İlkem Özkaynak,


Kalede;Fevzi Elmas,


Geri Dörtlü; İlkem Özkaynak, Gökhan Zan, Tolga Seyhan, Mehmet Çoğum,


Orta Saha; Okan Koç, Mehmet Topal, Selçuk İnan, Tamer Tuna


Forvet; Hasan Kabze, Mehmet Şen

Son 10 yılda Dardanelspor formasını giymiş oyunculardan kurulu bir kadro.
Bugün Çanakkale Savaşı'nın yıldönümü. Bu kulübü hatırlamış olalım bu vesileyle. Bu efsane şehrin takımını tekrar yukarılarda görürüz inşallah. Şu kadroya iki yabancı takviyesi yapsan Süper Lig'de en kötü orta sıralarda gezer.
Şehitlerimizi de en azından bir fatiha okuyarak analım bugün. Askerde en çok duygulandığım gün olmuştu geçen sene bugün.

We Have Only Got One Player


Boro’ya transfer olduğum gün kampa katılmaya gittim. Havaalanında beni hangi yönetici karşılayacak, adamı tanımam, İngilizcem zayıf, nasıl anlaşırım, bilemiyorum. Artık karılık, alandan dışarı çıktım, karşıma Southgate.. Şoka girdim. Heyecandan ne yapacağıma, nasıl davranacağıma karar veremedim ama hocaya bir anda sarılıp öptüm. Yanına bir de Türk almış, rahat konuşmak istemiş. Yol boyunca kampa gidene dek bana kulübün yapısını, takımı tek tek bıkmadan anlattı. Ama yaklaşık 1 saat süren yol boyunca söylediği en önemli şey, “ Senden 6 ay boyunca hiçbir şey istemiyorum. İngiltere’yi tanı. Takımı, taraftarı, kenti tanı. Farklı bir yaşam tarzı bulacaksın ona alışmalısın” dedi. Sonra yardımcısını bana fiksledi. İlk zamanlar yemeklerimi onlarda yiyordum. Bir gün antreman sonrası eve döndüm, ne göreyim? Yardımcı hocanın eşi evi temizlemiş, çamaşırları yıkamış, ütülemiş. Sonra haftada bir Southgate ile konuşup sorunları ve futbol mantığımızı konuştuk. Beni gerçekten 6 ay içinde sadece Boro’ya değil, Premier Lig’e alıştırdı.”

Tuncay Şanlı; Gareth Southgate hakkında...

Türkiye'de yolunu şaşıran, sık sık saçmalayan Tuncay'ı tekrar Sakaryaspor'daki günlerine geri döndüren Southgate'e teşekkürler.

Salı, Mart 17

Daha 17


Milan Baros kaç gol attı? Çok zor bir soru. Baros'un sürekli gol atmasından kaynaklanmıyor bu zorluk. Fenerli medya dediğimiz zaman sinirleniyor bazı arkadaşlar. Braos'un Bursaspor attığı golden sonra işler karıştı. Bazı yayın organları o golü k.k olarak gösteriyor nedense. O nedenle 16'da takıldı Baros. Az sayıdaki gazete ise 17 yazdı. Daha başka gollerin kimlere nasıl yazıldığını da biliyoruz (bu cümle de tam H.A.Atasoy tarzı oldu). Aslında bu kadar karmaşaya gerek yok. Federasyonun sitesine girmek yeterli.


Milan Baros'un daha 17 golü var, devamı da gelecektir.

Uğur Totem Dilek


Hamburg maçından bugüne kadar kendimde değilim. Hayatımın düzeni değişti. Aklım fikrim bedenim, ruhum perşembede. Trabzonspor maçı o gün saat 18.55'e kadar düşünmedim. Geceleri uyku düzenim şaştı. Haliyle buraya da bir şey yazamıyorum. Daha doğrusu yazıyorum, yazıyorum siliyorum.

Bordeux maçı öncesi çalkantılı bir dönemdi. Pazartesi hoca değişmişti. O gün baya yazmıştık. Salıdan perşembeye kadar bir şey karalamamıştım Galatasaray hakkında. Uğur denedim. Tavşan-dağ hesabından hallice önemli maç öncesi takımı yıpratmamak hesabıyla yazmadım. O maçtan alnımızın akıyla çıktık. Şimdi aynı atmosferin 2-3 misli. Yazacacak onlarca şey var. Ama birlik ve beraberliğe oldukça ihtiyacığımız olduğu şu haftada suyu bulandırmamak lazım.

Metrobüs başladığından beri işten eve trenle dönüyorum. Söğütlüçeşme istasyonunda beklerken Çamlıca'dan esen o meşhur rüzgarı hissediyorum. Karşımda Saraçoğlu. Hayallere dalmamak mümkün değil. Hiçbir şeyi istemediğimiz kadar istiyoruz belki de bu sene. Ama öyle bir durumdayız ki isteyen Dallas desin, isteyen Osmanlı Sarayı. Bir tarafta yokluklar sıkıntılar, diğer tarafta düşmanlar, bedbahlar, başka bir tarafta entrikalar,dolaplar. Böyle bir ortamda başka bir kulüp çoktan dibe vurmuştu. Ama perşembe günkü en büyük avantajımız bu durum. Arda da oynamayacak büyük ihtimal.

Öyle saçma bir ruh haline girmişiz ki, Uefa Kupası maçlarında takımı taşısın diye aldığımız dünyanın en iyi sol açıklardan biri, stoperde değil de sol açıkta oynayacak diye korkuyoruz. Bunun sonunda mutlu sona ulaşırsak bu hikayeyi film yapan bütün Oscarları toplar herhalde. Neyse işte sözün özü, perşembeye kadar Galatasaray yazmıyorum. Uğuru, totemi yine deniyorum. Aklım bir karış olduğu için başka şeyler de yazamam belki. Blog boş kalmasın diye böyle bir yazı bu da. Resim ise google'a "bekleyiş" yazınca çıktı. Tanrı kupayı bizim almamızı istiyordur inşallah.

Pazartesi, Mart 16

90'larda Solak Olmak #6

O şimdi çok yakınlarda, yok hayatımda....

Emre Toraman


Dün kendi kalesine iki gol atınca haftanın en çok konuşulan oyuncusu oldu Emre Toraman. Kendi kalesine gol atan futbolcuya tüm spor dünyası üzülür herhalde. Ama iş tribün boyutuna gelince her topçu için aynı duygular beslenmiyor.

Emre Toraman garip bir adam. İstanbul'un 3 takımıyla da , oynadığı maçlarda yaşanan hadiseler nedeniyle münasebeti vardır. Son yılların herhalde en gergin maçıydı İnönü'de oynanan Beşiktaş - Sakaryaspor maçı. Sakaryaspor o sene küme düşmüştü. Küme düşmeden önce didindiği maçlardan biriydi. Bir gündüz maçıydı. Emre Toraman hayatının golünü attı o maçta. Kalede Oscar Cordoba vardı, bu tip golleri çok yerdi ama o golün hatrına uzun süre Emre Toraman için "kazma" diyemedik bir türlü. Oysa bildiğimiz kazmaydı. Orta sahada çok çalışırdı. Çok savaşırdı. Çok kavga çıkarırdı. Niye -dı diyorsam aynı şeyleri hala yapıyor. Ama o zamanlar hoşumuza gidiyordu böyle savaşan topçu olması. Belki ondandır.

Fakat bir sezon sonra Sami Yen'de bize karşı savaşınca, biraz tepkimizi çekti. Maç öncesi, Fenerbahçe altyapısından çıkmış olduğu kulaktan kulağa yayılmıştı zaten. Ligin gergin mevsimiydi. 2006'nın efsane şampiyonluğuna doğru gidiyorduk. O sene ile ilgili nedense sadece Denizlispor-Fenerbahçe maçı konuşulur. Oysa her hafta bir penaltısı verilmeyen Galatasaray'dı. O maçta da inanılmaz bir hakem faciası izlemiştik. 2-2 giden maç o senenin geleneği olarak son dakikalarda bize döndü. Galibiyet golümüzden sonra Emre Toraman'ın ayağını kırma pahasına Sami Yen'in direklerine tekme atma girişimi gol sevincimizi yarıda bıraktırmıştı. Maçın son dakikalarını Emre'ye taşarak geçirmiştik. O da Song ve Sabri'ye taştı maçın sonunda.

Bir sonraki sezonun açılış maçında Fenerbahçe maçı için Kadıköy'deydi. Appiah ile takışması sayesinde sezona "bismillah" dedik. Fenerbahçe tribünleri de herhalde pek olumlu düşünmüyordur Emre için.

Emre futbolunun en üst dönemini Erciyesspor'da yaşadı. Özellikle Bülent Korkmaz takımın başındayken çatır çatır top oynayan takımın çatır çatır oynayan elemanıydı. Kalede deli Orkun, defansta Kürşat Duymuş, ortada Mustafa Sarp, Timuçin Beyazıt, M.Eren Boyraz, ileride Cenk İşler kupada final oynadılar. O günlerde mahalledeki idda bayi işleten M. Abi efsane dedikodularından birini daha yaydı:

"Emre Toraman Galatasaray'a transfer olacak."

Bekledik bekledik gelmedi. Şimdi Bülent'in ilk transfer hamlesi Mustafa Sarp ve Emre Toraman olur diye bekliyorduk ki Toraman 2 golle damga vurdu haftaya. Attığı goller çok garip goller. Eğer ligin son haftasında atılsa kesinlikle "şikeli maç" olarak hatırlanırdı. O nedenle Allah korumuş biraz da. Allah bizi de korur da kaptan Emre Toraman'ı almaz. Mustafa Sarp olabilir ama. Mehmet Eren de fena değildir ama. Kewell-Arda-M.Eren-M.Topal-M.Güven. Bu beşli çok can yakar. Kapalıda kavga çıkar her maç.

Pazar, Mart 15

Bu Da Mı Gol Değil?


Trabzonspor ve Galatasaray karşılaştı bu akşam. Bu haftasonu izlediğim maçların sonuncusu, eğer gece yarısı bir maç daha yakalamazsam. Ve kesinlikle en çok bunda heyecanlandım, en çok bundan zevk aldım.

Tamam tarafız. Tuttuğum takımım, hatta ondan daha ötesi olan Galatasaray'ın zorlu bir deplasmanı. Heyecanlanmadan izlememek mümkün değil. Ama sıkıldım artık İngiltere'ye İspanya'ya iç geçirmelere. Ayar oluyorum Şampiyonlar Ligi'nde milyarlar harcamış takımların maçlarını izledikten sonra "biz de Türkiye'de güya futbol oynuyoruz" diyenlere. Çıkarın Liverpool'u, Barcelona'yı ve 3-5 takımı daha Avrupa'da hangi takımlar bizim ligimizden çok daha heyecanlı maçlara imza atıyor.

Tamam kabul ediyorum. Futbol anlayışım farklı. Kıran kırana, sert bir maçı tercih ederim. Göze hoş gelen çalımlar şutlar ikinci plandadır benim için. Başkaları beğenmez böyle futbolu. Ama heyecansa aranan işte heyecan. Colman'ın her topu alışında karşısındaki Barış ile Ayhan'a karşı ne yapacağını izlemek. Ligin gol kralı Baros'un Song ve Egemen arasından nasıl çıkacağı, ligin en iyi ofansif topççusu Arda'nın Alanzinho karşısında çaresiz kalan Volkan'a yardım edişi, en çok eleştirilen Galatasaraylı Mehmet Güven'in her topa saldırmaya çalışması...

Bunları izlemek baya keyif vericiydi. Hem zaten bu lig bizim ligimiz. Bizim çocuklar oynuyor işte. Tribünde olanlar da biziz, sahada olanlar da. Eski iki takım arkadaşı Song ve Karan'dan kimin galip çıkacağını merak ediyoruz. 2 maçtır sahasında yenilen Trabzonspor tribünlerini gerginleşirse maç ne olur diye soruyoruz. 61.dakikada kıpır kıpır oluyoruz, gülüyoruz. Ayhan ayağına her top aldığında 3 sezon önce yedirdiği gol geliyor aklımıza içimiz ürperiyor. Sonra bakıyoruz Ayhan pas hatası yapmadan oynuyor. Egemen'in ne zaman sağa sola saldıracağını bekliyoruz ve "milli takıma girer mi" diye soruyoruz. Mondi'ye Beckham'dan sonra frikikten gol atan ilk topçu Selçuk İnan yine bize sallar mı diye korkuyoruz. Bir ömür geçmiş gibi hissediyoruz, sonra maç bitiyor bakıyoruz ki sadece 90 dakika geçmiş. Tabi sadece buraya özgü olan konfeti şovlar ve elektrik arızaları da var. 2 saat diyelim biz buna.

Başka hangi ligde, hangi maçta bu kadar heyecan yaşanır ki?
Serseriler Kralı filmindeki Sadri Alışık gibi soruyorum:
Bu da mı gol değil? Bunu da mı beğenmediniz?

Ümit Kaptan


Ümit Özat futbolu bıraktı. Bir Galatasaraylı olarak en sevdiğim Fenerbahçeli futbolcuydu. Hatta birkaç Galatasaraylı bayrak adamı saymazsak en sevdiğim futbolcu da olabilir. Köln'e giderek hayatını kurtardı diye düşünmüştüm, futbol hayatı orada sona erdi. Basın toplantısında yine espirisini yapmış galiba. "Futbolu Köln'de bırkacağım dedim, öyle de oldu."

Her futbolcunun futbolu bırakma kararını açıklaması hüzünlendirir beni. Jubileler daha bir başkadır. Ümit Kaptan'ı dün dinlerken bir garip olduk. Jubilesi nasıl olur artık bilmiyorum. Bizim Büyük Kaptan'ımıza jübile yapmayıp duygusal bir geceden alıkoyanlara selam olsun. Artık ezeli rakibimizin jübilesinde yaşarız bu duyguları. O da nasıl olacaksa. Futbol işte bu yüzden bir oyundan daha fazlası. Garip birşey.

Ümit için bir de şunları demekte fayda var. İyi ki buralardan gitti. Almanya'da uzaklaştı buradaki saçmalıklardan. Sırf tipinden dolayı internet gençliğinin yerden yere vurduğu biri olmuştu. (Biz de bloglarda yazıyoruz biz de mi aynı kategorideyiz acaba?). Ekim ayında yazdığım bir yazıyı buraya tekrar koyalım. Güle güle Ümit Özat demiyorum çünkü onun futbol sevdasını biliyoruz. Hala buralarda olacaktır.


Cuma, Mart 13

Nonda > Petriç


İstatistikler yalan söylemez. Hamburg'un en tehlikeli adamı Mladen Petriç ve Galatasaray'ın en çok eleştirilen adamı Shabani Nonda. Daha önce iki kez karşı karşıya gelmişler.

İlk olarak 2005.2006'da karşılaştılar. Uefa Kupası'nda Roma'nın rakibi Baseldi. Nonda gol atınca skor 3-0 oldu. Sonra Petriç attı 3-1 bitti ma. Bu maçta Matias Delgado da oynamıştı.

Petriç Basel'deyken Nonda Rovers formasıyla da çıktı karşısına . Blackburn 3-0 yendi Petriçli Basel'i. Nonda gol atamadı bu sefer ama maçın ilk golünü Tugay Kerimoğlu attı.

Birkaç İyi Adam


1.90'lık boyuna rağmen ufak gözüken iyi mi kötü mü olduğu belli olmayan ama konsantre oldu mu yıldızlaşan bir İtalyan.

Almanya'da doğan, Manisa'da parlayan, İstanbul'a gelen, şampiyonluk golünü atan, sezonun en kritik maçlarından birinde stoper oynayıp top sektirmeyen bir sol bek.

Gattuso'nun Almanya'da doğan küçük kardeşi. Hastanede bir Türk ailesinin bebeğiyle karıştığından süpheleniyorum. İsmini de karıştırmışlar zaten. Deli gibi savaşan çocuk, adı Barış. Sicilyalı önlibero.

Transfer rekoruyla İstanbul'a gelen, taksasla ezeli rakibe dahil olan, 2-3 sene içinde gider denilip takımın kaptanlığına kadar yükselen ofansif orta saha kırması defansif orta saha.

66 numaralı, 6 ciğerli-6 yürekli, sağ açık-sol açık.

Kongolu olan, Fransa'da ilah olan, şampiyonluğu getiren golü atıp Türkiye'ye adını kazıyan, ne kadar eleştirilse de iyi niyetiyle mücadele etmeye çalışan akıllı topçunun önde gideni

Adıyamanlı-Malatyalı-İstanbullu. Kendine güveni yoktu, son maçlarda toparlanıyor. Yeniden doğuş hikayelerinden birine imza atabilecek olan 1987 doğumlu genç.

Ve tabi ki:
"İçeriye orta, Kewell uzaklaştırıyor."
"Kademede Kewell."
"Hakan'dan sekti ama son adam Kewell."
"Kewell, geriye kalecisine oynadı."
" Galatasaray'ın stoperi Kewell.
"Son müdahale Kewell'dan."
Böyle oynayın canımızı verelim.

Bir Arkadaş Grubunun Tarihe Geçen Şomlukları-Kapakları


2002 yazı Ayhan Akman transferi sırası
B: İki sene içinde yollarız Rizespor'a falan, niye aldık ki?

2004-2005 sezonu Kayserispor maçı. Gökhan Ünal oyuna girer.
B: Gökhan Ünal kim ya, Song-Tomas yer lan seni.
Gökhan Ünal 2 gol atar maç 2-2 biter.

2004-05 sezonu, Trabzonspor maçı,Ali Sami Yen Stadı. Trbazonspor atağını Tomas çizgiden çıkarır.
M:(Arkasında Tomas yazan formayı göstererek) Bu defans gol yemez.
Korner kullanılır, Trabzonspor gol atar maç 0-2 biter.

2005-06 Türkiye Kupası Maçı, Kadıköy, Alex frikik kullanıyor.Dakika 87
K: Ulan 3 dakika kaldı olacak galiba, şunu atlatalım maç berabere kesin.
M: Abi ya, Mondi olsa frikikten gol yemezdik, Alex kötü vursun şuna.
Alex atar maç 2-1 biter.

2005-2006 Türkiye Kupası Maçı, Ali Sami Yen Stadı, Tuncay topla ilerliyor.
M: Abi ya, o kadar küfrettik Tuncay'a şimdi bi gol atsa ne biçim göt oluruz.
Tuncay'ın şutu gol olur.

Aynı maç, skor 2-1 Galatasaray lehine Fenerbahçe sağ taraftan serbest atış kazanır.
B: Bu dakikalar önemli, bu dakikada gol yersek telafisi olmaz çıkaramayız.
Serbest vuruş karambol oluşturur, Appiah atar skora denge gelir.

2005-2006 33 Hafta Maçı, İnönü Stadı, dakika 91.
B: Niye getirdiniz lan beni buraya, verdik işte şampiyonluğu bir de o kadar para saydık.
92.47'de Hasan Kabze atar.

Kadıköy'deki her Fenerbahçe maçı öncesi:
Maçtan günler önce:
B-K-M: Olm bu sefer kesin yeniyoruz lan, g-e-l-i-y-o-r-u-z.
Maçtan 10 dakika önce:
B-K-M: Olm yine yenecekler bizi.

2007-08 Uefa Kupası Hamburg Maçı Öncesi
K: Ya olm Balta oynar stoperde de , Emre Aşık 10 maçtır süper oynuyor, vakti geldi artık kesin bu maç ya kendi kalesine atar ya kırmızı görür.




Perşembe, Mart 12

Kontra


Galatasaray Tarafı:
"Çıktık geliyoruz!"

Fenerbahçe Tarafı:
"Gelin bekliyoruz!"

Galatasaray Tarafı:
"Orda siz yoksunuz!"

Fenerbahçe Tarafı'nda sessizlik, ardından Galatasaray'dan bir tezahürat. Akabinde Fenerbahçe Tarafı:
"Yavaş, yavaş gelin!"

Amatör şubelerdeki derbilerde tribün çok eğlenceli oluyor.
Not: Beste, daddy cool yani harry kewell.

Lucescu vs Zico


1-) Lucescu Romenler'in en iyi teknik direktörüdür, Zico dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından biridir.
2-) Lucescu gol yememeyi düşünür, Zico her daim golü düşünür.
3-) Lucescu Türkiye'de 4 senede 2 takım çalıştırmış çoğunluk pek sevememiştir, Zico 2 sene kalıp sadece Fenerbahçe'de çalıştı ama hemen hemen herkes çok sevdi.
4-)Lucescu 1982'de Romanya Milli Takımı'nı çalıştırdı, Zico 1982 denince akla gelen ilk isimdir.
5-)Lucescu 6 dil bilir, Zico her dilde bilinir.
6-)Lucescu Ahmet Çakar'ı madara etmiştir, Zico'nun kimseyi madara etme gibi bir isteği yoktur.
7-)Lucescu numara yapmaz, onda numara yoktur, Zico 10 Numara'dır.

Galatasaray 1-3 Fenerbahçe


Hafta sonu basketbol maçında olamazdım, futbol takımı da Trabzon deplasmanında. Bu hafta yerinden izlenecek maç ne olsun diye düşünürken imdadımıza voleybol derbileri çıktı. Bu sayede Sami Yen - Şahenk- Akatlar üçgeninden çıktım. Dün bayan voleybol derbisi için Burhan Felek'teydik. Bugün de aynı saatte erkek derbisi var ve bayan maçından daha zevkli geçecektir. Ama Hamburg maçı nedeniyle izleyemeyeceğiz.

Önce salondan başlayalım. Burhan Felek'e gitmeyeli nerden baksan 2 yıl olmutur. Belki daha da fazladır. O zaman basık bir salondu. Tek tribündü. Ben gitmeyeli iyi bir hale gelmiş. Çok iyi değil ama iyi olmuş. Biri tek sıralı protokol tribünü olmak üzere 4 taraf tribün olmuş. Kale arkası- pota arkası nasıl tabir edilecekse voleybol salonunda, orası iki takımın taraftarına ayrılmış. Orta taraf ise aile-dost tribünü şeklinde. Girişler çıkışlar çok güzel, biletler ucuz. Tavan yükselmiş, salon rahatlamış. Sözün özü salon güzel olmuş.

Tribünlere geçelim. Evsahibi Galatasaray gözüküyor kağıt üstünde ama Fenerbahçeliler çoğunluktaydı. Fenerbahçelilerin çoğunlu ise GFB Grubu olmuştu. Fenerbahçe'nin tribün işlerine girmek istmiyorum ama GFB biraz haksız eleştiriliyor. Dün çok iyi organize oldu Fenerbahçe ve tribünde de maçtaki gibi üstünlük sağladı. Bunda skorun onlar lehine devam etmesi ve Galatasaray'ın iddiasız bir takım olması önemli bir etkendi muhakkak.

Tribündeki atışmalar, yapılan kontralar, makaralar muazzamdı. Tribün cemaatini dinlendiren ve eğlendiren maçlardan biri oldu. Keşke her branş böyle olsa. Yarı yarıya. Ama artık yarı yarıya bir kenara yüzde 5'i bile zor buluyoruz(bknz.basket maçları).

En ufak küfürde oyunu durduran hakemlere de selam ediyorum. O kadar kolay olmamalı. Kişiye ve kuruma küfür edilmedikten sonra her türlü küfür olabilir bence. Bu ayrı bir konu uzun uzun yazarız bir ara. Ama voleybol camiası en ufak küfürde oyunu durdıracaksa, salon boşaltılmakla tehdit edilecekse televizyonlara çıkıp ağlamasınlar. Futbola gösterilen ilgi bize gösterilmiyor demesinler. Zaten dün bir daha gördüm ki voleybol her insanın izleyebileceği bir spor değil. Sanat filmi(!) izlemek gibi bir şey. Olay yok, aksiyon yok, konu belli değil. Tribün coşkusu olmazsa uyumak mümkün. Hiçbir maç için de haftaiçi saat 18.00'de bu kadar seyirci gelmez.

Takımlara ve maça bakalım. Voleybol izlemiyoruz belki ama anlaşılmayacak bir oyun değil. Kimin iyi kötü oynadığı, kimin niye kaybettiği kazandığı belli oluyor. Maçtan çok tribünleri izlesem de belli oluyor. Galatasaray maçın kaderini belirleyen takım oldu. Dönem dönem oyundan anlamsız şekilde koptular ve basit hata yaptılar. Bu esnada Fenerbahçe farkı açtı. Ama Galatasaray toparlanıp bir çok defa geri geldi. Ama en kritik zamanlarda çok kolay sayı verdi. Topu dışarı atmak bile bir nebze, ama servisten fileye takmak ve anlaşmazlıktan kolay toplara vuramamak anlaşılır gibi değil. Konsantrasyon sorunu olduğu belliydi. Jgonna isimli siyahi oyuncumuz en çok mücadele eden isimdi. Renginden ve Fener maçı başarısından dolayı Nonda dedik ona. Takımı ayakta o tuttu. Ama maçın yıldızı Fenerbahçeli Seda Tokatlıoğlu'ydu. Bir ara arka arkaya servislerle kendisi bile yorulmadan sayılar kazandırdı. İnce fiziğine rağmen topu öldürmekte çok başarılı.

Bayan voleybol maçı izleyip de güzel kızlara bakmamak da olamaz. Sahada oynayan en güzel voleybolcu Fenerbahçe'nin Azeri liberosu Valerya Korotenko bence. Ama voleybolcular basketçilerden daha güzeldir genellemesi pek doğru çıkmadı. Valerya bile Tuğba Taşçı'nın yanında sönük kalır.