Çarşamba, Haziran 24

Değişim


Blog açılalı 15 ayı geçti. İlk zamanlar ben yoktum. Ben başlayalı 1 sene oldu.Uzun bir süre. Arada değişim şart o yüzden. Biz de sayfada ufak değişiklikler yaptık. Yaptık diyorum ama bunu becerebilen biz olmadık. Eli değen büyüğümüze teşekkür ediyoruz.
İlk zamanlar 10 kişinin okuduğu bu blogu www.blogidmanyurdu.com sayesinde hatırı sayılır bir kitleye ulaştıran, üstte ve yanda reklam bannerlarının dönmesini sağlayan, ve hepsinden önemlisi aylar önce bir yazıya yaptığı "durmak yok yola devam" yorumu ile büyük bir şevk ve haz veren isim hep aynı. İsim vermek istemiyorum ama zaten buraları okuyan kitle onu biliyordur. Tekrardan teşekkürler.

Salı, Haziran 23

Hüseyin Gidiyor


Galatasaray Dergisi'nin son sayısında basketbol takımının Efes serisi hakkında yazılmış yazının son cümlesi aynen şöyle: "18 sayı - 12 ribaund ile oynayan Hüseyin beşok, muhteşem geçirdiği sezona muhteşem veda eden yegane isimdi."

Bilemedik. Muhteşem veda sadece sezon için geçerli değilmiş. Yüzde 99 ihtimalle Hüseyin, Türk Telekom'a gidecek. Bu sezon hedefler küçülüyor basketbol takımında. Cüneyt Erden'e de yol verildi. Takımın başına Oken Çevik geldi ki bayan takımından erkek takımına coach atamak da yepyeni birşey. Geçen senenin kulüpteki en başarılı takımı şu anda antrenörsüz ama o takımın en zayıf halkası olan coach, erkek takımına "yükseldi."

Evren Büker ve Can Akın transferleri çok sevindirici. Ama önemli olan yabancılar. Bu arada bir sene hedef büyütüp bir sene hedef küçültmek nasıl bir şeydir anlamak mümkün değil. Ama bu yepyeni bir şey değil en azından. Alışkınız. Yazın başı daha, umarız beklediğimiz gibi olmaz.

Berber

Tedbil-i mekanda ferahlık vardır deseler de hasta Trabzonsporlu ve Fenerbahçe düşmanı Atilla Abi'ye traş olmaktan alamıyorum kendimi. Mahalle esnafının belkemiğidir berber, son haberler, güncel muhabbetler her zaman ondadır, çok şükür bizim mahallede halen öyle. Digiturk'teki bir futbol programında (kendisi traş ederken yan gözle maç izleyecek kadar da futbolseverdir), Trabzonspor haberi çıktığında koşarak fırladı dışarı, benim traşı yarım bıraktı, kendisinin bir boy büyüğü başka bir abiyle geri geldi dükkana. Hugo Bross imzalamış, görüntüler imza töreninden. Hayırlı olsun diyelim biz de...

Hugo Bross


Kaotik ortamdan beslenen Trabzon şehri herşeyden çok önem verdiği takımının başına yeni bir teknik adam getirdi. Evet, yönetim değil şehir getirdi. Keza istemediği adamı getirtmedi şehir. Kimsenin sesi çıkmadıysa şehir kabul etmiş demektir.

Trabzon'un yeni sponsoru sandım önce. Hugo Boss futbola girmiş, ne alaka dedim. Hugo Bross'u tanımamak benim ayıbım değil. İsmi tartışılmayacak bir teknik adam gelecek dediler daha ilk dakikadan itibaren Boss mu Bross mu tartışmasını yaptık. Boss olması daha iyi olurdu çünkü Trabzonspor'un yerli futbolcularının üzerinde bir "patron" otoritesi olmalı.

Fenerbahçe 5.imzasını atarken, Galatasaray yeni hocasıyla top başı yaparken Trabzonspor hocasını yeni getirdi. Bu Trabzonspor için olumlu bir şey. Çünkü kaos olmazsa işler ters gidiyor demektir.

İşler sezon içinde kötü giderse acaba Samet Aybaba'yı işinden eden telefonlar yine çalar mı?Sadri Şener'e, "Hugo'nun a...... k......" diyen olur mu?

Serbest Yazı


Hayallerimizi yıkan adam yeni takımıyla ilk idmana çıktı. Hamburg'un başında 2-0'dan maç çeviren Dutchman Martin Jol Jol Jol, Ajax ile ilk idmanına çıktı. Aynı gün başka bir Dutchman Frank Reykart Hamburg tramvası yaşayan takım ile ilk idmanına çıktı. Eski Ajaxli Ryan Babel'in adı da Galatasaray ile geçiyor. Aynı gün Galatasaray'ın Avrupa Ligi'ndeki rakibi de belli oldu. Hamburg maçından sonraki ilk maçını Avrupa Ligi elemesinde Asya'da, Kazakistan'da oynayacak. Bu kadar tesadüften sonra bu sene de karşımıza Martin Jol çıkar mı acaba?

Pazartesi, Haziran 22

Gökhan Zan

Bonservissiz Gökhan Zan ya Galatasaray'ın yolda bulup ümitlendiği boş cüzdandır, ya da Galatasaray Rehabilitasyon Merkezi'ne enkaz girip sağlam çıkacak son üyedir. Bu saatte bu abuk sabuk benzetmeleri yaptıran da sıcak havadır, başkası değil...

Gökhan Zan Galatasaray'da


Mehmet Topuz transferinden daha önemli bir olay bence. Sonuçta iki büyük kulüp arasında gerçekleşen bir transfer. Arasında diyoruz ama Galatasaray'ın, Beşiktaş'a 5 kuruş bile ödemediği gerçeği var. Ve işin ilginç olan boyutu şu anda Galatasaraylılar üzgün, Beşiktaşlılar sevinçli. ( http://bumacevdeizlenir.blogspot.com/ dan Orange dışında tanıdığım tüm Beşiktaşlılar).

Gökhan Zan'ın hata yapmaya meyilli ve ondan öte sakatlanmaya müsait yapısı faydadan çok zarar getirecek gibi. Beşiktaşlılar o nedenle sevinçli, Galatasaraylılar üzgün.

Ama futbol o kadar kesin konuşulacak bir spor değil. Servet Çetin bugün transfer rekoru kırmak üzere. Ama Galatasaray'a geldiği gün alay konusuydu. Sheva ile adı beraber anılıyordu. Seyrantepe inşaatında kullanılacak deniliyordu. Ama işte şimdi Veledrome yolcusu. Beşiktaş'tan aldığımız son topçu yanılmıyorsam Ayhan Akman. O da aynı şekilde Galatasaray'a geçti. Şu an 30'u aşmasına rağmen hala milli takımda ve Galatasaray'ın kaptanı. Yani Gökhan bu şekilde bir dikiş tutturursa iş yapabilir.

Emre Güngör, Emre Aşık ve Gökhan Zan. Milli takımın Euro 2008'deki 4 stoperinden 3 tanesi. Diğeri de inanılmaz bir para kazandırmak üzere. Gökhan Zan iyi oynayabilir kötü oynayabilir. Ama şu bir gerçek ki Gökhan'ın oynadığı ilk maçlarda tırnaklarımızı yiyeceğiz. Tıpkı Servet de olduğu gibi.
Beşiktaş açısından bakarsak, yabancı oyuncu çokluğu baş ağrıtıyorken iyi-kötü bir milli takım topçusunu kaybetmek aslında çok da sevindirici bir şey olmamalı. Şu an Beşiktaş'ın alabileceği stoper yok gibi. Eren Güngör'ü Kayserispor'dan almak Topuz olayından sonra daha da tuzluya patlar. Ediz çok iyi bir stoper değil. Yabancı almak için yabancı yollamak lazım. Dengeleri değiştiren bir transfer oldu.

9-10-11


Bu 3 forma her zaman baştacıdır. Çocukların hayalidir. İlk alınan formalar bu 3 numaradan biridir. Dün onlar yıktı İtalya'yı. 9-10-11, Fabiano, Kaka, Robinho. Alttaki postla alakalı gidelim. Brezilya Milli Takımı'nı ilk defa bu kadar güzel gördüm bu turnuvada. Kuşaktan kuşağa aktarılan samba futbolu efsanesiyle ilk tanışmamız 1994'e denk gelir. Büyük beklenti ile izlenilen ve fos çıkan filmden daha fazlası olamadı. Carlo Alberto Parreira gelmiş geçmiş en "Brezilya olmayan" Brezilya takımını yaratmış ama şampiyon olmuştu. 1998 de çok iyi değildi final gördüler yine de. 2002'de yine şampiyon oldular ama biz bile yeniyorduk onları. Çok bahtlı bir tunuva idi onlar için.

2006'da Kazım Kanat, "bindikleri uçak düşmezse şampiyon olurlar" demişti. Uçak düşmedi ama yarı finali bile göremediler. Şimdi ise uzun yıllar sonra ilk defa 1970'nin 1982'nin havası var gibi hissediyorum. Bunun nedeni de mahalle topçularına sahip olmalarından kaynaklanıyor. Sorunlu Romario, alemci Ronaldinho, sara hastası Ronaldo gibi yıldızlar yok takımda.

Mahallede attığı deparları atan Maicon, Copacabana'da attığı golleri atan Fabiano, yüzü sürekli gülen Robinho var. Birbirleriyle paslaşırken çocuklukluktan beri beraber oynuyorlar gibi hissediyorsunuz. Onlar da oyanarken çocukken oynadıkları kadar zevk alıyorlar sanki. Güzel bir Brezilya geliyor galiba. Başlarındaki ismin ise gelmiş geçmiş en sıkıcı Brezilya'nın en varyete yapmayan topçusu Dunga olması da ironinin kralı değil midir? Üstelik Dunga 8 giyerdi.

Futbol Her Yerde Aynı


İster mahalle maçı olsun ister Konfederasyon Kupası. Hisler hep aynı. Arka plandaki yedek kulübesini, stadyumu, düzgün kesilmiş çimleri, dolu tribünleri görmezden gelin. Mahalle maçında diğer mahalleye yenilen bir takım nasıl durursa öyle duruyor İtalyanlar. Kaldırıma oturan çocuklar ve onların önünde ayakta duran mahallenin sert abisi. Mahalleye nasıl döneceğiz mealindeki bakışlar. Futbol hiç bir zaman bir mahalle maçından daha fazlası değildir. Ama bir mahalle maçı da onu oynayan kişi için dünyadaki en önemli şeydir.

Bakalım Ne Olacak


"Yönetim merkezi Anadolu Yakası'nda. Bu nedenle mezuniyet şölenini Şükrü Saraçoğlu'nda yapmak istedik. Ancak olumsuz yanıt aldık. Geçen sene kutlamayı İnönü'de yaptık. Beşiktaş şampiyon oldu. Şimdi de buradayız, bakalım ne olacak."

Marmara Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Necla Pur

A Milli Takım Aday Kadrosu


Erkek A Milli Basketbol takımının eylül ayındaki şampiyona için aday kadrosu açıklandı. Kadroda Mehmet Okur yok. Bu Mehmet olayı enteresan. Olayların iç yüzüne çok hakim değilim ama Mehmet'e çok haksız bir eleştiri olduğunu düşünüyorum. "Vatan haini" gözüyle bakılıyor ona. Oysa 2003 İsveç'te bir tek oynayan kendisiydi. Diğerleri iç çekişmelerinin derdine düşmüştü. Zaten o turnuvadan sonra düşüşe başladık. 2001'in üstüne bir şey koyamadık. Pau Gasol 1 sene dinlendi sonra geldi İspanya şampiyon oldu. Gelip takıma zarar verenlere daha iyi davranılıyor sanki. Tanjeviç, Okur'u almadı aşağıdaki isimleri aldı:

Fatih Solak (Aliağa Petkim), Cevher Özer (Beşiktaş), Barış Hersek (Darüşşaka), Ender Arslan, Engin Atsür, Kerem Gönlüm, Kerem Tunçeri, Sinan Güler (Efes Pilsen), Oğuz Savaş, Ömer Aşık, Ömer Onan, Semih Erden (Fenerbahçe Ülker), Cemal Nalga, Evren Büker (Galatasaray) Hidayet Türkoğlu (Orlando Magic) Ersan İlyasova (Barcelona) Bekir Yarangüme (Türk Telekom)

Tanjeviç'in 2010'un kadrosunu kurma planı çok acayip. Yıllan önce kadroya giremeyen Kerem Tunçeri kadroda, Ömer Onan var ama mesela Hüseyin Beşok yok. Fatih Solak'tan vazgeçilemiyor. Evren Büker, Engin Atsür, Barış Hersek gibi isimleri görünce de insan sormadan edemiyor. Bir Cenk Akyol vardı ne oldu ona?

Vuvuzelayı Duydum


Konfederasyon Kupası'nın ilk maçlarını izlemedim. O nedenle vuvuzelanın adını bile bilmiyordum. Ama turnuvanın başından itibaren gündeme damga vuran vuvuzela olmuştu. Herkes bundan bahsediyordu. Bloglar, gazeteler, sözlük her yerde vuvuzela tartışılıyordu. Konfederasyon Kupası'nda oynanan futbol ikinci planda kaldı.

Hatta tartışılmıyordu. Herkes hemfikirdi:"Vuvuzela baş ağrısı yaratan, dünya kupasının içine edecek bir alettir." Ben de korktum bir an. Acaba nasıl bir ses çıkıyordu.

Dün izledim Brezilya-İtalya maçını. Ve vuvuzelayı duydum. Çoğunluğun aksi bir şekilde çok hoşuma gitti. Maçtaki atmosferi yükselten bir ses. Nasıl anlatırım bilmiyorum ama Avrupa'da da bu sesi çıkaranlar var. Bazı tribünlerde duyarız. Korna desem değil. Bizim boş çekirdekçi tayfanın kafasında soytarı şapkası ile maça girip öttürdüğü işporta korna gibi değil. Mesela Real tribünlerinde çok çıkar o ses. Eski dünya kupalarında falan arkadan duyulur. Güney Amerika'da vardır. Onun adı nedir bilmiyorum. Ama vuvuzela ona benziyor.

Nasıl tarifi yapılır bilemedim ama vuvuzela güzel bir alet. Tek sıkıntı Güney Afrikalılar'ın sürekli aynı tonda çalması. Gol olunca da gol kaçarken de orta saha mücadelesinde de aynı ses var. Yani aslında ses güzel ama kullanabilmek önemli.

Pazar, Haziran 21

Dekor

FB Tv'nin programlarından bazılarını keyifle izliyorum. Yakaladığım zaman Metin Özülkü'nün sunduğu su gibi akan program Müzik Molası'nı mutlaka izliyorum. Üslubu çok akıcı, efendi adam Metin Özülkü. Fenerbahçeli ünlü müzisyenleri, sanatçıları konuk ediyor, ortada dönen en nihayetinde dost sohbeti. Biz de izliyoruz işte... Programın çekildiği stüdyo da ilginç, böyle ev gibi bir yer. Bir piyano var işte acil durumlar için, Metin Özülkü'nün gitarı var. Şimdi senden bir şarkı alalım diyor, konuk sanatçı odanın içinde kaşıyla gözüyle klip çekiyor falan. Arkada da iki metre boyunda saksı var. Hareketli şarkıda çiçeğin dalları sorun oluyor. Dekor olmamış ama severiz Metin Özülkü'yü...

Çık oyna

Sinema kültürüm engin değildir pek. Çok kızarım kendime bu konuda, o kadar kampanya yapılıyor, filmler tanıtılıyor, kaldı ki çağımızda kültüre ulaşmak çok kolay. 2 saat yerinde oturup konsantre olamamayla alakalı sanırım bunlar, veya üşenmekle. Düne kadar mesela Taxi Driver filmini Robert De Niro'nun taksisiyle vızır vızır ortalığı dağıttığı, soygun yaptığı hareketli bir film zannediyordum. Hiç öyle değilmiş halbuki, izlemek dün nasip oldu mükemmel bir film ve oyunculuk gerçekten. Senaryo için birşey söyleyemem, oyunculuk çok ön planda bana kalırsa.
***
Veselinovic'in (illa futbola gelecek bu konu) önemli maçlar öncesinde soyunma odasında futbolcularına "çıkın oynayın" demesi çok ilgimi çekmiştir her zaman. Martin Scorsese de sanırım filmden önce çık oyna demiş De Niro'ya. Aynada kendi kendine konuşup tribe girdiği, Betsy'i götürdüğü "masum" film sonrasındaki tavrı ve kadın satıcısının kendisini polis zannetmesi sonrasındaki mimiklerinin yer aldığı sahneler oyunculuk harikası bence.

Jestler, mimikler # 2

Daha önce Burcu Esmersoy'un spor haberlerini sunarken takındığı yüz mimiklerinden bahsetmiştim. (aman da aman sanki hayatın sırrından bahsetmişiz) Sakatlar kervanına katılanlar, at yarışı sonuçlarını açıklarken alenen gülmesi falan... Tuhaf geliyordu belki de, yıllardır ciddi spiker profillerine alıştığımız için. Kameramanlar mı güldürüyor diye düşündüğüm de oldu. Bu yazıyı yazarken bu konuda fazla kafa yormuş olduğumu da anlamış oldum, her neyse... Bu günlerde Yekta Kopan'la Yaz Gecesi diye bir program yapıyorlar, neşeli birşey. Denk geldiğim zaman izliyorum. Denk gelmediğim günlerin birinde olanlar olmuş meğerse. Yemek programı yapan Vedat Mirol fazla yemekle, seksi kıyaslayınca Burcu Esmersoy sanırım post fotosundaki hal ve hareketleri takınmış. "Pes artık ne söylenebilir ki" diyor bence. Yekta Kopan da "naaptın abi sen" der gibi.