Cuma, Aralık 4

Galatasaray 1-0 Panathinaikos


Bir sezonun sonu güzel biterse, kötü gidişat esnasında kazanılan maçlar bu başarının en önemli noktasıdır. Galatasaray oldukça kötü. Bu sadece takım için de geçerli değil. Takım kötü, tribün kötü, yönetim kötü. Kötülükten kasıt, formsuzluk. Fenerbahçe mağlubiyeti sarsıntısı hiç bir sene bu kadar uzun sürmemişti. Daha iyimser bir bakışla bunlara tek sebep Baros'un sakatlığı da diyebiliriz.

Saat 22.05'de maç başlatan UEFA'ya öte dünyada hesabı soracağım. Hala ölü gibiyim. 16.30'dan 22.00'ye kadar tam 5.5 saat maçı bekledik. Bir de 2 saat maç. Sonra dönüşü. İzlediğimiz futboldan da çok fazla keyif alamadık zaten. Sonuç olarak kazanmak güzel.

Fakat seneye de Avrupa Ligi bu saatlerde olacaksa, ya Şampiyonlar Ligi'ne kalalım ya da ligi 6. 7. falan bitirelim. Avrupa Ligi'ne katılmak ödül değil işkence.

Gazeteleri açmadım daha. Forumlara göz gezdirdim. Ağırlıklı olarak konuşulan konu tribünlerin formsuzluğu. Bunun poizitif bir tarafı var. Tribün kendi kötülüğünün farkında ve bunu tartışıyor. Topçuya taşmıyor. Fakat bu sorunların hallolacağı garantisini vermez. Artık tribünler arasında rekabet olduğu aşikar. Dün Eski Açık'ın Kapalı'ya laf atması sinirlerin gerilmesine neden oldu. İlk yarı boyunca çıkan kavgaların nedeni bu mudur acaba? Eskiden de tribünde kavga çıkardı ama hepsinde kavgadan önce bir tartışma olurdu. İnsanlar sese yönelir, sonra kavga başlardı. Şimdi bir anda kavga çıkıyor. Kafayı çeviriyoruz yerlerde insanlar. Bilmediğim konular, sebebini bilmiyorum. Bilen de kendine saklasın. Yakında öğreniriz zaten.

Takıma gelirsek. İyi olmadığını söylemek lazım. Ama iyi olanları da yazalım. Fazla pozisyon vermedik mesela. Arda, eski günlerini hatırlatmaya başladı. Mustafa Sarp zaten hepimize bir hayat dersi. Kewell belki kondüsyon olarak yetersiz ve koşmuyor ama hırsını seviyoruz. Keita oyuna girince gözlerin pası silindi. Hele çektiği bir şut vardı, topun kaleye yöneliş anında suratımın değiştiğini farkettim.

Elano ise artık sahadaki bir futbolcudan daha farklı oldu. Bazıları için günah keçisi. Dün Gökhan Zan'ın sakatlandığı pozisyonda kademeye giren Elano, sürekli top isteyen Elano, didinen Elano iyidi. Ama görmek isteyenler için. Tribündekilerin büyük kısmı Elano'yu yuhalamaya gelmiş gibiydi. Çıkan kavgaların bazılarında bunun da nedeni var diyelim.

Maçın en güzel anı, "ulan Elano'ya pas vermiyorlar", "yok abi Topal verdi sanki", "ulan Nonda sen de yabancısın versene pasını" diyaloglarının yaşandığı dakikalarda, Elano'ya bir pozisyonda pas vermeyen Arda'nın gelip 9 numaraya sarılmasıydı. Bunları görmek, galibiyetten daha mutlu ediyor. Sinan'ın deyimiyle, Rosalinda'ya döndük. Ama dünkü bölüm mutlu sonla bitti. Bundan sonraki bölümlerde bakalaım neler olacak. Arkası yarın.

Hiç yorum yok: