Perşembe, Mayıs 21

Fenerli Olsam Kime Oy Verirdim?


Fenerbahçe lige erken havlu attı ve kongreyi beklemeye başladı. Şu an iki aday var, Aziz Yıldırım ve Şadan Kalkavan. Gerçekten de al birini vur ötekine durumu. Fenerbahçeliler için çok zor bir durum. Ben Fenerbahçeli olsam kime oy verirdim bilmiyorum. Aziz Yıldırım'ı eleştiren yazım daha çok taze. Ama karşısında da Şadan Kalkavan olunca, "yok be abi" derdim.

Aziz Yıldırım'ın günahı sevabından daha çoktur bence. Ama sevabı da vardır. Kulübü iyi kötü bir yerden bir yere getirdi. Belki Yıldırım olmasa bunlar yine yaşanacaktı. Ama başka biri olsa belki de daha da gecikecekti bu durum. Tarih bazı şeyleri yine de Yıldırım ile beraber yazacak. Bu onun artısıdır.
Kalkavan gelırse geriye gidiş yaşanacak gibi duruyor. Bütün ortaya konulanlar çarçur edilecek sanki. Koca Fenerbahçe camiası içe sinen bir aday nasıl çıkaramıyor anlamıyorum. Tıpkı bizim gibi orası da. Herhalde beterin beteri geldi denir Kalkavan gelirse. Benim sorunum değil bunlar, Peralta daha ayrıntılı yazar.

1.Lig Sezon Değerlendirmesi


Sezon değerlendirmesini iki şekilde yapabiliriz. Önce magazinsel olarak bakalım. Yani saha içinin teknik taktik analizini bir kenara bırakalım önce.

Saha içinden sonra bakılacak ilk yer tabi ki tribünlerdir. Yılın tribününü seçmek hakikaten zor. Burada potansiyel ve elde edilen önemli. Karşıyaka’nın ve Sakaryaspor’un tribünleri diğer takımlara daha ağır basıyor. Ama potansiyellerinin yüksek oldukları bir gerçek. Bence bu potansiyel iyi değerlendirilemedi. Sakaryaspor tribünü sonradan açıldı ama geç kaldı. Şunu da eklemek lazım kı o durumdaki takıma bu kadar destek vermek her tribünün harcı değildir. Ama daha erken bir uyanış olsaydı belki 1 puan daha alınabilirdi. Ya da o Samsunspor maçındaki stres olmasaydı, yenilen tırnakların sesi sahaya yansımasaydı belki 2-0 yenecekti Tatangalar. Yılın en güzel tezahüratı ise onlardan çıktı. "Haydi Sakarya, saldırın şimdi."

Tribün sadece 90 dakika, sadece maç günü takımı iteklememeli. Bizim gibi İstanbul takımlarında bu daha da zor. Çünkü artık taraftarlar takımdan uzak. Fakat Anadolu öyle değil. Şehir iç içe. Bu avantajı değerlendirmesi lazım. Bunu en iyi değerlendiren Karşıyaka oldu. 7 gün 24 saat itekledi takımı. Ama Ankara’da hayal kırklığı yaşattılar. Maç yazımda da dediğim gibi Kasımpaşa azdı ama taraftarları zaten o kadar. Karşıyaka ise çoktu ama daha iyisini yapabilecek potansiyele sahipti.

Kasımpaşa Play-Off dışında çok zayıftı ama. Yönetim ile ilgili sorunlar yaşanmış ve o nedenle ligde beklenen katkı sağlanamadı. Zaten bir ara tepe taklak düşen takıma gerekli katkı gelmedi bence. Yönetim ile ilgili sorun yaşayan, daha doğrusu kötü bir yönetime sahip olan Kartalspor da biraz sıkkındı. Bunda da haklıydı. İlk 6’ya oynarken iki senedir devre arasında küme düşme potasına girmek kolay değil. Sezonun en iyi İstanbul tribünü Güngören’di herhalde. Beklenenden daha fazla ilgi gösterildi. Bunda Sami Yen Kapalı’sının katkısı da çok büyük.

Süper Lig’e çıkan takımlardan Diyarbakırspor gerçekten etkiliyciydi. Tezahürat sadece "Diyar şak şak, Bakır şak şak" dan ibaret ama yukarda yazdığım takımı 7 gün boyunca iteklemekte çok iyidiler. Büyük katkı sağladılar. Maç zamanı stadı sürekli doldurdular. Takım ve yönetim kadar tribünün de emeği, faydası çok fazla bu başarıda. Manisaspor ise bu sene tarihi bir hata yaptı ve tüm ülkeyi karşısına aldı. Tekrar yazmaya gerek yok olanları.

Boluspor tribünleri gerçekten başarılıydı. Hem sezon içinde hem play-off'ta aynı istikrarı yakaladılar. Kendi stadyumlarında oluşturdukları çocuk tribünü çok harika bir mücadele. 23 Nisan çocukları değil ordakiler zaten. Baya çekirdekten yetişen tribüncüler geliyor. Orduspor, Giresunspor ve Samsunspor tribünleri iç sahada golü attıran tribünler oldular. Diğer Karadenizli Rizespor ise olaylı Manisaspor maçından sonra elini eteğini çekti. Hatta son haftalar tepki haftası oldu.

Yılın en iyi tribün performansı tartışmasız 31.haftada oynanan Karşıyaka-Manisaspor maçında yaşandı. Karşıyaka tribünü bambaşkaydı o gün. Herhalde bu sezon Süper Lig’de bile böylesi olmamıştı. Ama maç 1-1 bitince bütün çabalar boşa gitti. Hele yenilen golün son dakikada olması çok kötü oldu.
Yılın hayalkırklığı Ç.Rizespor. En yüksek bütçeli takım onlardı ama hoca tercihleri onları ilk 6’nın bile dışında bıraktı. Metin Diyadin’i göndermekle başlayan hatalar zinciri bir sezonun boşa gitmesine neden oldu. Yılın geleceğe umutla bakanı ise K.Karabükspor. İkinci yarıda yapılan nokta transferler takıma olumlu yansıdı. Önümüzdeki sezon başa güreşebilirler.

Sezona damgasını vuran tezahüratı ise burada zor anlatırım. Deneyelim. Bütün tribünlerin söylediği, lalaylaylalaylaylalaylaylalaylayalaylaylaylalalay diye giden ve sonuna “Tarzanlar”, “Turbeyler” “Kafsinkaf” vs. ekleyen tezahürat. Sezonun single şarkısı gibi oldu. Her stadyumda duyduk. Bu sezonun klibi çekilirse arkada bu çalmalı.

Yılın en çok konuşulanı hakemler, en çok konuşanı Kasımpaşa Basın sözcüsü Suha Sıdal oldu. Kazandıkları maçlardan sonra bile hakemleri eleştiredi. İsmini bu sezon çok duyduk, bakalım Süper Lig’in ortamına ne kadar katkı yapacak.
Yılın en şok skorlu maçı Karabükspor’un lider Manisaspor’u 6-3 mağlup ettiği maçtı. Yılın en heyecanlı maçı 33.hafta Karşıyaka-Boluspor maçıydı. Yılın en zor maçı ise 31.hafta Karşıyaka-Manisaspor maçıydı. Zor derken şunu kastediyorum, her an herşeyin olabileceği, en ufak bir hatanın zarar oluşturduğu, çok dikkatli olunması gereken bir maçtı. En kaliteli maç ise bence Karşıyaka-Altay maçıydı. 0-0 biten maçta herkes doğruları yapınca, gol gelmedi. Tabi bu 3 maçı televizyondan izlediğimiz için diğer maçlarla kıyas yapamıyoruz.

En unutulmaz geri dönüşü ise 2-0 geriden gelip Güngören’i 3-2 mağlup eden Diyarbakırspor gerçekleştirdi. Eklemelere açıktır. Aklıma gelen bunlardır.

1.Lig Sezon Değerlendirmesi/ Futbolcular


Sezon değerlendirmesine futbolculardan devam edelim. Kalecilerde bana göre öne çıkan isim Altaylı Gökhan Değirmenci oldu. 1989 doğumlu kaleci ilk yarıda hiç oynamadı. Türkiye Kupası’nda Galatasaray karşısında devleşti. Baros’un penaltısını kurtardı. Sonra formayı bırakmadı. Kartal’dan gelen Soner’in sakaltlığıyla aldığı formayı geri vermedi. Manisaspor ve Kasımpaşa maçlarını tek başına kazandırdı. Yeni sezonda Kayserispor forması giyecek. Nasıl kaleci olduğunu anlamadığım Süleymanou’dan daha iyidir.

Karşıyakalı Kerem sezona çok iyi başladı. Ama son haftalarda takımına 2 önemli maçta toplam 4 puan kaybettirdi. Play-off’ta, Boluspor maçında günah çıkarttı. 3 penaltıyla takımını finale çıkarttı. O maçtaki rakibi Boluspor’un kalecisi Atacan da tıpkı Gökhan gibi ikinci yarı formayı kaptı ve birçok maçı kazandıran isim oldu. Play-Off'ta 2 penaltı kurtardı ama yetmedi. Şu an ismi Beşiktaş ile anılıyor. Bence büyük takım kalecisi olamaz, ama Süper Lig’de baş altı takımlarda iyi işler yapabilir.
Büyük takım kalecisi olacak isim ise galiba Ufuk Ceylan. Galatasaray ile adı anılan genç kaleci bu ligden bu sezon A Milli Takım’a yükselen tek futbolcu oldu. Üstün fiziği ve iyi yer tutuşu onu göz önüne çıkartmıyor. Kritik kurtarışlar göremiyoruz ama gol de yemiyor. Sağlam duruşu güven veriyor. O nedenle büyük takım kalecisi olabilir. Fevzi Tuncay, yıllardır alışık olduğumuz Fevzi’yi ortaya koydu. Çok başarılı maçlar çıkardı ama en kritik maçta büyük hata yaptı. 33.haftada 1 puanın yettiği ve 1 puana kitlenen maçta Güven Varol’dan 40 metreden gol yedi. Hem de tuttuğu topu içeri alarak. Maç 1-1’e dönünce Feviz yine ucuz yırttı.

Beklerde öne çıkan fazla isim yok. Sağ tarafta Bolusporlu Erdem Özgenç ( Maltepespor çıkışlıdır), Rıdvan Şimşek (ki kendisi 1991 doğumludur) ve Güven Varol öne çıkan isimler oldu. Güven sol tarafta da oynayabiliyor ama orada bana göre ligin en iyi sol beki Ferhat Öztorun vardı. Ferhat, Galatasaray’a geri dönecek deniyor. Güven’in ismi ise Beşiktaş için anılıyor. Güven iyidir ama Beşiktaş için biraz geç kaldı. Yaşı 28 çünkü. Kasımpaşalı Alpaslan Kartal da sol tarafta çok iyi maçlar çıkardı. Birçok maçta takımının ayakta kalan yegane ismi oldu. Hem ileride hem geride, yani iki yönlü bir bek. Buralarda böyleleri pek yoktur. Ordusporlu Akaminko her yerde oynayabilen bir topçu. Sol bekte de çok oynadı. Bruno ön planda olsa da Orduspor’un en iyi futbolcularından biri oldu. Ahmet Burak Solakel de bütün Karşıyaka savunması gibi parlayan isimlerden biri oldu. Ahmet Çağıran, Fuat Eraslan ve Aydın Yıldırım diğer Karşıyakalılar. Son iki isim stoperde muhteşemler. Her takımda olması gereken tipte iki futbolcu. Her türlü mücadeleyi yapıyorlar. Yılmıyorlar. Çok eksik noktaları var ama hepsini bir şekilde kapatıyorlar. Belki de ligin en iyi tandem ikilisi onlardı.
Bolusporlu Aytek, Adanasporlu Ersan, Diyarbakırsporlu Ulaş Süper Lig’e göz kırpan isimler. Ulaş zaten Süper Lig’e çıktı. Ama başaltı takımlarda oynaması gereken isimlerden. Altaylı Yiğitcan, siyah-beyazlı taraftarlara kısa sürede kendisini sevdirdi. Devre arasında geldi. İsmi Galatasaray ile anılıyor. 24 yaşında.

Orta saha oyuncularına da kanatlardan başlayalım. Giresunsporlu Fırat Sezer, Diyarbakırsporlu Şenol Demirci, Ordusporlu Serdar Sinik, Samsunsporlu Oktay Delibalta, Sakaryasporlu Okan Koç, etkili isimlerdi. Ama ilerde parlama yapmasını beklediğim isimler Manisasporlu Yiğit Gökoğlan ve Karşıyakalı Ferhat Kiraz. Bu iki isim de ümit milli takımda oynuyor zaten. Yiğit tarz olarak C.Ronaldo’ya, Quaresma’ya benzetilebilir. Hızlı, top tekniği yüksek, ama bazen fazla şova kaçıyor. Ferhat ise Kewell ekolünden. Akıllı, soğukkanlı ve solak. Bazen ikinci forvet gibi içeriye sokulabiliyor. Fatih Gül ise Boluspor’da oynuyor. O da Arda ayarında, yaşı genç ama biraz daha buralarda oynaması lazım. Kondüsyon zayıflığı büyük bir sorun.

Ortasahanın ortasında kimi sayarsak sayalım bir isim diğerlerine üstünlük kuracaktır. Ligin, sezonun en iyi futbolcusu. Tartışmasız. Manisaspor kaptanı Sezer Öztürk. Leverkusen altyapısından aldığı eğitimi şimdi Manisaspor’da sürdürüyor. Hem de kaptan olarak. İstanbul takımlarının nasıl gözünden kaçıyor bilmiyorum. Ya da çok mu pahalı acaba? Fiziği biraz zayıf. Onun dışında herşeyi çok iyi. Ve en önemlisi, bütün yeteneklerinin yanında sorumluluk almayı çok iyi biliyor. Diğer isimlere de kısaca bakalım. Diyarbakırsporlu Engin Öztonga özellikle ikinci yarıda çok iyiydi. Karşıyakalı Taha Yalçıner büyük çıkış yakaladı. Geçen sezon 3.Lig’de oynuyordu, bu sene başarılı maçlar çıkardı. Mücadeleci, tekniği de iyi. Ama hem fiziği zayıf hem de çok telaşlı ve panik halinde. Orta sahanın ortasında, geriye daha yakın bir yerde solak futbolculara alışık değiliz. Bu açığı kapatabilir. Aynı takımdaki Cihan Yılmaz ise ilk yarıda çok iyiydi, ama ikinci yarıda döküldü. İsmi Ankaragücü ile anılıyordu. Şu an ne yapar ne eder bilmiyorum. Serdar Samatyalı geçkin yaşına rağmen Rizespor’da en birşey yapmaya çalışan topçuydu. Adanasporlu Cem Karahan, Kasımpaşalı Yekta Kurtuluş ve Merthan Açıl, Manissporlu Nizamettin Çalışkan, Bolusporlu Ömer Çuğ, Karabüksporlu Gökhan Güney, Sakaryasporlu Abdoulaye Diakhate ve Abdülvahit Karacabey öne çıkan diğer isimler oldu. Diyarbakırsporlu Erhan Şentürk ise Galatasaray'ın bu sene kiraladığı topçulardan en iyisi oldu. Özgürcan ikinci yarıda parladı ama Erhan tüm sezon boyunca Diyarbakırspor'da etkiliydı. Üstelik 2.sırada bitiren takımın oyuncusu olduğu için Özgür'den ayrılıyor. Yine de 1 sene daha kiralık olmasında fayda var.

Forvette ise iki isim diğerlerinden ayrılıyor. Gol Kralı Bruno ve Özgürcan Özcan. Bruno zaten gelecek vaadeden bir futbolcu olarak geldi. Alt ligde oynaması büyük bir süpriz. Burada attığı 21 gol çok da mühim değil. Daha iyisini yapabilir. Adı Trabzonspor ile anılıyor ama ülkesine, Flamengo’ya da dönebilir. Ordu’da kalır mı bilmiyorum ama zor. Özgürcan da Bruno gibi kiralık olarak geldi. Sakaryaspor’u sırtladı. Eğer Galatasaray bu sene sonunda da onu takıma dahil etmezse Florya’yı kapatsın diyorum. Bunla ilgili daha sonra yazarız. Bolusporlu Edim Demir, Giresunsporlu Aydın Çetin, Diyarbakırsporlu Emrah Bozkurt, Erciyessporlu Kenan Özer ( Beşiktaş’tan kiralık geldi.) Altaylı Burak Çalık etkili olan diğer forvetlerdi. Play-Off’ta ortaya koyduğu futbolla kendini hatırlatan Kasımpaşalı Erhan Küçük de unutulmaması gereken bir isim.

Adanaspor ise hücüm gücü olarak muhteşem bir takım olarak bu sezona damga vurdu. O nedenle onlara ayrı bir paragraf açıyorum. Kamerunlular Mbillia ve Kibong, Emre Aktaş, Fevzi Özkan ve Cemre Atmaca. Her an herşeyi yapabilecek, rakibe nefes aldırmayacak bir hücüm gücü. Üstelik Türk Futbolu’nun çok şey beklediği ama bu sezonu talihsiz bir sakatlıkla boş geçiren Emrah Bedir. Turuncular, önümüzdeki sene en çok gol atan takım olursa şaşırmayın.

Çarşamba, Mayıs 20

Yürüyüş, notlar

Bu yürüyüş muhabbetine hiç alışamadım ben. Sağlıklı yaşam için yürüyüşe karşıyım. Ama muhabbetle, sağa sola uğrayarak yapılan yürüyüşe varımdır her zaman. Nitekim Sertaç efendi ile Kadıköy'den Bostancı'ya kadar yürüdük bugün. Yaklaşık 7 km falan. Kadıköy'de Werder Bremen'liler ağırlıkta idi. Daha gelmeden Kutay maça gidelim diyordu, "rehabilitasyon olur". 95 tl çok geldi açıkçası bu teklifi reddettim ama bugün öğrendim ki derbi biletleri 90 tl imiş. Bu fiyatlar neye göre belirleniyor bilmiyorum. Saraçoğlu'nda en ucuz kombinenin fiyatı 600 idi, bu yıl ki yüksek performanstan (!) ötürü 800 olmuş. Bir çok arkadaşım seneye yenilemeyi düşünmüyor haliyle.
***
Özgürlüğün fazlasıyla kısıtlı olduğu bir yerden hemen hemen sınırsız özgürlüğün olduğu bir yere çıkan insan buğday ambarındaki aç tavuk misali oluyor. Neyle meşgul olacağını şaşırıyor, kararsızlık sıkıntısı çekiyor. Hayatın akışına kendini kaptırmakta zorlanıyor, bir süre uzaktan seyrediyor sanki. Bu boşlukta kalmışlık duygusu daha ne kadar sürer bilemiyorum, eş dost sağolsun çok süreceğini de zannetmiyorum. Birikmiş Leman'ları okumak süreci hızlandırabilir.
***
Eve geldim, Yaprak Dökümü izleniyor. Hala aynı kasvet, sıkıntılı ilişkiler, entrikalar falan... Dön dolaş aynı muhabbet. Dünyanın en kolay senaristliği bu ve Binbir Gece'nin senaryolarını yazmak, yaratıcılık sıfır. İki kelam eleştirip açtım UEFA finalini... Shaktar koparır gibi duruyor şimdilik, eğer kalecisi ikinci bir ikramda bulunmazsa...

Bütün Kızlar Mesuttur


Bir kızdan hoşlandınız. Çok beğendiniz. Ama kız sizin mahalleden değil. Daha doğrusu eskiden sizin mahallede oturuyormuş. Babalarınız tanışıyor o sayede kızı gördünüz. Neyse işte gördünüz ve çok hoşlandınız. Kıza hislerinizi açtınız. Ama kız dedi ki; " çok teşekkür ederim ama ben yıllardır aynı çocuktan hoşlanıyorum, o da beni seviyor yakında nişan yapacağız hatta."

Her gururlu ve efendi Türk genci gibi taş basar gidersiniz, doğrusu bu. Biz de öyle yaptık. Mesut, Almanya'yı tercih etti saygı duyduk. Ne de olsa o oralı. Orada doğmuş orada büyümüş. Ama Mesut'un içinde de biraz Türklük varmış. Daha doğrusu Türk kızlarının çoğuna benziyormuş. '' Stadın bizi destekleyeceğini biliyorum.'' demiş zat-ı muhterem. Hemen hemen buna benziyor yani dediği. Bu ne şımarıklıktır. Tamam sahaya çıkınca "Mesut'a bak" deriz, gözler ona farklı bakar ama o kadar. Niye bu kuyruk sallama çabaları, senin sevdiğin yok mu? Bize mi muhtaç kaldın şimdi?

Hoşlandığınız kız evleniyor. Bir gece mahalleye uğruyor. Mahallede misafir edersiniz. Ama bu kız milleti o bir gece de sizi tahrik etmeye çalışır. Vallahi yapar. Aman diyim siz olun, yüz vermeyin, sabah olunca evine geri dönecek çünkü. Yakışmaz böyle şeyler gururlu adama.
Başlığı da Peralta anlamıştır, gerisi önemli değil.

Dost Kazığı


Bu hafta dostluk maçı oynanacaktı güya. Sözde amaç, vandal Türk tribünlerini ehlileştirme çabaları(!). Olmadı. Bilet satamamaktan mı korktular, yoksa Uefa mı istemedi bilmiyoruz. Peki ne oldu bu hafta? Kendi insanını yolan Türk kulüp yöneticisi sahneye çıktı. Ulan 90 lira nedir ya? Fenerbahçe, Chelsea maçını 66 lira yapınca kıyamet kopmuştu geçen sene. Bir de Faik Gürses türevleri var. 5 liaraya maça giriyoruz biz ya, olaylar ondan çıkıyormuş. Al gör 5 lirayı şimdi. Çok sıkıcı bir durum. Çok da yorgunum. Alışık olduğumuz bu durum için satırlar dolusu yazı yazmak istemiyorum.
Ama müstahak bize. Şimdi 90 liraya bilet olunca, bir de Beşiktaş yenilirse geri kalanlar diyecek ki; "oh o kadar para verdiler mal gibi kaldılar." Tıpkı polis tribüne girince "vur vur vur" diye bağıranlar gibi. Benim de çok da umrumda değil aslında. Rakibine Cimbom yerine Cincon demeyi büyük bir yaratıcılık farzeden kitle, 90 lira da yaratsın bir şekilde. Çok çelişkili bir yazı oldu, ama yapacak bir şey yok. Türkiye çelişkiler ülkesi.

Neyse, bari ortak duruş oluşturulmuyor, hep beraber oturduğumuz yerden bunu gerçekleştiren zihniyete beddua okuyalım, bir faydamız olsun. Ben de yorgunum en kolayı beddua olur zaten.

Uefa Kupası


Uefa Kupası bugun son kez sahibini bulacak. Mekan Kadıköy. Takımlar Shaktar Dontesk ve Werder Bremen. İki takım da kupayı aldığı takdirde bunu ilk kez başarmış olacaklar. Ukrayna ise ülke olarak ilk defa kupayı almış olacak.

İki takımın da Uefa Kupası Finali geçmişi yok. Ukrayna’nın da yok, Almanlar ise her yerde olduğu gibi burada da ağırlığını konuşturuyor. 13 kere final oynadılar, 6 kere kazandılar. UEFA Kupası’nı en fazla kazanan Alman ne B.Münih, ne B.Dortmund. 70’lerin efsane takımı B.Mönchengladbach. Berti Vogst , Juup Heynckes, Günter Netzerli kadroyla 8 senede 4 final oynadılar. 1975 ve 1979 yılında şampiyon oldular, 1973 ve 1980’de kaybettiler. 4 final oynayan iki takım daha var. İtalyan takımları Juventus ve İnter 3’er defa kupayı kazandılar. 4 finalden fazla final oynayan takım yok. Juve ve İnter en çok şampiyon olan takımlar. Onlara ilave bir de Liverpool var. Oynadığı 3 finalin hepsini de kazandı Liverpool. Inter’in oynadığı 4 finali tıpkı Gladbach gibi 8 sene içinde oynadığını hatırlatalım (1991-1998 arası).

Uefa Kupası önceleri Fuar Şehirleri ismiyle oynanıyordu. 1972 yılında Uefa Kupası adını aldı. Ama kupanın geleneğinden dolayı kazanan şehirler, finale ev sahipiliği yapan şehirler hep önem arz etmiştir. En azından bana öyle geliyor. Bunda kupa tarihinin başarılı takımlarının, Avrupa Futbolu’nda sürekli en üstte olan takımlar olmamasının payı var herhalde. Sürekli değişen dengeler ve farklı şehirler kupaya 37 sene boyunca renk kattı.

Frankfurt, Göteborg, Ipswcih, Napoli gibi takımlar bu kupayı şehirlerine getirdiler. İlginç maçlar, ilginç takımlar bu kupanın olmazsa olmazları olmuştur. Mesela daha ilk yılın finalinde iki İngiliz takımı finalde karşılaştı. Kazanan Wolverhampton’u 2-1 ve 1-1’le geçen Tottenham Hotspurs oldu. Aynı ülkenin iki takımı bundan sonra 6 defa daha finalde karşılaştı. Bunların 4’ünü İtalyanlar, birer kez de İspanyollar ve Almanlar oynadı. 1980’de Frankfurt ve Mönchengladbach, 1990’da Juventus ve Fiorentina, 1991’de İnter ve Roma, 1995’te Parma ve Juventus, 1998’de İnter ve Lazio, 2007’de Espanyol ve Sevilla.

Kupanın penaltılara uzayan ilk finali 1984 yılında Anderlecht ile Tottenham H. arasında oynandı. İki ayaklı finalin iki maçı da 1-1 sona erdi. Penaltılarda 4-3 ile kazanan Tottenham H. oldu. 4 sene sonra yine penaltılar şampiyonu belirledi. B.Leverkusen ile Espanyol iki maçta da birbirlerine üstünlük kurudular. Espanyol’un üstülüğüyle 3-0 biten ilk maçın rövanşının ilk 55 dakikası golsüz geçilmişit. Ama Almanlar son 35 dakikada 3 gol bularak maçı önce uzattılar sonra da penaltılara taşıdılar. Burada gülenler Almanlar oldu ve Almanlar 11 kişiyle oynanan oyunu yine kazandı. Tıpkı 1997’de olacağı gibi. Bu 1984 finali aynı zamanda Uefa tarafından en iyi 6 finalden biri olarak seçildi.

1997 yılı çift ayaklı finallerin sonuncusuydu. Schalke 04’ün rakibi İnter oldu finalde. İki maç da 1-0 sona erdi ve yine penaltılara kaldı. Penaltılarda Schalke 4-1 kazandı ve kupaya uzandı.
Tek ayaklı finalde ilk defa penaltıları izleyenler ise Kophenag halkı oldu. 17 Mayıs 2000 kutsal günde oynanan maçta 120 dakika sonunda gol sesi çıkmadı. Sonrasında “hadi oğlumPopescu kupayı İstanbul’a getirdi. Bu aynı zamanda Berlin Duvarı’nın doğusuna geçen ilk kupadır.

2007’de bir kez daha penaltılar şampiyonu belirledi. 23 sene önce Leverkusen’e penaltılarda kaybeden Espanyol bu sefer memleketlisi Sevilla’ya Glaskow’da kaybetti.

1996 finali ise çok güzel bir futbol hikayesinin mutlu sonla bitmesini gösterecekti. Ama olmadı. Sezona İnter Toto Kupası’nda başlayan Fransız Bordeux, rakiplerini teker teker geçerek önce Uefa Kupası’na katıldı, sonra da finale kadar yükseldi. Finalde rakip Alman B.Münih oldu. İki maçı da kazanan Almanlar yine şampiyonluğa ulaşmış oldular.

2001 yılının Liverpool - Alaves finali ile 2002 yılının Feyenoord – B.Dortmund finali bir maçtan daha ötesi halinde oynanmıştı. Uzun uzun anlatmaya gerek yok. Bizim kuşağın 2000 haricinde en çok heyecanla izlediği finaller bunlar olmuştur herhalde. 2001 finali normal süre içinde en gollü maç olarak tarihe geçti zaten. 4-4 biten 90 dakika ve atılan 8 gol bu alanda bir rekordur.

Finallerde alınan en farklı skorlar iki kere 5-1 ve 1 kere 4-0. 4-0 biten final daha taze. 2006 yılının Sevilla-Middelsbrough finali. 5-1 skorlarda ise Almanlar vardı. 1975’de Mönchengladbach deplasmanda Twente’yi 5-1 yendi. Diğer Alman Köln ise bu kadar şanslı değildi. 1986’da Santiago Bernabeu’da Real’e 5-1 mağlup oldu.

Aynı sene içinde Uefa Kupası’nı kazanıp kendi ülkesinde lig ve kupayı kazanan, Fatih Terim’in deyimiyle hasatı toplayan 4 takım var. 1982 Göteborg, 2000 Galatasaray, 2003 Porto, 2007 CSKA Moskova.

EFSANE EŞLEŞMELER
1973 Liverpool – Mönchengladbach Tosachk, Keegann/ Juup Heynckes, Rainer Bohnhof
1986 Real Madrid – Köln Santillana, Sanchez, Butrageno, Juanito, Valdano/ Toni Schumacher
1988 Napoli – Stuttgart Maradona vs Klinsmann
1990 Fiorentina – Juventus R.Baggio vs Schillaci
1991 İnter - Roma Klinsmann vs Völler
1993 Juventus - B.Bortmund Roberto Baggio vs Andreas Möller
1996 B.Münih – Borduex Klinsmann- Matthaus/ Dugarry-Zidane

Galatasaray 80-66 Beşiktaş


Bu maç hakkında yazılacak hiçbir şey yok hakikaten. Son 3 Galatasaray-Beşiktaş maçında çok sıkıldım. Neyse ki seri 2-0'a geldi ve salondan mutlu ayrıldık. Ayhan Şahenk maçlarından çıkınca nedense başım ağrıyor artık. Havasızlığından mı yoksa bizim tribünün tezahüratlarının monotonluğundan mı bilmiyorum. Yine de her salona nasip olmayacak bir kantin ve bahçesi var. Sıkıldık mı, bunaldık mı çıkıyoruz, rahatlıyoruz.

Bu maçın gündemini hakem değişikliği konusu oluşturdu. Buna kim sebep oldu bilmiyorum. Ama gerçekten 3 sene evvel kazanılan tertemiz şampiyonluğa düşen gölge olan Papermoon yemeği gibi, çok saçma bir şey oldu. Erşan Kartal atanan hakem. Galatasaray onu istemiyor ve yerine Rüştü Nuran atanıyor. Rüştü Nuran geçen seneki bayan basketbol maçlarında bizi çileden çıkaran hakemdi yanlış hatırlamıyorsam. Güvenilir biri değil yani.

Zaten dün maçtan gelince hakem hakkında bir şey yazıp yazmamak arasında kaldım. Hakemin kim olduğunu bilmiyordum ama yönetimin kötü olduğu aşikardı. Kıyat Paşa gibi olacak ama hakemler hakkında konuşmayı hiç sevmem diye başlayacaktım. Sonra da dünkü berbat yönetimi anlatacaktım. Ama TBL'deki kötü hakem yönetimlerine alışık olduğumuz için vazgeçtim. Ama şu anda gündemde bu konu var.

Dün hakemler Beşiktaş lehine düdükler açaldı. Bunu inkar etmek saçma olur. Bu düdükler Akatlar'da çalınsa ev sahibi avantajı der geçerdik. Ama kendi salonumuzda çalınınca rahatsızlık duymamak elde değil. Üstelik son dakikalarda iki tane lehimize çalınan (nasıl oldu anlamadık) düdüğe Cevher ve Mehmet feryat edince "yuh artık" dedik.

Ve bugün bakıyoruz BJK cephesi hakem değişikliği nedeniyle rahatsızmış. Bu da oyunun bir parçası. Rahatsılzık duydular diye kızamazsın. Rakiplerine böyle bir koz verenler sağolsun.

Maça gelirsek. 3.periyot dışında Galatasaray bir sıkıntı yaşamadı. Ama bu basketbolla Efes karşısında iş zor. Beşiktaş'ın ise Akatlar'da bile işi zor. Ama kadrosu ne kadar zayıf olsa da mücadelesi Galatasaray'dan daha üstün. Perşembe Akatlar'da seri tamam-devam maçına çıkacak.

Askerdeki favorilerim

Gündeme ilişkin takip edebildiğim birşey yoktu. Obama'nın gelişinden haberdardık sadece. Düzgün gazete okuma ya da haber izleme imkanım yoktu. Dolayısıyla askerde dilime en çok dolanan şarkılar da geçmişten oldu, güncelden değil... Sıralamak gerekirse;
Bendeniz - Harun Kolçak / Biri Var
Ayna / Anlatmalıymış Meğer
Betül Demir / Beklerim
Ebru Gündeş / Tatlı Bela
Hepsi birbiriyle alakasız... Betül Demir'in şarkısı Manisa yolunda otobüste 2-3 kere çalmıştı, o gün ezberlemiştim o şarkıyı. Anlatmalıymış Meğer'in sonunda okunan ve bir Erhan Güleryüz klasiği olan şiiri de arkadaşa satır satır okutarak yazmıştım bir kenara. Şiirde helva, ekmek, çay'lı kısım enteresan. Garibanlığa, bitmişliğe vurgu yapılacak belli de, helva ekmek çay gider mi ki bir arada... Denemek lazım... Bu arada; ne güzel hatundur Bendeniz...

Salı, Mayıs 19

Bitemedin

Kafayı boşaltmak için magazin okuyorum habire. Bahadır Boysal "kimse sana 'sen zencisin, sen şerefsizsin' mi dedi ki de, gittin beyaza döndürdün rengini" der Michael Jackson için. Cilt kanseri olmuş sonunda. Buna rağmen Temmuz ayında Londra'da dev bir konser vermeyi de düşünüyormuş. Fotodaki ceketi giymek içinde Michael Jackson olmaya gerek yok. Nasıl bir zevk, nasıl bir beğeni? Tartışmaya kapalı...

Pazartesi, Mayıs 18

Uğursuz Final


Fenerbahçe'nin 1982-83 yılında aldığı Türkiye Kupası sadece Fenerbahçe için bir sonun başlangıcı olmadı. O seneden beri Türkiye Kupası kazanamayan Fenerbahçe'nin yanı sıra o sezondan sonra en üst ligi göremeyen bir Mersin İ.Y. var Türk futbolunda.

Çukurova futbolu diye tanımlayabileceğimiz bir gerçek var bu topraklarda. Adanaspor vs Demirspor, Tarsus vs Mersin. Ve bu 4 takımın birbiriyle çekişmesi. Adanaspor, bu sezon ligde iyi bir çıkış yaptı. Seneye Mersin de yanında olacak. Belki Play-Off'tan Tarsus da gelir. O zaman çok şahane olur. 3 Çukurova, 3 İzmir takımı, 6 Karadenizli. Enteresan bir lig olacak. Sakaryaspor düşmeseydi, Kocaelispor ile beraber ayrı bir renk olurdu.

Mersin'e geri dönelim. 26 senedir yoklar. Tezim şudur: Mersin ne zaman en üst lige çıkar, Fenerbahçe o sezon kupayı kazanır.

"Yazın İçeriz Beraber"


Askerden dönünce İstanbul bıraktığım gibi değildi. Daha doğrusu şehirde değişiklik yoktu da arkadaşlarla oldukça koptuk. Özel günler dışında arayan soran yok. Özel günler dediğimde maç günleri falan. "Bilet var mı", "maça gidiyor musun", "halı saha var gel". Bu tarz. Arada da ekliyorlar, "özledim olm buluşalım bir gün."

E hadi ulan o zaman. Buluşalım. Böyle diyince de 40 türlü bahane çıkıyor. "Ya abi kızla buluşacam." Yok işte "sınavlar var." Şu var bu var. Benim yerim belli yurdum belli. Ondan sonra özledik abi hadi gel. Karşıyaka'ya ve diğer İzmir takımlarına yapılan muamele de buna benziyor biraz.

Özel günlerde hatırlanıyor, cümle sonuna "hadi abi gel." Ulan gelecek de sen de biraz çaba göster işte. Ha deyince gelemez ki. Kaç maçını izlediniz Karşıyaka'nın? Kaç kere spor haberlerinde Altay haberi verdiniz? Karşıyaka tribününü çıkardığı olaylar dışında kaç defa andınız. Ondan sonra "gel abi özledik seni." Olmuyor işte, gelmez. Ben de olsam ben de gelmem.

11'e 16


Yunus Altun Forvet 4 gol
Eser Yağmur Forvet 3 gol
Serkan İrdem Forvet 3 gol
Önder Çengel Forvet 1 gol

Toplam 11 gol

Cihan Yılmaz Orta Saha 9 gol
Ferhat Kiraz Sol Açık 7 gol

Toplam 16 gol

İşe siyaseti karıştırıp, zevk-i sefayı düşünüp İzmir'den takım gelsin demek kolay. Bu iş sahada oynanıyor. İstatistikler ortada. Takımın 4 forveti var attıkları golü toplasan, orta sahadaki elemanlar kadar etmiyor. Stoper Fuat Eraslan'ın bile 3 golü var. Özgürcan'ı kiralayan Karşıyaka olsaydı, Play-Off'ta iki İzmir takımı olmazdı. Karşıyaka'ya Karşıyakalılar sahip çıkmamışken başkasının üzülmesi saçma. Ayrıca bu takım buraya kadar geldiyse de büyük başarıdır. Bu takım buraya kadar geldiyse Süper Lig'e çıkmasa da başarıdır. Hayatında Karşıyaka maçı izlememiş insanlar bütün şehrin yükünü yaş ortalaması 22 olan bir takıma yıkmasaydı keşke.

Bu arada Osman Tanburacı dün yine saçmaladı demek istemiyorum ama çok gereksiz konuştu. Onun gibi düşünen de çok var. İzmir takımları birleşşin diyor abimiz. Diyor ki "İzmir güzel şehir, biz İzmir'e gitmek istiyoruz." Yahu seni İzmir'e göndermeyen mi var? Git, alt lig maçlarını izle. 3 büyüklere mi muhtaçsınız? Karşısında oturan Uğur Meleke, Karşıyaka'nın Manisaspor maçını izlediğini anlatıyordu 5 dakika önce. Şimdi bir İngiliz gazeteci " İstanbul çok güzel şehir ama Şampiyonlar Ligi'ne kalamıyorlar. Biz İstanbul'da kebap yemek istiyoruz, o yüzden GS ile FB birleşsin." dese ne yazar acaba Tanburacı.

"İzmir takımları birleşsin" diyen kim varsa futboldan elini ayağını çeksin.

Zafer David Ginola Demiray


Resimdeki Ginola mı emin değilim. Net seçemiyorum. Ama maç o maç. 1993 yılı dünya kupası elemeleri. Zaten 1994 dünya kupası da buna benzer bir hikayeye sahne olacaktı ama ilk kıvılcımlar gruplardaki son maçlarda atıldı.

Maviler, Bulgaristan ile karşılaşıyor. Tek puanın yettiği bir maç. Skor son dakikada 1-1. Fransa sağ taraftan Ginola ile geliyor. Klasını bir çok defa ispatlamış, milli takım formasıyla başarılı maçlar çıkarmış olan Ginola topla hareket halinde. Ama öyle bir iş yapıyor ki Fransa sağ açığı Ginola'nın topu, Bulgar sağ bekine uzanıyor. Atak hızlı gelişiyor ve kısa bir süre sonra top filelerle buluşuyor. Bulgaristan dünya kupası finallerinde, Fransa ise yok.

Ginola için milli takım defteri kapanıyor. Bulgarlar dünya kupasında destan yazıyor. Almanları bile eliyorlar. Baggio da Ginola gibi bir son yaşıyor. Takımını finale taşıyor ama son penaltıyı kaçırıyor. Bir daha penaltı kullanmak için bir dünya kupası daha bekliyor. 98'de Şili'ye atıyor. O dünya kupasını ise 4 sene öncenin yıkılanı Fransa kazanıyor.

Gelelim bugüne, gelelim ülkemize. Karşıyaka, Kasımpaşa karşısında. Play-Off finali. Kazanan Süper Lig'e çıkacak. Karşıyaka'nın oraya gelmesi bile başarı. Bunda en büyük pay sahibi Zafer Demiray. Sakat olmadığı zaman takıma yaptığı katkı inanılmaz. Yine bu maçta da top en çok onun ayağına yakışıyor yeşil-kırmızılı takımda. Maçın 113.dakikası. Zafer sağdan süratle geliyor. Kasımpaşalı oyuncuları geçiyor, sıfıra iniyor. Ama öyle bir orta yapıyor ki top Kasımpaşa stoperinin ayağında duruyor. Kasımpaşa hızlı çıkıyor. Erhan'a gelen top, 5 saniye sonra arka direkte bitiyor. Hüseyin vuruyor ve Kasımpaşa 2-1 öne geçiyor. Kalan 5 dakikada gol olmuyor.

Dün ben bu iki hikayeyi çok benzettim. Ginola ve Zafer aynı şeyi yaşadılar. Arada 16 sene var. Ginola bu hatayı yaptıktan birkaç ay sonra Karşıyaka küme düştü. Sonra bir daha geldi, bir daha düştü, bir daha gelemedi.

Fransa bu maçtan 4 sene sonra dünya şampiyonu oldu. Bir kaç ay sonra Berlin doğumlu Zafer, Türkiye'ye geldi. Türkiye Kupası'nda Antalyaspor formasıyla final oynadı. Finalden 1.5 ay sonra Fransa, Avrupa Şampiyonu oldu.

Yenilmek ilk anda üzüntü veriyor. Ama işte Fransa örneği bunun için önemli. 93 yılında o acı yaşanmasa 98 başarısı gelmezdi belki de. Dün Zafer o işi yapmasa ne olurdu? Peki seneye Süper Lig'e kim çıkar? Bir laf var ya, hep denedim hep yenildim, yine dene yine yenil, daha iyi dene daha iyi yenil. Bu da o hesap. Seneye Süper Lig'e çıkmak, bu sene en iyi yenilen takımın hakkıdır. O da Karşıyaka'dır. Çünkü en çok onlar denediler, en çok onlar yenildi, en iyi onlar yenildi.

Pazar, Mayıs 17

Kasımpaşa Geri Döndü


İşim nedeniyle özellikle yılbaşından beri bu ligi çok yakından takip ediyorum. Devre arasında Kasımpaşa ligde liderdi. Karşıyaka üçüncüydü. O sıralar Karşıyaka tribünleri çok inanmış bir halet-i ruhiye içindeydi. O gece bu sene mottosu çok dokunaklıydı. Son dakikalarda gelen goller, genç kadro, Reha Kapsal hepsi birleşince Süper Lig için gelecek takım ya doğrudan ya Play-Off'tan, KSK diyorduk.

Paşa ise ikinci yarıda üst üste 5 mağlubiyet aldı. Teknik direktör Uğur Tütüneker istifa etti. Serbest düşüşe geçen takım ilk 6'dan bile düşer diyenlerle karşılaşıyordu. Sonra Paşa toparlandı, Karşıyaka düşüşe geçti ve bu iki takım Play-Off finalinde karşılaştı.

Maça bakalım önce. Karşıyaka lige çıksa bile rahat çıkamaz demiştim. Karşıyaka'nın ruhuna işlemiş stresle yaşamak. İkinci dakikada gelen golün ardından ikinciyi atmak Karşıyaka'nın yapacaği iş değildi. Karşısında değil Kasımpaşa, Çatladıkapıspor olsa yine 2.yi atmazdı. Atamazdı demiyorum, atmazdı diyorum.

Aslında Karşıyakalı futbolculara bakınca gayet iyi oynadılar. Ferhat golünü attı. Aydın,Fuat ve Ahmetler çok sağlam, Zafer çok etkiliydi. Taha harika oynadı. Paşa ise ilk yarıda Yekta ile ayakta kalmaya çalıştı. İkinci yarı oyuna ağırlığını koyan isim Erhan Küçük oldu. Seneye Sivasspor'a gideceği söyleniyor. Aslında ona yakışan takım egoist Gökhan ve yeteneksiz Umut'un kadroda olduğu Trabzonspor. Zaten memleket takımı. Yeni bir Hami Mandıralı olabilir. Önce beraberliği getirdi Erhan. Sonra bir gol attırdı. Altay maçında da muhteşem bir gol atmıştı. Kariyerinde 4 Play-Off maçı oynadı 5 gol attı. İki kere takımını en üst lige taşıdı.

Karşıyaka bu sene bu lige çıkamadıysa kesinlikle forvetsizlikten çıkamadı. En golcü iki oyuncusu orta sahada oynayan Cihan ve sol açık Ferhat. Play-Off'tan önce oluşan hava devre arasında oluşsaydı, bir forvet alsaydı şu an bu takım çok başka yerde olurdu. Gerçi "ben transfer istemiyorum, topçularıma güveniyorum, Messi gelse almam." diyen Kapsal'da biraz düşünmeli. Gerçi düşecek gözüyle bakılan bir takımı aldı nerelere getirdi. Kapsal'a kötü bir şey demek de istemiyorum o nedenle. Zaten şu gün şapkasını önüne koyması gereken Karşıyaka tribünüdür.

İlk paragrafta dediğim inanmışlık devre arasında beni bile etkilemişti. "Çıksın çocuklar." dedim defalarca. Özgür için dediler, o gece dediler, dediler de dediler. Bu takımı aldılar Play-Off'a getirdiler. Ama cuma günü ve bu gece tam bir hayalkırıklığı. Ben bile nerdeyse gideyim destekleyim Karşıyaka'yı diyecek noktaya geldim. Türkiye'nin yüzde 90'ı Karşıyaka'yı istiyordu zaten. Ama bugün tribündeki seyirci sayısı 7.000'de kaldı.

Koca ilçenin nüfusu 1.5 milyon, gelen taraftar 7.000. Gelenler iyi bağırdı, hiç lafım yok. Destek çok iyidi. Ama bu mu yani? Hani o gece bu geceydi. 13 senedir beklenen bu geceyi sadece 7.000 kişi mi istemişti? Ankara falan, iş-güç demeye de gerek yok. Türkiye'de üniversite okuyan onbinlerce Karşıyakalı yok mu? Nerede bu arkadaşlar?

Kasımpaşa ise toplasan 2.000 kişi belki. E zaten, semtin nüfüsü ne kadar? Herhalde kadınlar ve çocuklar şu an semti bekliyordur. Geri kalan herkes Ankara'dadır. Demek ki Kasımpaşa daha çok istemiş. İstanbul-Anadolu çekişmesi yaratıp, "onların sayısı daha fazla yoksa biz daha bağlıyız takımıımza" diyenlerin Kasımpaşa'ya bir şey demesi tutarsızlık olur. Ama yine de şu yazının üstüne KSK tribünü resmi konur. Gelenlere birşey demiyorum ama hakkı bu değildi.

Sözün özü. Bu 3 günlük turnuvada sahada ve tribünde en çok hakeden takım kazandı. Kim elense yazık olacaktı, Karşıyaka'ya yazık oldu, inşallah seneye yükselirler. Zaten bu sene lige çıkmış olmasa da sezonun takımıdır. Lige renk katan takım oldu. Zoru başardılar, son noktaya kadar geldiler. Yıllardır paralar saçıldı ve aralık ayında ligden kopuldu. Bu sefer para yoktu ama mayıs ayının sonunda heyecanı yaşadılar. Bu bir adım oldu, seneye en güçlü aday Karşıyaka'dır.

Bir de "İzmir'den takım gelsin" diyenler var. Neden diye sorunca deplasmanı güzel olur diyorlar. Sorsan 3 kere deplasmana gitmemişlerdir ama sanırsın ki her maça giderler. Hadi onu da geçtim, yahu Kasımpaşa İstanbul'un göbeğinde, daha kolay deplasman mı var? Türkiye'nin 80 vilayetinin İzmir'den takım istemesini anlarım da, İstanbul'dakiler niye bu kadar istiyor anlamadım. 1921 yılında kurulan takımı İBB ile bir tutanlar var ki bu da büyük ayıp olur. CHP-AKP olayını Paşa-Yaka üzerine taşıyan her iki kesime de yazıklar olsun diyorum. Paşa'yı, Fenerbahçe ilişikisinden dolayı çok sevmem aslında ama çıkmasına da sevindim bu nedenlerle. Tebrikler.