Salı, Ocak 11

Karşıyaka İzmir Değil


Bu başlığın somut bir nedeni var. Karşıyaka'nın İzmir ile çekişmesini, rekabetini kenara bırakalım. Karşıyaka futbol takımı bu sene İzmir'de Türkiye Kupası dahil 12 maç oynadı. Bu maçları 2 stadyumda oynadı. Karşıyaka'nın dışında yer alan Alsancak ve Atatürk Stadı'nda. Ve bu maçlardan sadece 1 tanesini kazanabildi (Uzatmaya giden kupa maçları beraberlik sayıldı).

Karşıyaka, taraftar-tribün konularında adı sıkça geçen ve "Abi Karşıyaka'nın büyük taraftarı var Süper Lig'de olmalı" cümlelerine özne olan bir takım. Bu cümlelerin haklılık payı var. Sayı olarak baktığımız zaman Bank Asya 1.Lig ortalamasının çok üzerinde bir taraftar desteği var.

Maçları yakından takip edenler, bu sayısal çoğunluğun takıma maç içinde destek olma konusunda üstün gayretleri olduğunu da görür. Ama buna rağmen İzmir'de galip gelemiyor takım.

Muhakkak, maç kazanabilmek için en önemli faktör; iyi bir takım kurmak. Karşıyaka bu sezon sıkıntılı günler geçiriyor. Ama İzmir'de sadece 1 galibiyet almak da düşündürücü.

Kazanılan tek maçın da son dakikalarında Karşıyaka 2-1 mağlup durumdaydı. Maç 3-2 kazanıldı. Şunu da belirtmek lazım, Karşıyaka'nın İzmir'de oynadığı maçların çoğu beraberlikle sonuçlandı. Mağlubiyet sayısı da az, ama kazanılan 1 maç gerçekten çok önemli bir ayrıntı. Berabere biten 2 maç kazanılsa şu an ilk 6 hesapları yapılıyor olabilirdi. Tabi doping skandalından çıkan sonuçtan bağımsız olarak.

Bexhill-Sakarya Köprüsü


Geçen sene Livorno geldi. 3 gün sonra Ajax gelecek. Zamanında Milan, jubile maçı için geldi. Hepsi güzeldi de, belki de en güzeli bu oldu. İngiltere'nin amatör takımlarından (hatta amatörün amatörü) Bexhill United takımı, Sakarya'ya geldi. Çağıranlar Tatangalar. 1 hafta boyunca şehirde kaldılar. Tatangalar ile maç yaptılar, Sakarya'nın amatör kulüpleritle maç yaptılar. Beraber yemekler yenmiş, muhabbetler edilmiş.
Bu ziyaretin sportif anlamda ne Sakaryaspor'a ne Bexhill'e bir katkısı olmuştur. Ama sporun asıl amacına katkıda bulunulmuş. İki farklı şehir; iki alakasız takım birbiriyle kaynaştı. Güzel olmuş.

Pazartesi, Ocak 10

Schuster Rol Yapıyor


"Bazıları, Porto maçında yaptığım hata nedeniyle Schuster'in beni oynatmadığını düşünüyordu. Benim sorunum kendi içimdeydi. Ailemden uzaklaşınca kişiliğim değişti. Hoca beni iki kez yanına çağırıp, "Zapo neyin var?" diye sordu. Ben de, "Ailemi özledim, yalnızım ve zorlanıyorum. Ülkeme dönebilirim" yanıtını verdim. Kişisel sorunlarım vardı. Schuster'in futbolcularıyla konuşmadığını söylüyorlar. Kendisi de basın toplantılarında ya da basına açık idmanlarda biraz farklı davranıyor, yani 'cool' takılıyor! Ancak ne zaman kapılar kapansa, hoca hepimizle ilgileniyor. Bu durum onun karakterinden kaynaklanıyor. Bir anlamda Schuster size rol yapıyor!"

Tomas Zapotocny

Kral Cavani


- Bu topraklarda kral dendiğinde akla Hakan Şükür gelir. Cavani dün Hakan Şükür'ü anımsattı. Bir maçta 3 kafa golü ne demek, kariyerinde o kadar atamayanlar var.

- Juventus'u hiç sevmiyorum, aldığı her mağlubiyet hoşuma gider.

- Napoli tribünü iyidi ama skorun etkisi göz ardı edilmemeli.

- Toni iyi şeyler yapar gibi gözüktü ama Juve gerçekten çok kötü.

- Krasiç felaket.

- Napoli'ye bakınca; De Sanctis'den, Dossena'ya, Maggio'dan Lavezzi'ye, tüm takım çok iyidi.

- Chiellini Trabzonspor altyapısından çıkan topçular gibi değil mi?

- Napoli ilk 8 sırada yer alan 7 takıma karşı 2.galibiyetini aldı (diğeri Roma).

- Juventus ilk 8 sırada yer alan 7 takıma karşı 2.mağlubiyetini aldı ( diğeri Palermo).

Galatasaray 63-70 Edirne Olin


Yalan yok bekliyorduk. Belki bu maçtan değil ama bu takımın yakın zamanda bir yerde takılacağı belliydi. Sonuçta bu bir "sezon" ve mağlubiyet olacaktır. Önemli olan yenilgilerde, bozulan serilerde umut kırılması yaşamamak. Umarız ki bu takılma anlık bir maçla sınırlı kalır ve devamı gelmez.

Pazar maçları gündüz oynansın derken bunu açık hava sporu olan futbol için istemiştik. Ve aslında gündüzden kasıt sabah değildi. Saat 1'de İpekçi'de olmak için erken saatlerde yola çıkmak gerekiyordu. Zor. Ama bu zorluğa katlanan herkese koca bir alkış.

Güneşli pazar gününde, insanlar salonu doldurmuştu. Böyle bir sahneyle karşılaşacağımı tahmin etmiyordum. Salonun bahçesinde (Galatasaray maçlarına göre) uzun kuyruklar oluştu. Tabi kulübü idare edenlerimiz yine; insanlar bir daha maça gelmesin diye çok uğraşıyor. Binlerce kişinin maça girmesini 2 kapıdan sağlayan muhteşem yönetim anlayışına selamlarımı sunuyorum.

Açık konuşalım; daha önce bu tip maçlarda bilete para vermezdim. Bu sefer verdim. Gişeden bilet almak dışında başka bir seçenek kalmamıştı. Kulübün para kazanması geyiği uğruna şikayetçi değilim ama şaşırtıcı olduğunu vurgulamak lazım.

İşin diğer şaşırtıcı tarafı, Edirne Olin'in de hatırı sayılır bir taraftar oluşumuyla gelmesi. Güzel destek verdiler takımlarına. Edirne, Bandırma gibi kentler ve onların müessese kulüpleri beni çok rahatsız etmiyor, hatta bence lige renk katıyor.

Maça iki takımda iyi başladı. İki takım da güzel maç izletti. İlk periyot eşitlik bozulmadı. İkinci periyot ve 3.periyot bizim kontrolümüzde geçti. Göksenin dışında oynayan bütün oyuncular, 3.periyot sona ermeden sayı üretmişti. Takım iyi savunma yapıyordu, hücumda da çok sıkıntı çekmiyordu.

Fakat yine maç sonu hücumda kısırlık yaşandı. Tıpkı derbilerde olduğu gibi. Fenerbahçe maçında biz skor üretemedik, o anda Fenerbahçe'ye de sayı imkanı vermedik, haliyle sıkıntı büyümedi. Beşiktaş maçında 15 sayılık farkı Beşiktaş eritti. Maç sonu kırılma anlarında şans ve biraz da tecrübe bizdeydi, o maçı da vermedik.

Fakat bu sefer ne fark çok fazlaydı, ne de Edirne kötü hucum yaptı. Pota dövme konusunda çığır açan oyuncularımız, rakibin serisine karşılık veremedi. Periyot sonunda Edirne 9 sayı öndeydi fakat o zaman bile farkı eritebileceğimizi düşünüyorduk. Fakat top girmeyince olmuyor. Yine de son ana 3 sayı farkla önde girsek de, basit top kayıpları maçı Edirne'ye götürdü.

Şut yüzdemize baktığımızda maçı kazanan takımdan çok düşük olmadığını görüyoruz. Fakat kaçan topların çoğu maçın kırılma anlarındaydı. O toplardan biri girse ivme çok farklı olurdu. Edirne'de Seth Doliboa'yı çok beğendim. Seibutis de iyidi. Zaten Reha Özlü Erdal Bibolu bir takım bu kadar başarısıyla, yabancıları iyidir. Her zaman beğendiğim Can Akın'ı da es geçmeyelim. İyidi.

Takımın maç kaybedeceği belliydi. Sonuçta lig uzun maraton. Bu takım ara ara düşüşler yaşayacaktır. Fakat o maçın bu maç olması kötü oldu. Kazanılan iki derbi, liderlik koltuğu, futbol takımının kötü olması ve tabi ki futbolun devre arasında olması, bütün ilgiyi basketbol takımına çevirmişti. Dün salon gerçekten doluydu. Bu maçı daha önceki sezonlarda oynadığımız salonlarda (Şahenk, Cömert) oynasaydık, birçok kişi dışarıda kalırdı. İnsanlar güneşli pazar günlerini Galatasaray ile geçirmek için salona gelmişti. Aileleriyle, çocuklarıyla gelenler ağırlıktaydı. O kitlenin ayağının alışması için bu maçın kazanılması güzel olurdu. Galibiyet bir sonraki iç saha maçında bu kitleyi sayısı artmış bir şekilde salona çekerdi. Bu anda yaşanan bir Olin mağlubiyeti, geçmiş sezonları hatırlatır ve "boşuna umutlanmışız" imajını yaratabilir.

Bu sene final olur mu; başarı gelir mi bilmiyorum. Ama bunu dillendirmekten zarar gelmez. Galatasaray büyük camiadır ve "şampiyonluk baskısı"ndan çekinmez, korkmaz. Takımdaki oyuncular da tecrübesiz oyuncular değil. Camia şampiyonluk atmosferini biliyor, ilk mağlubiyette (kendi sahamızda 11 ay sonra ilk defa) havanın kaybolması, yazık olur. Tek çekincem budur. Yoksa bu ligin altından çok sular akacaktır. Ve zaten bu lig Play-Off'da şekillenecektir. Ve Play-Off için takviye şarttır. İlk olarak J.Johnson gelmiş. Hayırlı uğurlu olsun. Haftaya Antalya deplasmanı, pazar saat 1'de. Antalya'da iyi Galatasaraylılar var.

Pazar, Ocak 9

Efes Pilsen 85-83 Beşiktaş


Daha önce yazdığım her şeyi yazacağım bu yazıda. Önce Ataköy. Mesela yarın sabah yine Topkapı'da olacağım ve oradan İpekçi'ye yürüyeceğim. Galatasaray maçı için. Oysa bu şehrin güzel semtleri var. O semtlerin salonları da var. Hem merkezi, hem de kaliteli semtler. Biri Ataköy. Sinan Erdem Salonu orada. Ataköy'de yürümek, hele güneşli günde ne kadar güzel oluyor. Sanıyorum en son Peralta ile "basketbolun 6 Kasım'ı" maçından (Fenerbahçe'den 30 küsür sayı yediğimiz maç) önce ve sonra yürümüştüm böyle bir havada. Ne güzel semt Ataköy, ne mutlu orada maçı olan taraftar.

Defalarca yazdığım bir başka şey. Beşiktaş maçı çok iyi oynadı. Yenildi; kırılma anlarından basit hatalar yaparak yenildi. Ama bu maç o kırılma anlarına nasıl geldi? Beşiktaş bir ara baya farklı öndeydi. Sonra hakemler sazı elıne aldı. En normal faullere sportmenlik çaldılar, BJK lehine göz yumdular. Bunlar daha önce de yaşanan şeyler. Efes Pilsen klasikleri. Ve bunun daha ötesi de var; saha dışında, federasyon kanalında. Hal böyle olunca, basketbol salonlarına gelmemiş birinin sırf hükümet karşıtlığından "Efes Pilsen kapanmasın" demesine illet oluyorum. Kapansın abi. Üzülmüyorum. Türk basketbolunu istediğin gibi yönetirsen biri de gelir ben hükümetim istediğim gibi yönetirim der. Biraz etme bulma dünyası. Eğer bugüne kadar eşitlikten bahsetmiyorsan; büyük balığın küçük balığı yemesinden dolayı şikayette bulunamazsın.

Beşiktaş maçın uzun bir bölümünde iyidi. Geçen hafta Akatlar'da son periyotta gördüğümüzü bu maçta periyot boyunca izledik. Iverson belki de geldiğinden beri en iyi ve verimli basketbolunu oynadı. Takımla arası çok iyi ama beklenen Iverson da değil. Şöyle diyelim; ben ondan her maç yüksek sayı atıp takımla sorun yaşayan hafif şımarık bir ABD'li rolü bekliyordum. O ise liseden çıkmış, Avrupa'ya gelmiş bir şeyler yapmak isteyen, sorunsuz ama kısıtlı (fakat verimli) rolü benimsemiş. Yanına da Chatman'ı alınca ikisi iyi işler yaptı.

En iyi işleri yapan ise Ogilvy oldu.18 sayı 14 ribaund, Cevher'in 27 sayısını gölgede bıraktı. Bekir, Mustafa ve Ignerski'nin etkisiz oyunları geçen haftadan devam edenlerdi. Zaten kısıtlı bir kadro olunca, sadece 3 oyuncunun eline bakmak yetersiz oluyor. Bu da maçın sonunda sıkıntı doğuruyor.

Efes'te öne çıkan ise bence Nachbar oldu. Aslında 5 periyotluk maçın 44 dakika 57 saniyesını konusmak biraz hobi. Maçın son 3 saniyesinde Chatman'ın yaptığı hata (rakibe yaptığı faul) geçen haftakı Iverson'ı anımsattı ve Beşiktaş'ın sonu oldu. Bu sefer de Chatman skoru bilmiyordu herhalde.

Güzel bir semtin güzeş salonunda güzel bir maç izledik. Hava güzeldi. Ekip güzeldi. Ama sonuç güzel olmadı. Evet, ne kadar ezeli rakip de olsa, Beşiktaş'ın (ve bazen Fenerbahçe'nin) Efes'i yenmesini isterim. Hem bu sefer yenselerdi bizim zirvede dolanmamız biraz daha uzun sürerdi. Bakalım yarın ne olur?

Cumartesi, Ocak 8

Arabulucu



Evet, o akşamlardan biri. Yarın iş yok, bu akşam özgürüm, o nedenle hafif içtim. İçen her adam kız arkadaşına sarar. Kız arkadaşı olmayan eski sevgilisine. Böyle zamanlarda eski sevgili aranır. Arıyorum eski sevgiliyi. Yine o akşamlardan biri.

Futbol A.Ş. ile mesafem soğuk. Eski sevgilim. Tabi ki Galatasaraylılığım aynı derecede. Yine aynı şekilde, aynı derecede, hatta kötü günlerde biraz daha fazla seviyorum Galatasaray'ı. Ama bir takımla, bir kulüple ilgili bağ kurmak için somut şeyler aranır bazen. Tamamen soyut olamaz, tamamen "bu bir sevgi işi Ercan" diyemezsin. O somutluğun, bugünün futbol takımında olmadığı da bir gerçek. O tarafa baktığımda olumlu, güzel birşey görmem mümkün değil. Fakat bugünkü futbol takımına az ilgi göstermek, Galatasaray'ı az sevmek anlamına gelmez. Bugün Futbol A.Ş'nin kötü yönetilmesi, bizi soğutması, değerlerini kaybetmesi, benim Galatasaray kavramına ait hislerimi değiştirmez. Değiştirmiyor. Galatasaray benim için sadece bir futbol takımı değil.

Bunları niye yazıyorum? Çünkü hafif alkollüyüm. Şu an eski sevgilimi arıyorum."Kazım ile mutlu musun?" diyerek kapatmak istiyorum ama yapamıyorum. Böyle zamanlarda karşı taraf telefonu açar ve sen sessiz kalırsın. Onun yüzünden sen içkinin dibini vurmuş, hayatına lanet okur hale gelmişsindir ama sen hala "gecenin bir vakti arayan serseri" olarak görülmek istemezsin, kendini saklarsın. Kendimizi saklıyoruz. Ve o gecelerden birinde, eski sevgili aranır ve ona konuşmazsın ya; arkadaşına veya hiç tanımadığın adama yaklaşırsın: "Abi ben hala seviyorum onu"

Neyse konu Hagi.Futbol A.Ş.'ye kırgınız, küskünüz. Ama yarın düzelir aramız belki .Hagi arayı düzeltebilir. Veya istemeden daha da kötü yapabilir. Belli olmaz ; ama bizim aramızı düzeltmeye çalışan tek kişi o. O vefalı bir arkadaş. "Abi ben hala seviyorum onu" diyerek gideceğimiz tek adam; şu anda o. Başka biri varsa söyleyin ona güvenelim.

Hagi'nin kararlarını beğenmemek mümkün. Olabilir. Fakat şu var be abi, bu adam 2.kez geliyor bu takımın başına. Ve ikisinde de takım çok kötüydü. Kimsenin gelmek istemedi zamanda geldi. Herkes "bana ne sizin ilişkinizden" derken.

Ve kabul, belki de onun kariyeri için çok iyi fırsatlardı, kabul etmek zorundaydı. Ama 1 hafta sonra kabul ederdi. İlk senesinde ilk İstanbul maçı Beşiktaş derbisiydi. Bu sene ilk maçında Kadıköy'e çıktı.

Kadıköy'deki maçın öncesini hatırlayın. Fark sesleri. Hezimet çığlıkları, deja-vu tişörtleri.O gün yenilebilirdik de. Ama o gün hocasız çıkmak da büyük utanç olurdu. Kadıköy'de yanımızdaydı Hagi.

Herşeye rağmen; Hagi bazı şeyleri hak ediyor. Kredisi baya yüksek. Onun tartışılacağı zaman biraz bu sezon sonudur, asıl bir sezon sonrasıdır. Ve o tartışılana kadar bu Futbol A.Ş. denen zımbırtının daha büyük sorunları vardır. Tartışılması gereken başka insanları.

Bu yazının sonunu bağlamam da şu an pek mümkün değil. Bırakın Hagi yapsın birşeyler. Her zaman Kadıköy'e çıkacak hoca bulamazsın. O cesarete sahip birini bulmuşken onu da yıpratmayın. Ne biliyorsa yapsın. 10 senede birçok iyi hocayı yedik bari bu sefer birini rahat bırakalım. Belki yeniden ilişki düzelir. Ve bundan sonra hafif alkol alınan akşamlarda tıpkı eskisi gibi eski sevgili aranmaz da yeniden puan hesaplamaları yaparız.

- Hocam şimdi Antalya'dan puan alırsak...
- Kesin gidelim o deplasmana.
- O hafta Fener kimle oynuyordu?
- Rize deplasmanı.kesin Rize yener.
- O zaman biz de şampiyonuz.
- Aynen. Ver diğer birayı da, şampiyonluğa içelim..

Cuma, Ocak 7

Anket Var

Bir çalışmamız var, anketimizi doldurursanız sevinirim. Sağolun, varolun.

Yıllık Hasat

Inter, 2010 kupalarını sergiliyor. 1990-2005 arasında müzeye bu kadar kupa girmemiştir.

Leonardo Tablosu


- Akdeniz klasiği herhalde. Yeni gelen hoca işe galibiyetle başlar.

- Motta 2 gol, Cambiasso 1 gol. İlginç. Brezilyalı ve Arjantinli. İki eski La Liga oyuncusu. İki orta saha.

- Napoli'den daha fazla direnç göstermsini beklerdim.

- Maçı biraz geç açtım, Inter'ın ilk golünü göremedim. Sonra TV 8 kesildi, 2.golü de göremedim. 90 dakikalık maçın 70 dakikasını izledim, atılan gollerin yarısını göremedim.

- Galatasaraylılar, Morgan De Sanctis'in adını duyunca Adnan Sezgin'e küfür etmiyor musunuz?

- Saha içindeki olumlu tabloya rağmen; İnter hala, Milan'a 13 puan uzaklıkta.

- Marek Hamsik balon gibi sanki.

- Güzel maçtı.

Perşembe, Ocak 6

Sıfır


- İngiltere Premier Ligi'nin 2.sırasındaki ve 3.sırasındaki takım karşılaştı. Ortada hiçbir şey yoktu.

- Aynısını Galatasaray-Beşiktaş maçında izlesek "dağ fare doğurdu" diye başlıklar atılır, İngiltere'den örnekler verilirdi.

- İngilizler'in oynadığı futbolsa Kartalspor'un da oynadığı futbol.

- Hafta içi 21.45'te böyle bir maç; hafif yorgunluk, az bira. Uyumamak büyük başarı.

- Gülhane'de izledik maçı, mekan güzel. 4 sene orada okudum, o sokakların akşamlarında böyle bir hava olduğunu bilmiyordum.

- Bu sene belki ilk defa İngiltere'den maç izledim. Bundan sonra izlemeye çok hevesli olmam.

- Oysa ilk 5 dakika, hadi 10 dakika oldu, ne güzeldi. Güzel başlamıştı.

- Tevez durgundu ama City, Arsenal'dan daha diriydi.

- Arsenal bal yapmayan arı, saklambaç oynarken en güzel yerlere saklanan ama hep sobelenen...

- Çıkan kırmızı kartlar biraz ağırdı.

- Bugün İtalya Ligi var. İzlersek, futbola doyarız.

Çarşamba, Ocak 5

Asya 2011


Asya'nın en büyük kupası başlıyor. Katar'da düzenlenecek olan organizasyonun ilk maçı 7 Ocak'ta Katar ile Özbekistan arasında oynanacak. Son yıllarda para saçan iki ülkenin açılış maçında karşılaşması Asya futbolunun en iyi özeti belki de. Bir tarafta son yılların çılgın yatırımcıları, diğer tarafta Japonya, Kore hatta İran ve Arabistan gibi Dünya Kupası gediklileri.

Kupa en son 3 sene önce oynanmıştı. Avrupa 2004'te yaşanan sürprizin bir benzeri, hatta belki daha büyüğü orada yaşandı. Devrik ülke, işgal altındaki toprakların çocukları; Irak milli takımı (gerçi biz böyle yazıyoruz ama halk ne diyor bilmiyorum) Asya'nın devlerini yenerek kupaya, tarihinde ilk defa uzanmıştı.

Daha önce aldığı her mağlubiyet sonrasında Uday'ın işkencelerinden geçen takım, Uday'dan sonraki ilk kupada şampiyon olmuştu. Şampiyon olurken de Suudi Arabistan, Güney Kore ve Avustralya gibi takımları yenmişti. Tıpkı Batı komşumuz Yunanistan gibi.

Irak bu seneye D Grubu'nda başlayacak. 3 sorunlu devletin, sorun yaratan devletin grubu. Savaşı hala yaşayan, sıkıntılı ülke Irak, savaşı ensesinde hissettiği söylenen Ahmedinejad'ın İran'ı, ve savaşa her daim hazır olduğu söylenen Kuzey Kore. Grubun diğer takımı B.A.E.

Bu kadar savaş yaşayan ülkenin yanında, bize en sempatik gelen ülke ve takım; tabi ki Avustralya. Kewell ve Neill başta olmak üzere birçok etmen sayesinde Avustralya'yı kafamızda çok güzel hayal ediyoruz. Haliyle çok seviyoruz(m). Ama doğruya doğru, Asya'ya kilometrelerce uzakta olan bir ülkenin gelip Asya şampiyonu olmasını istemem.

Uzakdoğu takımlarını, bilhassa Japonya'yı bu turnuvada daha çok seviyorum. Japonya Ligi (Youtube'dan özletlerini izlediğim kadarıyla) sempatik bir lig. Futbolcularının kendine has özellikleri var. Heyecan verici bir takım var. Irak'tan önceki son şampiyon. Hatta son 2 turnuvanın şampiyonu. Son 5 senede 3 şampiyonlukları var. Birini Zico ile kazandılar. Bu sene ise başlarında İtalyan Zaccehoroni var.

Güney Kore ise yıllardır Dünya Kupaları'nda dikkat çekse de Asya Kupası'nda pek varlık gösteremiyor. Afrika'da Mısır'ın yarattığının tam tersi. İlk 2 kupayı kazandılar, sonrasında 2 kez daha final oynadılar (sonuncusu 1988) ama bir daha final maçı göremediler. Bu turnuva onlar için önemli.

Turnuva 29 Ocak'ta başlıyor. Eurosport veya kabloluda yayın yapan başka bir kanal maçları veriyorsa izleyeceğim. Bu futbolsuz günlerde, böyle bir turnuva ilaç olur.

A Grubu: Çin, Kuveyt, Katar, Özbekistan
B Grubu: Japonya, Ürdün, S.Arabistan, Suriye
C Grubu: Avustralya, Bahreyn, Hindistan, Güney Kore
D Grubu: K.Kore, İran, Irak, B.A.E

Salı, Ocak 4

İstanbul'a Beklerken Malaga'ya

Baptista, Malaga'ya transfer oldu. Galatasaray muhabirleri, sayfa doldurmak için yeni bir isim bulsun.

Eurloeage Kurası


E Grubu: Panathinaikos, Caja Laboral, Unicaja Malaga, L.Rytas
F Grubu: Maccabi Tel Aviv, U.Olimpija, Barcelona, Roma
G Grubu: Siena, Real Madrid, Efes Pilsen, Partizan
H Grubu: Olympiakos, Fenerbahçe, Kaunas, Valencia

Partizan ve Olympiakos özel olarak maçlarına gitmek istediğim takımlar. Valencia'yı bu sene, Real Madrid'i ise geçen sene izledim. Kaunas renksiz bir takım gibi, Siena maçına da gidilebilir. Şimdilik budur.

Karadağlar


Dün bu diziye takıldım, geçen hafta da izlemiştim. İlginç bir yapım.

Türk romaları televizyona uyarlandı bitti, sıra yurt dışına gelmiş galiba. Ama doğrudan Rus Edebiyatı ile başlamak ağır olur, seyirci kaldıramaz belki. Ama dizi izleniyor. Ben de bu aralar Karamazov Kardeşleri alıp bir daha okuyayım. Orta okulda okumuştum, sonra bir dönem ödevi vesilesiyle Çalıkuşu'nu okumak ve hatta hatim etmek zorunda kalınca, 4-5 sene kitap okumamıştım.

Dün diziye baktım. Güzel birşey olmuş sanki. Oyuncular falan iyi duruyor. Daha önce pek sivrilemeyen 4 genç oyuncu, kendini gösterecek, kendini gösdteriyor. Özellikle Ahmet Rıfat Şungar baya iyi duruyor.

İşin ilgin olan kısmı, bu dizinin pazartesi günü yayınlanması ve tutmuş olması. Karşısında Ezel varken. 2 sezon boyunca hiçbir dizinin başaramadığı.

Aynı saatte Arka Sokaklar, Ezel ve Karadağlar. Arka Sokaklar gibi bir dizinin bu ikisiyle aynı satırda yer alması büyük başarı.

Bir de bu Karadağlar'da Hatice Şendil gerçeği var. Onlar gerçek mi bu arada?