
Cuma, Nisan 29
Benfica'ya Gözdağı
Etiketler:
avrupa kupaları,
freddy guarin,
portekiz,
porto
Denizaltı Bombacısı Falcao

- Falcao'yu beğenmeyenler vardı, hala var.
- Bence Hulk'tan daha iyi. En azından Hulk'tan daha çok seviyorum.
- Kolombiya ve Güney Amerika candır.
- Kolombiya demişken, Guarin'i unutmamak lazım.
- Villareal'in bu şekilde dağılması kötü oldu, 2-1'de tutsalar avantaj olurdu.
- Porto'yu bu sene yenebilen 2 takım var; Nacional M. ve Sevilla. Toplam oynadıkları maç sayısı:50
- Cazorla onu atsa..
- Mubarek Wakaso
- Geçen turlarda sanırım Braga maçında duymuştum, dün de Dragao'da söylendi: Horto Magiko
- Rövanş gününde tercihimiz; Braga-Benfica maçı olur.
- Guarin'in golü mahallede 8 sayılır. Kafa+bacak arası
-
Etiketler:
avrupa futbolu,
avrupa kupaları,
ispanya,
portekiz,
porto,
villareal
Perşembe, Nisan 28
Papatya
Ahmet Yenilmez ile Bob Dylan'ı aynı eserde buluşturmak çok garip aslında. Birkaç cümlem var ama kendime saklıyorum, bir de gerek yok, ortada emek var. Hassas bir konu var. İlişmemek lazım. Yapmışlar, bize kalan neyse alırız yola devam ederiz.
and i hope that you die, and your death will come soon.
i'll follow your casket through the pale afternoon.
and i'll watch while you're lowered into your death bed,
then i'll stand over your grave till i'm sure that you're dead
Seneye Artık

- Mourinho, Inter'in başında Barcelona'yı eledi ve kupayı aldı ama bunu 2.senesinde başarmıştı. İlk sene United'a elenmişti.
- Aslında 61.dakika şovu olmasaydı Real istediğini alabilirdi.
- Pepe'nin yaptığına kırmızı çok ağır oldu, oluru sarı karttı.
- Dün akşamdan sonra Barcelona takımını sevmem ve saygı duymam çok zor. Onların da umrunda değil gerçi.
- Her zorda kaldığında - ki bu sene içinde çok az oluyor- oyun dışı faaliyetlere başvurmak onları antipatik kılıyor.
- Hakemin etrafını saran Barcelona takım ruhu; hakemin etrafını saran 96 Galatasaray'ı Fatih Terim takımı. Bravo.
- Yerde yatarken yüzünü tutma istatistikleri; Barcelona %72 Real Madrid %28
- İleride tek başına pres yapıp takımına isyan eden Ronaldo'nun dramı.
- Messi'nin 2.golü de baya iyidi.
- İlker Yasin ve Ercan Taner'in yanlarına Rıdvan Dilmen'i alıp Barcelona'ya Türk milli takımı muamelesi yapması rahatsız edici.
- İlker Abi.
- İlk yarıda Ronaldo iki frikik kullandı, ikisinde de topu önünde duran 2 kişilik baraja vurdu. Aynısını Sabri yapsa..?
- Devre arasında neler yaşandığını hala bilmiyorum.
- Böyle bir maçta sadece 1 oyuncu değişiliği yapmak da pek olmadı.
Etiketler:
avrupa futbolu,
avrupa kupaları,
barcelona,
ispanya,
real madrid
Çarşamba, Nisan 27
Happy-Go-Lucky

İngilizler yapamıyor hacı. Olmuyor yani. IMDB notlarına çok önem vermem (önemli olan derse ilginiz) ama bu film IMDB'de bile 7.0 oy almış. O kadar vasat bir film, küsüratı bile yok. 6.9 değil, 7.3 değil. 7.0
İzlemek zordu. Küçük kız kardeş ilgi çekiciydi ama o da çok az süre aldı (Filmdeki karaktere basketbolcu muamelesi yapmak).
Netice olarak şunu söylüyorum; boş vaktiniz çoksa izleyin; fazla vakit ayıramıyorsanız hiç ilişmeyin, "festival filmi hafız, görelim" demeyin. Filmden tek güzel dialog var; o da çok güzel değil zaten, ama yazalım:
- Sen satanist misin?
- Tam tersi..
- Tam tersi..
- Papa'sın yani, ehhehe
- O ikisi aynı.
- O ikisi aynı.
Gol ve Sami Yen
Etiketler:
futbol,
Galatasaray,
nostalji,
tanju çolak
Hala Giggs

- Başlık hem İspanyolca hem Türkçe okunabilir.
- United, belki de en rahat maçlarından birini oynadı. Sinir bozucu Neuer performansı olmasa daha rahat bitebilirdi.
- Maçın en iyisi Neuer.
- 10.dakikadan itibaren Neuer-United maçı izledik.
- United'ın Şampiyonlar Ligi deplasmanlarında sabırla bekleyip, 60.dakikadan sonra gol atması artık hiç şaşırtıcı değil.
- İngilizler'in futbol sahasında Almanlar'a üstünlük kurduğu nadir gecelerden biri.
- Raul izlemek isterdik ama göremedik. Schalke çok kötüydü.
- Cem Yılmaz, grubunun en iyi spikeri. Çok iyi değil ama en iyisi.
- "Giggs ilk golü atar" ın iddaa'da 12 ganyanı vardı, iyi para veriyordu.
Etiketler:
almanya,
avrupa futbolu,
avrupa kupaları,
ingiltere,
manchester united,
schalke 04
Salı, Nisan 26
Tek Suçlu Sensin

2008-2009 sezonu daha bitmemişti. Hamburg tramvası spor haberleri çok fazla ilgimizi çekmiyordu. Ufak ufak "temasta", "bitiyor" kelimleri ile hazırlanan haberlerden sonra; Mustafa Sarp'ın Galatasaray'a geldiğini öğrendik. Ne çok üzüldük/sevindik, ne de çok şaşırdık.
O güne kadar kafamızda Mustafa Sarp ile ilgili 2 kare vardı. Biri efsane 2005-2006 sezonundan. Bir şubat akşamı Ankaraspor formasıyla Fenerbahçe'ye attığı ve o akşam Dereağzı Tesisleri'nde halı saha maçında olan bizlerin çıldırmasına yol açan gol. O gol en az adaşı Mustafa Keçeli'nin golü kadar önemlidir, keza sezon başında Fenerbahçe'nin rekor puanla şampiyon olacağını tahmin ettiğimiz Fenerbahçe'nin o sezon yaşadığı ilk yenilginin aktörü olmuştu. Sezonun kırılma anlarından biri.
Bir diğer kare ise bize gelmeden hemen öncesi. Yusuf Şimşek'in ara pasıyla topla buluşan Mustafa Sarp, sezonun hemen başında Galatasaray'ın yenilgi yaşamasına neden oluyordu.
Bu kareler, Mustafa'nın futbolculuğunu anlatmak için pek önemli değil. Onun ne tarz bir futbolcu olduğunu gollerle anlatmak yanlış olur. Zaten amacım "bakın bu golleri attı aslında iyi topçu" demek de değil. Türkiye Ligi'nde bazı futbolcular vardır. Kötü de olsa bilinir. Farklı görevleri vardır. Anadolu takımı topçusudur. Ara ara büyüklere gol atıp "vay anasını" dedirtir, sonra yine kaybolur.
Çok nadir bir şekilde büyük takımlara transfer olurlar. Ya eski hocası alır (biz de öyle oldu), ya o sezon kendini aşmıştır, ya da büyük takımlara çok sık gol atmışlığı vardır. Gelirler ama giderler. Mustafa Sarp Galatasaray'da haberini duyduğumuzda, daha önce gelip gidenleri hatırladık.
Arkadaşlarla konuşuyoruz 2009-2010 sezonu öncesinde. Klasik; transfer değerlendirmeleri, sezon beklentiler. Bir ara tartışma konumuz Mustafa Sarp'ın devre arası transfer döneminde hangi takıma bedelsiz verileceği oldu. Nedense "Gaziantepspor kesin alır"da karar kıldık. Mustafa Sarp bize göre, ocak ayında Galatasaray'da olmayacaktı.
Mustafa Sarp sezona başladı. Tobol maçında gol attı. Oynamaya devam etti. Oynatan Rijkaard olunca, herkes Mustafa'yı sevdi. Beşiktaş'a gol attı, kariyerine derbi golü de ekledi. Forma yırtılınca, bayraklaşmaya doğru gider gibi oldu. Sezonun ikinci yarısının hemen başında; zor geçen Gaziantepspor maçında da golünü attığında artık takımın değişilmeziydi. Oysa; o günlerde 2 maç süren Galatasaray kariyerinin sonuna gelip Gaziantepspor'a alacaklarına karşılık bonservisi verilerek gönderilmeliydi. Biz böyle tahmin ediyorduk. Çünkü Mustafa Sarp kötü topçuydu.
Fakat kötü topçu olmasına rağmen herkesi şaşırtmıştı. İstekliydi, çabalıyordu. En azından bizim beklediğimiz kadar kötü değildi, iyidi. Rijkaard da oynatıyordu, sorun yoktu. Mustafa Sarp'ta sezon başına 10 gol 20 asist beklentisinde olmayan bizler için şaşırtıcı bir durum yoktu. Fakat Galatasaray'a gelen her topçunun bu istatistiklere ulaşmak zorunda olduğunu düşünenler için Mustafa Sarp Galatasaray futbolcusu değildi.
Doğru olabilir. Mustafa Sarp Galatasaray için yetersiz bir futbolcu olabilir. Bunu hepimiz biliyorduk zaten. Fakat bir anda nasıl bu raddeye gelindi ve günah keçisi Mustafa Sarp oldu anlamak mümkün değil. Bu yazının yazılma nedeni Kayserispor maçında oyundan çıkarken ıslıklanmasıyla alakalı. Ama tek neden bu değil. İnternet ortamı başta olmak üzere her yerde Mustafa Sarp'ı takımın kötü gidişinin tek sorumlusu olarak gösterilmesi can sıkıyor.
Galatasaray kötü. Galatasaray futbolcuları yetersiz. Birçoğu beklentileri karşılayamadı. Bu isimler; aslında onlardan çok şey beklenilen isimler olmalıydı. Nedense o isimler tepki görmüyor; Mustafa Sarp ıslıklanıyor. Hem de bazı maçlarda oyuna girerken. "Mustafa ıslıklanmasın diğerleri ıslıklansın" demiyorum; kimse ıslıklanmasın. Veya hepsi aynı anda tepki görsün.
Bir grup sevmedi, ısınamadı diye, 10 gol atamadı diye, uzun saçlı diye, koyu esmer tenli diye Mustafa Sarp'ın bu kadar tepki görmesi rahatsız edici. Hoca satan, forma satan, takım satan ıslıklanmazken, Mustafa Sarp yetersiz diye ıslıklamak, onunla uğraşmak, bütün Galatasaray hatalarının baş aktörü saymak; taraftarlık duruşuna da sığmaz, vicdana da.
Mustafa Sarp'tan vazgeçecek olan teknik heyet ve yönetimlerdir. Tahminimizden 1.5 sene daha fazla takımda kaldı. İyi oynadı, kötü oynadı. Bunun değerlendirilmesi sezon sonunda yapılır. Ama son 2 senenin, hatta çürümenin başladığı son 4-5 senenin bütün sorumluluğunu zaten çok şey beklenmeyen bir futbolcunun üzerine atmak, haksızlıktır. Söylemek istediğim budur.
Etiketler:
futbol,
Galatasaray,
mustafa sarp
Cam Kent

"New York kocaman bir labirentti, öyle yürümekle bitip tükenecek gibi değildi; Quinn ne denli çok yürürse yürüsün, sokakları ve evinin çevresini ne çok tanırsa tanısın, içinde hep bir yitiklik duygusu bırakıyordu bu kent. Yalnızca kentte değil, kendi içinde de yitikti... Amaçsızca dolaşırken her yer birdi ve nerede olduğunun da bir önemi yoktu. Hiçbir yerde olmadığını duyumsadığı gezintileri en iyileriydi. Hem onun tek istediği de, sonuçta hiçbir yerde olmaktı. New York kendi çevresinde kurduğu hiçbir yer olmuştu..."
Galatasaray 81 - 73 Beşiktaş

Pazartesi günü; bir maç için tercih edilebilecek en kötü gün. Hem sporcular hem de taraftarlar için sıkıntı. TBL'nin elinde voleybol dışında kalan branşlara göre çok büyük bir avantaj var; 3 Büyükler. Bir sporun ilgi çekmesi için 3 Büyükler'in kendi aralarında oynadığı maçlara önem vermek gerekir. Federasyon; en sevdiği kulüpleri pazar günü oynatırken Galatasaray - Beşiktaş maçını pazartesiye bıraktı. Derbi; biraz da Judo Şampiyonası'na yenik düştü.
Maça öncesinde; Galatasaray'ın salonlara gelen kemik taraftarı dışında kimse olmayacağını düşünüyordum. Önümüzde iki senaryo var; ya dün maça olağandan fazla ilgi gösterildi ya da salondaki kemik kitle her geçen gün artıyor. Sanıyorum 6.000 kişiye yaklaşan bir tribün vardı. İç sahadaki iki derbisi de hafta içine denk gelen Galatasaray, bu dejavantajı hiç yaşamadı. Fenerbahçe maçı için gün farketmiyor da; bir Fenerbahçe mağlubiyeti sonrası pazartesi günü oynanan Beşiktaş maçı bu kadar doluyorsa; bu Beşiktaş maçı hafta sonu olsaydı ne olurdu?
Yerimiz saha içi. Arkamızda Galatasaray kız takımı; yanımızda Beşiktaş kız takımı. Basketbolcu kızların bu ülkede hakkı yeniyor. Voleybolcuların gölgesine kalıyorlar ama onlardan daha güzel ve en önemlisi daha şık giyiniyorlar. En basketbolcu gibi durmayan ufak görüntüsüyle Işıl Alben. Fotoğraf çektirmekten ve telefonuyla ilgilenmekten maçı pek izleyemiyor. Bahar Çağlar gibi bir kız kardeşim veya bir kızım olsun isterdim; Galatasaray'da spor yapan, güzel sessiz biri.
Esra Şencebe ve Yasemin Horasan'ın formaları farklı olsa da yerleri çok farklı. Esra'nın 2008 serisinde Caferağa'da 20 sayısı; Yasemin'in 2009 serisinde elenirken (Avrupa Kupası'ndan 1 ay sonra), hüngür hüngür ağlamasını hala hatırlarız.
Fakat bu güzelliklerle başlayan maç bir anda gerildi. Sebebi Turgay Demirel ve uşakları. Hakem kararlarına çok fazla tepki göstermem ama dün yapılanlar basit bir hakem kararı hatası değildi, bir faşizmdi. Demokratik tepkilerini küfürsüz ve hakaretsiz bir yolla pankart ve tezahüratlarla sunmak isteyen insanlar anında susturuldu. Caferağa'da Işıl'a edilen küfürleri duymayanlar, Turgay Demirel İstifa tezahüratını sporda şiddet unsuru saydılar. Fakat bir Galatasaray maçının ilk dakikalarında hemen anons yapma geleneğini uygulamak çok da şaşırtıcı değil.
Pazartesi sendoromuna uygun olarak karamsar ve durgun bir hava vardı maç öncesinde. Turgay Demirel'in koruyucu melekleri sayesinde tribün ateşlendi. Tribüne takım da ayak uydurdu. 2.periyodun ufak bir bölümü dışında ilk devre boyunca oyunun tek hakimi Galatasaray oldu. Ermal, ilk maçta olduğu gibi Beşiktaş pota altını çökertti. Ekstra katkıyı ise hiç beklemediğimiz biri; Caner Topaloğlu yaptı. Çok kritik anlarda arka arkaya 2 üç sayılık yolladı. Fenerbahçe maçının en iyi iki ismi Andriç ve Rancik bu sefer sessiz kaldı. Evren de aynı şekilde. Fakat yine de devreyi 10 sayı önde kapattık.
3.periyot ise felaketti. Alan savunmasına dönen Beşiktaş'a karşı sayı bulmakta çok zorlandık. Boş atışlar pota dövmeler yine başladı. Beşiktaş ise Serkan ve Ogilivy ile dengeyi yakaladı, hatta öne geçti.
Son periyotta bir çaba daha gösterdi Galatasaray takımı. Bu sefer Shumpert devreye girdi ve maçı koparttı.
Maç sonundaki sevinç güzeldi. Rancik üçlüyü çekti, Caner, tribünden hakettiği övgüyü aldı. Bazı tezahüratlar yapılmasa daha iyi olurdu. 25 Nisan; mutlu olduğumuz bir gün olarak 2010-2011 sezonunun artı hanesine yazıldı. Bu haneyi en fazla dolduran şube olan erkek basketbol takımına ne kadra övgü yazsak az kalır.
Maç bittikten sonra Play-Off hesapları yapmak; bir sonraki haftanın maçını (Edirne deplasmanı) konuşmak, fikstüre bakmak, olası eşleşmelerden rakip seçmek.. Özlemişiz bu heyecanı.
Pazartesi, Nisan 25
Oğlan Bizim Kız Bizim

İnsan niye böyle bir atkı yapar anlamak mümkün değil. Size ne Prens'ten, Kate'den. Bu Rangers tribünü de ilgin bir kalabalık.
İkisi de Yenildi
- Kartalspor için, geçen haftaki Akhisar galibiyetinden sonra bu maçtan 1 puan çıkartamak yeterli olacaktı.
- Altay için 1 puan "yetmez ama evet"ti. En azından Kartalspor'u 1 puanda tutmak iyidi.
- Maç bitince bu sonuç iki takım için de kötü oldu, çünkü beklenmeyen oldu; Akhisar Boluspor'u yendi.
- Diyarbakırspor'u saymazsak ligin altındaki 4 takım da bu hafta puan kazandı. İşler karıştı.
- İzmir Alsancak Stadı, İstanbul İnönü'den sonraki en güzel stad gibi. Yerinde görmek lazım.
- Murat Ünlü ve futbolumuzun gezginleri.
- Geçen hafta Mersin'de gol atan Mehmet Şen, bu hafta ıslıklanarak oyundan çıktı.
- Okay Yokuşlu'nun son hareketi çok gereksizdi, basiti denese Kartalspor düşmüştü.
- Gerçi Kartalspor kalesinde bir Kaya Tarakçı gerçeği var. Alınan 28 puanın 10'u, Kaya'ya ait.
- Yiğitcan çok başarılı bir stoper, halen daha 1.Lig'de olması çok büyük kayıp.
- Burak Çalık'ın yedek oturması enteresan.
- Mehmet Altıparmak'ın Kartalspor'a emekleri çoktur, hala Kartalspor tribünlerinde çok sevilir.
- Altay'ın iki maçı (ikisi de deplasman) kaldı, işi artık çok zor. Düşmeye en yakın takım Altay.
- Kartalspor'un 1 maçı, özellikle de kendi evinde Giresunspor'u yenmesi şart. Diğer maçlardan da sürpriz puanlar toplamalı.
Etiketler:
altay,
anadolu futbolu,
izmir,
kartalspor
Pazar, Nisan 24
Bizim Mahallede Yarış

Orta okul ve lise yıllarında, dersten sıkıldığımız anlarda defterlerin bir kenarına kendi çapımızda Formula 1 pistleri çizerdik. Türkiye'ye gelirse nasıl bir pistte yapılırdı? Herkes kafasında bir tarz belirlerken ben Monte Carlo tarzı bir pist hayali kuruyordum. Bağdat Caddesi ve Sahil Yolu'nda yapılan bir yarış. Küçüktük daha.
Formula 1 Türkiye'ye geldi. Artık hiç ilgimi çekmiyordu. Biz orta okuldayken seviyorduk ama artık hiç ilgi çekici değildi, heyacanı yoktu.
Lise yıllarından sevdiğimiz bir diğer spor dalı ise bisikletti. Ama hiç bir zaman bir bisiklet yarışı için etap, tur, parkur belirlemek aklımızdan geçmedi.
Formula 1 ile Türkiye arasındaki iplerin kopma noktasına geldiği bu günlerde, dünyanın belki de tek kıtalararası bisiklet turu Bağdat Caddesi'nden geçti. Caddebostan Migros'tan aşağıya doğru süzüldüler. Sahil Yolu'ndaki meşhur S virajından döndüler. Suadiye'de finişe girdiler. Güzel oldu. Gerçi ben uyuyordum o dakikalarda ama olsun.
Etabın son anları burada.
Galatasaray 1-1 Kayserispor

Geçen sezonun başında o büyük coşkuyla kombine alırken (kombine alma nedeni o büyük coşku değil tabi) maç kaçırmamayı hedefliyordum. Olmadı. Sami Yen'in son 10 senesinde ÖSS ve askerlik dışında kaçırdığım nadir maçlardan biri geçen sezona denk gelmişti. Ligin hemen başındaki Kayserispor maçı. O maç zamanında, o günlerde şimdikinden çok farklı hisler besliyorduk.
Kayserispor bir kez daha İstanbul'a geldiğinde her şey değişmişti. En basitinden artık Ali Sami Yen yoktu. Bambaşka bir stadyum vardı. Bambaşka bir takım. Bambaşka futbolcular. O gün Kayserispor'a Galatasaray'daki ilk golünü atan Elano artık takımda yoktu mesela. Şimdi ise Galatasaray'da ilk golünü atan stoper Gökhan Zan takımın en iyisi oluyordu.
Bu maça gitme niyetim yoktu. Takımın kötülüğü etken midir? Olabilir. Ama bu maç Ali Sami Yen'de olsaydı gitmeye günler öncesinden niyetlenirdim. Sinan'dan gelen telefonla boş bir kombine yakaladım. O anda başka bir işim olsa maça gitmezdim ama başka bir işim yoktu. Maça gitmenın tek amacı; zaman öldürmek.
Seyrantepe Arena Türk Telekom Kompleks Aslantepe; adı her neyse, oraya üçüncü gidişim. Hala yabancıyım. Hala garip geliyor. Hala belki Olimpiyat Stadı'nı değil ama o günleri anımsatıyor. Isınamıyorum. Hava da ısınmıyor, stad her anlamda soğuk kalıyor.
Maç 8'de başlıyor. Gündüz oynansa daha iyi değil miydi? Hadi gündüzden vazgeçtik, en azından normal cumartesi saatinde olsaydı, bari tek devreyi güneşle oynasaydık. O bile bize nasip olmuyor bu sene, o bile layık görülmüyor.
Günlerden 23 Nisan. En son ne zaman bir resmi bayram günü Galatasaray maçına gittim hatırlamıyorum. 19 Mayıs 2007'den sonra var mıydı? O 2 gün arasında neler yaşandı. Aradan 4 sene geçti. Çocuk bayramı olunca, çocuklar akın etmiş maça. Babalar ve çocukları. Maçtan daha cazip olan buydu. Eskiden babasıyla maça gelen çocukları kıskanırdım. Artık çocuğunu maça getiren babaları kıskanıyoruz. Bu stadyumda izlenecek tek şey babasından Galatasaray'ı öğrenmeye çalışan çocuklar. Bu stad ile bizim aramızda hiçbir bağ olmayacak ama dün üzerinde formasıyla babasıyla el ele tutuşarak maça gelen çocuk, bu stadı ileride çok fazla sahiplenecek. O güne kadar 10 sene beklemek gerekecek belki.
Maç golle başladı, golle devam etti. İkinci yarı o da kalmadı. Bir maçta hiç mi aksiyon olmaz. Tribünde kavga bile çıkmaz, topçular birbirine atarlanmaz. Hakem bile hata yapmaz. Anlatacak tek bir olay bile olmadı. Belki Mustafa Sarp'ın oyundan çıkarken ıslıklanması ama artık o da haber değeri tartışmıyor. Oyuna girerken ıslıklanan adam, oyundan çıkarken de ıslıklanır haliyle.
Dönüş yolu tam bir rezillik. Garip yollardan yüüyen ve yuvarlanan insanlar var. Olimpiyat Stadı çok uzak değil. Her zaman gelen otobüsler bu sefer az kişi var diye gelmemiş. Az kişiden kasıt 25.000 veya 30.000. Seks otobüsü olayıyla ilgili espiri yapabilirim şu an ama gerek yok.
Cumartesi akşamını böyle doldurduk. En sevindirici taraf; dönüş yolunda açılan fikstürdü. Ligin bitimine, bu iğrenç sezonun bitimine sadece 4 maç kaldı. Dayan Galatasaraylı.
Etiketler:
futbol,
Galatasaray,
kayserispor
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)