Cumartesi, Ekim 24

Mimarlık Yüksek Lisans




Pirlo'nun pası, Roberto Baggio'nun golü... Böyle yazınca normal ve kolay gibi. 

Savunma anlayışının en yüksek olduğu liglerden birinde, en iyi zamanlar oynanırken ve en iyi takımlardan biri sahadayken; savunma kurgusunu ve takım sahaya dağılmayı başarmışken; bir pas, bir koşu, bir çalım... Müthiş matematik, müthiş geometri. Pirlo'ya biz burada 'Başbakan' diyoruz ama İtalyanlar "Mimar" diyor. Haklılar.

Kaledeki adam da Van der Sar... Boş çalım değil yani o da...

Çarşamba, Ekim 21

Düşmanca Bir Stadyum




"Upton Park’taki son sezonumuz ve bu durum özel hissettiriyor. Bir açıdan bakınca, West Ham taraftarları buraya gelmeyi özleyecektir. Eski stadyum, çevresindeki eski pub’lar... Çünkü olay sadece maçtan ibaret değil, maç günleri de başlı başına bir etkinlik. Ancak kulüp ilerlemek istiyor ve başka seçenek yok. Bazen bu büyük arenalarda o “ev” avantajını kaybedebiliyorsunuz çünkü sahibine o hissi veren eski tip stadyumlardan olmuyorlar. Bunu Galatasaray da yaşadı. Ali Sami Yen Stadyumu çok daha “düşmanca” bir atmosfere sahipti. Bunu yanlış anlamayın çünkü olumlu bir durum. Schalke ve Arsenal’e de bakın. Deplasman takımı için Emirates’te kırmızılar içinde 60-70 bin kişi oluyor... Buna rağmen Highbury’de bambaşka bir kalabalık ve atmosfer vardı"

Slaven Bilic - Socrates Ekim sayısı

Pazartesi, Ekim 12

Bodrumspor 3 -2 Kemer Tekirova




Siz bu satırları oturduğunuz esnada, Bodrumspor, bu maçın ardından üç maç daha oynamış olabilir. Ben geç kaldım yazmakta. Bir hafta tatille geçti, dönüşteki bir haftaya da iki maç sığdı. Yoğunluk, iş güç, tatil mayışması derken anca yazabildik.

İşin aslı maç yazıları yazmayı da unuttum. Son iki sezonda gittiğim üçüncü maç. Bütün heyecanımızı, hevesimizi öldürdükleri için insanın kalkıp maça gitmesi mümkün değil. En üst iki lig bize kapalı, alt tarafın stadyumları da İstanbul'da çok uzak yerlerde. Gidebileceğim en yakın yer Kartal; tren olmadığı için iki saat sürüyor. Beylerbeyi daha kısa ama o da iki vasıta sürüyor. Bodrum'da da ulaşım kolay olmadı. 45 dakika sürüyor köyden merkeze gitmek ama o biraz da bizim durumumuzla alakalı. Stadyum aslında şehrin merkezinde, uzak olan benim. Fakat bu sefer de bilet parası hoşuma gitmedi. 10 lira normal belki veya çok; ama 3.Lig maçı için....? Emin olamadım.

Hatta son anda maça girmekten vazgeçiyordum. Fakat sonra Bodrum'da yapacak daha iyi ne olabilir ki diyerek girdim. Daha doğrusu Bodrum'da bir 3.Lig maçını izlemekten daha iyi alternatifleriniz mevcut. Tabi ki sayıları İstanbul kadar çok değil ama olsun. Fakat kentin yaşam tarzı size öyle bir olanak sunuyor ki; diğer alternatifleri yapmak için haftanın belli bir gününü ve belli bir saatini ayırmanıza gerek kalmıyor. Maç çıkışı, ertesi gün, sonraki hafta sonu... Eğer orada yaşıyorsanız yapmaya devam edebilirsiniz. İstanbul'da öyle değil. Eğer Boğaz'da balık tutmak istiyorsanız, bir sonraki pazarı beklemeniz lazım. Sinema için şartların oluşması lazım. AVM'ye gidenler bile aklına esince gidemiyor, park sorunu vs... Ulaşım, kalabalık, yoğunluk hepsi size 'en uygun zamanda direkt yapma' zorunluluğunu mecbur kılıyor.

Yine de küçük çaplı bir özeleştiri. Benim Bodrum'da yaşadığım dönemde, Bodrumspor amatördeydi. Haliyle ilgi çekici değildi. Şimdi 3.Lig'de olması bambaşka bir heyecan, bambaşka bir sosyal aktivite. Belki benim yaşadığım dönemde takım profesyonel olsaydı, kentten ayrılışım biraz daha gecikebilirdi.

Stadyumun merkez tribünleri kenarlar. Tribün grupları oradan stadı yönetiyor. 'Curva' anlayışı burada yok. Biz de çekirdekçilerle beraber kale arkasına geçiyoruz. Kalenin hemen arkasına oturunca da biraz korkuyoruz. Tribün ile saha arasında herhangi bir tel örgü veya file yok. Taşkınlık olması pek mümkün değil belki ama 3. Lig futbolcularının isabetsiz şutları bizi tedirgin edebilir. İhtimaller maç başlayınca sona eriyor. Bu oyuncuların neden 3.Lig'de olduğunu daha iyi anlıyoruz. İsabetsiz şut çektikleri için değil; kaleye şut çekmedikleri için! Gerçi Bodrumspor 3 şutta 3 golü buluyor. Karşı kaleye atılan golleri net göremesek de rahat bir maç izleyeceğimizi tahmin ediyoruz ve ikinci yarı bizim önümüzdeki kaleye atılacak golleri düşünmeye başlıyoruz.

Bu arada tribün kendine bir eğlence ararken bir düşman kazandı. Burası gerçekten komik; ama anlatması zor... Kemer Tekirova'nın bir atağında ceza sahası içinde çaprazda topla buluşan genç forvet kaleye şut çekti va top yan ağlarda kaldı. İçeride boşta bekleyen takım kaptanı Alican, genç takım arkadaşını sert bir dille haşladı. Kale arkasındaki Bodrumsporlu taraftarlardan 2-3 tanesi de, rakip de olsa genç oyuncuyu kollama moduna girdi ve ayaklanarak Alican'a ''Ne bağırıyorsun çocuğa'' isyanına kalkıştılar. Alican 'Size ne lan'' şeklinde bir cevap verince (ve mimikleriyle ortamı kızıştırınca) tribünün geri kalanı da olaya dahil oldu. Dahil olunan olay defalarca tekrarlanan bir şekilde tam olarak şuydu; Kemer atak yapar, Alişan forvet oyuncusu olması nedeniyle kaleye doğru (haliyle tribünün önüne doğru) koşu yapar, tribüne yaklaşır, tribün Alişan'a küfür etmeye başlar, pozisyon sona erince Alican tribüne karşılık verir. Bir sonraki pozisyonda uğultu biraz daha artarak aynı olay bir kez daha tekrarlanır.

İkinci yarıda da Alican duran toplarda savunmasına yardım geldiğinde aynı silsile tekrar yaşandı. Fakat bu sefer iş, herkesin eğlendiğin bir duruma geldi. Alican'ı bile gülerken görmek mümkündü. Hatta bazı yaratıcı küfürler, kale arkasında ısınan Tekirovalı yedekleri bile güldürdü. Ya gerçekten çok klas küfürlerdi, ya da onlar da kaptanlarını pek sevmiyordu.

Bu arada maç ilk yarının tersine döndü. Kemer ekibi iki gol attı ve maça ortak oldu. Biz yine golleri uzaktan izlemekle yetindik. Goller gelince Alican'ın ve Kemer'in hırsı da arttı. Fakat son bölümü Bodrum iyi oynadı. BAL'dan yeni çıkan bir takım olmasına rağmen panik yapmadı, skoru korumasını bildi. İleride Mümin top tutan ve takımı hızlı atağa çıkaran isim olarak parladı. Ve çok yoruldu. Bir pozisyonda tribünden biri, topu biraz tutup, hemen akabinde geriden gelen arkadaşına pas veren Mümin'e ''Mümin geçsene oğlum topla içeriye, ne dolandırıyorsun' diye bağırdı, Mümin de gayet alttan alarak 'Dur be abi, biraz sakin' dedi. Gerçekten Mümin'in tanıdığı bir abisi miydi yoksa tribün-futbolcu ilişkisi her zaman bu kadar içiçe mi test edemedik. Bunun için bir-iki maça daha gitmemiz lazım ama o da yakın zamanda mümkün değil.

Deplasman takımını alıcı gözle izlemedik ama Bodrumspor'un oyuncularına iyi baktığımı düşünüyorum. Hiçbirinin adını maçtan önce bilmiyordum. Formalarda isim yazıyordu ama o da kale arkasında olmamız nedeniyle faydalı olamadı. Buna rağmen tribündekiler hemen her futbolcuya seslenerek isimleri öğretmiş oldu. Sezon başında neredeyse tamamen yenilenen ve iç sahada henüz 4. lig maçına çıkan bir takım için bu kadar bağ kurulması takdir edilesi.

Mümin bir gol atsa da ve çok çalışsa da benim en beğendiğim isim, - sanırım kaptanlık pazubandını da takan- Erkan oldu. Orta sahanın her yerine yetişti, top kaptı, top taşıdı. Oyuna ikinci yarıda giren Yasin'in enerjisi ayrı bir övgüyü hak ediyordu ama kendisi çok fazla top kaybetti. Buna rağmen enerjisi tribünün hoşuna gitmiş olacak ki sık sık alkışlandı. Mehmet Bağlı 22 yaşında ama sahadaki duruşu çok olgun. Belki de genç oyuncuların bu olgunlukla sahada yer alması skorun 3-3'e gelmesini engelledi. 3-2 biten maç sonunda Tekirova sezonun ilk yenilgisini yaşadı. Bu da ne kadar önemli bir galibiyet olduğunun göstergesi.

Sezonun geri kalanında takımın alt sıralara çok yaklaşmayacağını tahmin ediyorum. İç sahada da kolay kolay yenilmez. Bu da ilk sezonda iyi bir başarı sağlanması demek. Takipte olacağız.