Pazartesi, Temmuz 29

Eskiden Holigan Yoktu



Derler ki; eskiden futbol sahalarında olay çıkmaz, futbolcular çok sevilir, taraftarlar beraber otururdu. Umarım öyledir...

İtalyan Golcü Pizzorno



Gitaristlerin son vuruş yeteneği üst düzeyde olur derler.

Cumartesi, Temmuz 27

Murder by Death



Sonunu saymazsak güzel vakit geçiren komik bir film. Sanırım küçükken izlemiştim, izledikçe hatırlar gibi oldum veya buna benzer filmleri hatırladım. Peter Sellers inanılmaz bir adammış, bir kez daha fark ettim.


En son bir kadına güvendiğimde Paris'teydim. Kadın "şarap almaya gidiyorum" diyerek yanımdan ayrıldı. yarım saat sonra Almanlar Paris'i işgal etti

Perşembe, Temmuz 25

Tolga Sizi Aşar



Tolga'nın basın toplantısında dedikleri çok ayrı konular. Katıl katılma. Ama şu var, bu adam 2 senedir çığlık çığlığa bir şeyler diyor. O zaman ses çıkarmayanlar, "Hayır Tolga yanılıyorsun" bile demeden kafasını kuma gömenler bugün Tolga'nın karakterini tartışmasın. Üzgünüm ama bu konu sizin konunuz değiliz. 

Faroz semtinde kendisine ait bir balıkçı barınağı bulunan ve doğup büyüdüğü şehirden ayrılırken basın toplantısını burada yapan adamdan zarar gelmez. Samimiyeti sorgulanmaz. Ya eyvallah der geçersin, ya haklısın der yanında saf tutarsın.

Takım tutup boş muhabbetlere girmekten sıkıldım resmen, bu gidişle birkaç sene sonra futbolcu desteklemeye başlayacağım.

Salı, Temmuz 23

İmaj Önemlidir



Önder Özen'i bazı arkadaşlarım çok seviyor. Bir insanı neden sevdiklerini sorgulayacak değilim. Ama iş sorgusuz sualsiz sahiplenmeye doğru evrilince benim de canım sıkılıyor. Daha sezon başlamadan yıpratmaya çalışmak da saçma ama yaşananlar, daha doğrusu yaşananlara verilen tepkiler çok uçlarda değil mi? Biraz, bizim Rijkaard dönemi uçuşlarımıza benziyor. Ama arada iki fark var; birincisi Beşiktaşlılar Önder Özen'in kariyerinnde dolayı biraz daha temkinli yaklaşıyorlar; biz baya uçmuştuk. İkincisi fark ise Önder Özen sportif direktör.... Takıma katkısı olan bir pozisyon olabilir ama futbol sahada kazanılıyor.

Beni rahatsız eden iki örnek olaya gelirsek; bir basın toplantısında Fenerbahçe'den hiçbir oyuncuyla ilgilenmediklerini söylemişti. Yaklaşık 10 gün sonrasında Sezer Öztürk transfer edildi. Beşiktaşlı arkadaşlarıma "Abi adam Fener'den oyuncu almayacağız dedi, Sezer'i aldı" dediğimde aldığım cevap şaşırtıcı oldu:

"Ama aynı basın toplantısında yalan söyleyeceğini de söylemişti, farklı adam"

Eminim; yalan söyleyeceğini ifade eden figür Terim, Emre Belözoğlu, Aziz Yıldırım, Demirören gibi isimler olsaydı, daha o anda kıayamet kopardı. Kredi böyle bir şey...

İkinci olay da Eneramo'nun transfer süreci sırasında oldu. KAP'a yapılan ilk "Görüşmelere başlandı" bildiriminden sonra Beşiktaşlı arkadaşlarımız (hatta sınırlamamak lazım, Önder Özen'e hayran olan her takımdan arkadaşımız) övgü dolu cümleler kullandı. Eneramo övgüleri; kısa bir süre içinde "Önder Özen bu işi biliyor, muhteşem hamle" tarafına döndü. Transfer 10 gün içinde yılan hikayesinde döndü.

Şimdi tepkiler Eneramo'nun menajerine, kulübe menajer sokanlara döndü. 10 gün öncesinin muhteşem transferi, yerini hayal kırıklığına bırakırken, Eneramo övgülerini toplayan Önder Özen, son yaşananların dışında kaldı. Tabi bunu belli bir kesim için söylüyorum yoksa, Önder Özen'e sırf Fikret Orman yönetiminin projesi olduğu için soğuk bakan Beşiktaşlılar da var, sallamaya devam ediyorlar.

Sonuçta, kendi küçük çevrem için konuşursam; her şey PR (böyle mi yazılıyordu)... Yaptığınız işten öte, şık giyinmek, güzel konuşmak, farklı tarzda olmak artı puan kazandırıyor. Aynı puanda olan adamın averajla üstünde yer alıyorsunuz. Bilic mesela.. Çok severim. Güzel adamdır. Ama iyi bir teknik direktör olup olmadığını henüz bu sezon göreceğiz. Değerlendireceğiz. Ama şundan eminim, Bilic, Beşiktaş ile bu sene 3.sırayı alırsa bazılarının gözünde büyük başarı elde etmiş olur.

Samet Aybaba Adanlı, Bilic ise Che tişörtü giyiyor. İkili averaj Bilic'in üstünde... 

(Bu kıyas ırkçı spor medyası veya korumacı "futbol ailesi"nin dışındadır... Genç futbolseverler ve taraftarları kapsar)






Pazartesi, Temmuz 22

Sporcu Karakteri




15 yaşında bir genç (çocuk değil). Futbolcu (Adayı değil, altyapılarda oynuyor, milli takım formasını giymiş). Fenerbahçeli'ymiş; bunda sıkıntı yok ama Galatasaray'dan da nefret ediyor. Ettiği küfürler bunu gösteriyor. Küfür etmesi, küfürbaz olması mesele değil ama Galatasaray'a, 100 yılı aşan köklü camialara milli futbolcuların küfür etmesi büyük sorun. Ama asıl mesele, bu olayı normalleştirip "çocuktur olsun" diyebilecek hale gelmiş olmamız. İbrahim'in şanssızlığı, ettiği küfürlerden sonra Galatasaray'a transfer olması değil, Galatasaray'a transfer olduktan sonra küfürlü tweetlerini silmemiş olması. Silse olay bu kadar büyümezdi. 

Türkiye, insanların birbirinin açığını aradığı bir toplumdan oluşuyor. 15 yaşında, kimsenin sokakta görse tanımayacağı biri Galatasaray'a transfer olursa, bütün geçmişi didik didik edilir. Edildi. Hastalıklı bir ruh hali belki ama gerçek bu. Arandı, tarandı, tam bir arkadaşımız "Çocuğun  tweetlerinde bir sorun bulamadım" derken, başka biri küfür ettiği tweetleri buldu.

Artık olayın seyri değişmişti. Büyük bir tartışma ortamı. Ne yapalım, ne edelim? Aslında bizim yapmamız gereken bir şey yok. Bu konuya dahil olmak hastalıklı ruh halinin devamı. Ama olması gerekenin İbrahim'in yaptığı bu hatanın karşılığını görmesi. Şık olmayan bir durum var. Ve aslında bu durum Türk futbolundaki bir çok sorunun hem başı, hem sonu. 15 yaşındaki milli futbolcuya küfür ettirecek nefret tohumlarını kim ekti, ne zaman ekti, nasıl son verebiliriz. Bana göre, Galatasaray'a transferini askıya alarak sonuçlandırmak önemli bir adım olur. Milyonlarca Türk gencinin ulaşmak istediği yeri bu yüzden kaybetmesi iyi bir ders olur. Belki de bu yetenekli kardeşimiz 15 yaşından sonra örnek sporcu olmak için çaba sarf edere. Bir şeyler kaybeden insan, kendisine çeki düzen verebilir. Olayı tartışanların bir çoğu böyle düşünmedi. 

Kafamdakiler.

Küfüre karşı değilim. Zaten olamam da, çok küfür ederim. Benden daha çok küfür eden arkadaşlarım da vardır, rahatsız etmez beni. Amına koyayım tamlaması konuşurken nokta yerine geçiyor bazen. Cümle biterken bir tane patlatıyorsun. Alışmışız. Ama zaman içinde acı tecrübelerle öğrendiğim bir şey var; insanların kutsal bulduğu şeylere ve insanların kendisine küfür etmemek lazım. Bu yüzden insanların birbirini öldürdüğü bir ülke burası.

Bir de işin sporcu kısmı var. Sağlıklı, karakterli sporcular yetiştirmek istiyoruz. Gerçi burası muamma istiyor muyuz gerçekten? Fenerbahçeli olmasına rağmen Galatasaray için ter dökebilen, rakibine saygı duyan, hakeme küfür etmeyen sporcular değil mi bizim istediğimiz? 

Burak Yıldırım öldürüldüğünde herkes suçu sporculara atıyordu. İnsanlar olaydan sonra,  "Biz Kazanacağız" derken, en başta taraftarları ve sporcuları suçluyordu. Şimdi ise milli takım forması giymiş bir sporcu, Türkiye'nin en köklü kulüplerinden birine, uluslararası alandaki en önemli hakemlerinden birine küfür edince "Çocuktur boşverin" diyorlar. Halının altına süpürme tekniği... Bir Türk klasiği...

Galatasaray, küfür eden bir futbolcunun transferine izin vermemeli. Madem bu arkadaş 15 yaşında bir çocuk, hayatta bazı şeylere ulaşmak için yeteneğin yeterli olmayacağını görmeli, bilmeli. Hatta bunu diğer futbolcu adayları da görmeli. İki tane örnek diyalog verelim. İki tane 14-15 yaşındaki çocuğun hayali konuşması;

- Abi bizim İbrahim var ya Galatasaray'a transfer olmuş.
- Nasıl ya o çocuk Fenerli, Galatasaray'dan da nefret eder.
- Ama yetenekli oğlum adam, yeteneğin varsa her kapı açılır.
- İyi lan o zaman

- Abi bizim İbrahim var ya Galatasaraya'a transfer olamamış
- Nasıl ya Twitter'dan bile duyurdu, imzalar atılmadı mı?
- Ya önceden Galatasaraya küfür ediyordu ya twitter'da, onları bulmuş millet.
- Oğlum dikkat etmek lazım ya ne küfür edersin Galatasaray'a, Fenerbahçe'ye...

İbrahim hayatının fırsatını kaçırsın ve akıllansın. Denildiğine göre çok karakterli ve yetenekli bir futbolcuymuş. İlerleyen yıllarda daha iyi yerlere gelebilir ama bir şeyleri öğrenmesi için bu yaşlar çok önemli. "Olsun evladım, canın sağolsun evladım, sen Fenerbahçe'ye gol at, maç sonu üçlünü çektir de gerisi önemli değil" anlayışı bu sayede çürür belki. Çürüsün.

Keşke İbrahim, Galatasaraylı olsaydı ve Fenerbahçe'ye küfür etseydi. Ve o tweetler ortaya çıkınca Galatasaray yönetimi,"Üzgünüz genç kardeşim, seni transfer edemeyiz" deseydi. Şu günkü durumda bu çok zor, ama nefret söylemlerine kapılar kapanırsa ileride bu hayali olayın da sırası gelir. Yoksa 15 yaşında; bu af kültürü ile yola çıkan ve yetişen gençlerlar A takıma çıkınca, şimdiki derbilerin o gereksiz şovlarına girmekten çekinmezler. 

Kısacası, bu konuya temel bakışım, İbrahim'den öte verilen tepkiydi. İbrahim ileride büyük topçu olur. Olması için Galatasaray'da oynaması şart değil. Onun önü hala açık olacak...

Ama "Siz sanki 15 yaşında küfür etmiyordunuz, şiir mi yazıyordunuz" diyenler var. Mesela 15 yaşında şiir yazan bir liseli (bizim dönemde vardı 10 tane falan), bu olayı farklı değerlendirme hakkına sahip olabiliyor mu? Karar verin. Taraftar mısınız, muhabir misiniz, haberci misiniz, scout musunuz...? Kafanız karışıyor, fikirleriniz çelişiyor. Hepimizin....

2 ay önce döktüğünüz gözyaşları samimiyetini kaybediyor. Şimdi "Küfür ettiyse etti, ne var" derseniz, Edirnekapı'da, Gaziosmanpaşa'da, Fikirtepe'de yaşanan kavgalardan cinayetlerden sonra ahkam kesmeyeceksiniz. Bıçak saplandığı zaman bağırmak gereksiz, bıçağın cebe girmesini engelleyelim.

Not: Belki benim aklıma gelen bu ceza ağır gelebilir, olabilir, kesin doğrudur diyemem, farklı fikri olan söylesin ama lütfen kimse "Öğrenir çocuk, hallederiz" demesin.


Pazartesi, Temmuz 15

Cana Geleceğine Mala Gelsin


Tavşanlı Linyitsporlu futbolcu Akeem Agbetu'nun kullandığı otomobil hararet yapınca yolda alev alarak yandı.

Göztepe'nin efsane mottosunda der ki (sanırım GK FANZİN'de vardı), "Göztepe'nin şu hale gelmesinde en ufak payı olan herkesin Allah belasını versin! Senin varsa senin de"

Agbetu, sezonun son maçında Göztepe'ye gol atarak, Göztepe'nin küme düşmesine neden oldu. O gün tribünleri dolduran binlerce taraftardan en azından yüz tanesinin dahi beddua etmediğini söyleyebilir misiniz?

Allah korumuş. Cana geleceğine mala gelsin. Agbetu iyi topçudur, o da ayrı konudur.

Yabancı Kuralı Değişmesin




Bir kere de önceden belirlenen kurallara göre oynayalım şu oyunu. Çok zor olmasa gerek.

Kuralın yanlışlığı ve saçmalığı üzerine tartışmak mümkün. Ama bu, bugünün konusu değildi. Geç kaldınız. "Hallederiz ya" ekolü iflas etmiştir. Ya da iflas etmedi henüz ama artık iflas etsin. Aylar öncesinden konulan, içeriği belli olan bir kural Türkiye'de uygulamaya geçtikten sonra tartışılıyor. Saçmalıktan başka bir şey değil.

Kural bellidir. 6 yabancı sahada yer alacak. Bu kuralı siz istiyorsunuz diye TFF değiştirmemeli. İnşallah değiştirmez. Ünal Aysal'dan gidelim. Kuralı bile bile Drogba'yı Sneijder'i getirip, şovunu yaparken bunları da planlayacaktı. Bilemiyorsan, plan yapamıyorsan çıkıp da "TFF istifa etsin" demeyeceksin.

Sözüm Yıldırım Demirören federasyonundan dışarı... Diyelim ki bir federasyon çok güzel işler yaptı. 2.Lig'de, 3.Lig'de yer alan kulüplere, futbolculara yönelik başarılı işler yaptı. Organizasyonlar düzenledi, sahalar yaptı. Ama yabancı sayısını 6'da tutu diye bir kulüp başkanı istifaya çağırıyor. Bu ülke futbolunun tek sorunu yabancı sayısı mı? Bu ülkede TFF başkanını istifaya çağırmak için kulüplerin haz etmediği bir şeylerin gerçeklemesi mi gerekiyor? Hatta kulüplerin de değil, Kulüpler Birliği'nin. Hatta belki de İstanbul kulüplerinin.

Türk futbolunu yönetmek için kurulan kurumun adı TFF'dir. Doğrusuyla, yanlışıyla, sevabıyla, günahıyla. Türk futbolunu Kulüpler Birliği yönetmesin. Hele hele 3 büyükler hiç yönetmesin. Süper Final zamanı çıkan "Oyun devam ederken kural mı değişir" tepkisini yine ortaya koymanız gerekir. Bir kez olsun; kurallar uygulamaya geçtikten sonra tartışılmasın.

Pazar, Temmuz 14

Polise Söz Hakkı Yok




Gündem Ayşe Arman'ın röportajı. Tepkiler; öfke dolu. Oysa biz sokağa herkese söz hakkı verilsin diye çıkmamış mıydık?

Ama onlar katil?

Ama en azından bu röportajı verenler katil değil. Teşkilatın olan bitene daha farklı bakan 3-4 personeli. En azından öyle olduklarını iddia ediyorlar. Bu olaylardan sonra polis şiddetini unutacak, aza indirecek değiliz. Ama bu şiddeti çözmeye de çalışmayacak mıyız? Bu adamların neden böyle davrandığını bilmek istemiyor musunuz? Onlar bu ve şu sebeplerden olduğunu söylüyor, sen de buna karşı bir tez üretebilirsin ve onların bahanelerini inandırıcı bulmayabilirsin (ben bulmadım). Ama tartışma ortamı yaratmak amaç değil miydi? Parklardaki forumlar yalan mıydı?.

Katil, "öldürdüm ama bir sor neden" dese dinleyecek miyiz? savunması var. 1 ay önce destan yazdığı iddia edilen bir kurumdan birinin "Öldürdük" itirafı bile olumlu bir gelişme değil mi? Bence olumlu bir gelişme. 

Bu gazeteleri, yazılan haberleri, verilen röportajları bir tek siz okumuyorsunuz. Bu gazeteler sadece sizin için çıkmıyor. Sizin dışınızda bunu okuyan milyonlarca insan var. 20 gün önce "Polis ne yapmış canım, alt tarafı göstericileri gaz bombası ile dağıtmış" diyenler varken (ve oldukça çok sayıda), hatta olayların gelişiminden bile bihaber olanlar insanlar bugün, 3-4 polisin "Evet insan gibi davranmadık, vahşet," demesi kafalarda farklı soru işaretleri yaratmaz mı? Bunu önemsemiyor musunuz?

Tamam o zaman polisler konuşmasın. Sadece siz konuşun. Siz anlatın. Polis şiddetini sadece yaşayan bilsin.  Siz,biz yaşadığımız acıyla devam edelim. Polis teşkilatı aldığı ödüller, övgüler ile devam etsin. 100 sene daha böyle devam etsin. 100 sene daha polis insan öldürsün. 

Bir de işin gazetecilik kısmı var. Ayşe Arman'ı hiç sevmem ama bir dakika ara verelim. "Neden böyle bir röportaj yapmış, kimden emir almış". Bunlar sorgulanıyor şu an. Olayların başından beri farklı gruplardan insanlarla röportaj yapıyordu. Oğlunu sokakta kaybeden TOMA'da bulan anneden, 31 mayıs sabahı kanlar içinde yerde kalan ve büyük acılar yaşayan Lobna'nın ablasına kadar... O zaman talimat da almadı da şimdi mi aldı? Şimdi mi rahatsız etti?

31 Mayıs'tan veya çok daha öncesinden, bugüne kadar yaşanan milyonlarca olayın nedenini tartışabiliriz, tartışmalıyız Tartışmak için karşı tarafı dinlemenin önemli olduğunu düşünüyorum. Doğru veya haklı gerekçeleri olduğunu savunmuyorum ama onlara söz hakkı vermenin "onları aklama çabası" olduğuna da inanmıyorum. 4 tane polisin röportaj vermesinin sizi bu kadar rahatsız edeceğini de tahmin etmemiştim. 

Bazen; barış, özgürlük, diyalog, emek gibi kelimelerin sizin tekelinizde olduğunu düşünüyorum ve o anda bazı şeylerden uzaklaşmaya başlıyorum.

Tour de CL


Perşembe, Temmuz 11

Yazamıyorum



Cenaze töreninde Ali İsmail Korkmaz'ın annesini yine olaylarda hayatını kaybeden Ethem Sarısülük ve Abdullah Cömert'in anneleri yalnız bırakmadı.

Pazar, Temmuz 7

Yangın Yeri



Mısır'dan Ürdün'e gaz sağlayan El-Ariş kentindeki boru hattına düzenlenen bombalı saldırı sonucu yangın çıktı.

Olay üzücü ama fotoğraf muazzam. Çölün ortasında tek bir yerden yukarıya çıkan alev. Ateşe tapanları anlıyorum.

Cumartesi, Temmuz 6

Derken Darbe Oldu Usta



Mısır'daki askeri darbe üzerinden Türkiye'deki insanların cepheleşmesi çok garip değil mi? Bokunu çıkarıyoruz aslında. Türkiye'deki Real-Barca yarışı gibi. 

Mısır'da ordu yönetime el koyuyor, biz kesim bunu TSK'nın yaptığını düşünüyor, diğer kesim "Halkın sesini dinlemezsen böyle olur" diyerek buraya mesaj veriyor. Ama açık konuşmalı; buradaki muhafazakar kesim; 1 ay içinde benim gözümde bütün inandırıcılığını kaybetti. Onların da çok umurunda değildir gerçi ama olsun.

Zaten onlar çok bilgili, çok akıllı, çok uyanık, dünyada olup biten her oyundan haberdarlar, bizim gibi kafaları çelinmiş insanlar değiller. Yine biz yanılıyoruzdur muhakkak, bir yeri gözden kaçırmışızdır. 

Aslında her zaman güzel cümleler yazdılar. Üniversite yıllarında bastıkları bildirilerde veya son dönemde internette. Bazı kelimeler onlara çok yakışıyordu. Vicdan, mazlum, mağdur vs... Allah korkuları ve Allah sevgileri vardı, en azından öyle davranıyorlardı, bu da benim hoşuma gidiyordu.

Derken bir anda değişti. Veya ben yeni fark ettim. Dünyanın her yerinde yaşanan zulme karşı dur derken, kendi mahallelerinde olan zulümde sessiz kaldılar. Üstüne insanları cehaletle suçladılar, "oyuna geldiniz" dediler. Suriye için "komşumda kan akarken ben uyumam" güzellemesi yaptılar, Beşiktaş'ta evlerin camından polis saldırıları olurken "Bu işin arkasında dış güçler var, polis önlem alıyor" dediler. Aslında o zaman bile "acaba" diyordum, ama Mısır olayından  artık iyiyce anladım ki, çoğunun derdi mazlumla değilmiş. Mazlumun tarafında değiller, taraf oldukları kesim neredeyse onların yanında saf tutuyorlar.

Gezi olayları ilk başladığında, ufak bir romantizmle Taksim-Tahrir benzetmesi yapıldı, harf oyunlarının da etkisiyle. Böyle büyük bir toplumsal olayda akla Arap Baharı geliyor illa ki, acaba Arap Baharı mı diyenlerin olması normalken, bu kesim ukalaca bir söylemle, "Siz Mısır siyasetini, toplumunu bilmezsiniz, ikisi çok farklı" dediler. Haklıydılar.

Ama son yaşanan olaylardan sonra Mısır = Türkiye oldu onlar için. 3 günde. Mısır'da Mursi yandaşları, Türkiye'deki muhafazakarlar, Mısır ordusu, TSK ; darbeye sevineneler Cehape gençlik kolları onlar için.

Mısır'da olan biteni çok bilmem, analiz de edemem. Ama okulda bizi öğretilen (onlar da böyle yazıyor ya, sanki tek okul okumuş olanlar onlar) her toplumun farklı özellikleri olduğuydu. Onlar da bunun farkında ama asıl dertleri ders vermek olduğu için göz ardı etmek hoşlarına gidiyor.

Şimdi bir de yeni dayatma çıktı. Hiçbir darbe savunulamaz. Bu Mısır olaylarından bağımsız olarak; duyduğum saçma şeylerden biri. Çok afaki bir önerme yapalım, Hitler 1933'ten beri seçimleri kazanarak, halk oyuyla iktidara geldi. Zaman içinde Alman ordusu çok öngörülü davranarak Hitler'e darbe yapıp indirseydi, dünyada daha az kan dökülseydi yanlış mı yapmış olacaktı? (Evet biliyorum o dönem Almanyası'nda böyle bir şey olması mümkün değildi zaten, çok saçma bir örnek haklısın)

"Bütün darbelere karşı çıkmak" yeni model "Benim de Kürt arkadaşlarım var"; söylemezsen yanarsın, ciddiye alınmazsın. Ben darbe, devrim falan bilmem. İnsanlar birbirini öldürürken müdahale eden biri çıkıyorsa iyi yapmıştır, o hamleyi yaptıktan sonra silahı başkalarına doğrultuyorsa yazıklar olsun. Olay bu kadar basit.

Neyse, İhvan'ın buralarda bizden daha çok sevildiğini, kendi kardeşlerimizin, dostlarımızın bizden daha çok onları sevdiğini bilmek çok fazla üzdü. Darbeye direnen İhvan'a da helal olsun, belki bugün kazanamayacaklar ama uzun vadede çok şey kazanacaklar. Bak mesela bu açıdan bizim ülkeyle benzerlik kurabilir. Darbe onları daha da güçlendirecek. Ama umarım kazandıklar gün gelince işi rövanş-intikama dökmezler. Çünkü intikamlar alınırken, olan çimenlere oluyor, onlar eziliyor. Müslüman kardeşliği buna dikkat eder.

Tek nefeste yazınca böyle oldu, yoksa TRT Türk'teki program kapanışından, 7-24 yayın yapan Habertürk'e, AA'ya, "Halkın parasıyla alınan silahların yönü"nü söyleyen hükümet sözcüsünden, "dünyada darbeye karşı çıkan tek lider Erdoğan'a" kadar yazacak çok şey vardı, unuttuk. Biraz zaman geçsin belki o zaman karalarız. Hem muhafakazar kesimin Ortadoğu uzmanları da böyle yapıyor genelde. Belki aynı tarzı uygularsak bize de ekmek çıkar.


Perşembe, Temmuz 4

Vücut Dili


İki futbolcu. İkisi de sahanın ortasında. İkisi de aynı şekilde duruyor. Neredeyse tıpa tıp aynı. Biri mutlu diğeri yıkılmış, biri şükrediyor, diğeri ağlıyor.

Çok romantiklik sayılmayacaksa futbol sahasındaki bu kareden toplumsal analiz bile çıkabilir. Bir Latin, bir Ortadoğulu.. Toplumsal analiz, kişisel psikoloji... Her şey...

Çarşamba, Temmuz 3

The Angels's Share



Ken Loach'un yumuşak bir filmi... Bizim eski çalışmalarından bildiğimiz Ken Loach, sert, dokunaklı, acıtan filmler yapardı, bu sefere biraz değişik olmuş. Looking for Eric de böyleydi. Acaba yaşlanınca insan değişiyor mu?

Güzel zaman geçirmek ideal bir film. Hatta İskoçya'nın Her Şey Çok Güzel Olacak'ı olabilir. Aslında olamaz da biz her boku oralara sardığımız için benzerlik kurmak kolay oluyor. İlaç yerine viski satışı, depodan içeri alan ağabey yerine evini açan devlet görevlisi, yeni evlenmiş ve sıkıntılı genç bir eş,.. Aslında dünyanın, yırtmaya çalışan, tırmalayan her kesimi için ortak özellikler.

Kilit adamlar, böyle insanların hayatını değiştiren ufak dokunuşlara imza atanlar. Gerçekte de filmde de... O nedenle Harry karakteri muhteşemdir. Böyle adamları seviyoruz işte.

Çok ufak Alex Ferguson selamına da kahkaha atmadık değil...


Pazartesi, Temmuz 1

Unvan Maçı




Tüm zamanların en iyi takımı ile son zamanların en iyi takımı final maçında karşılaştı. 14 yıldır ilk defa karşılaşmışlar. Tam bir unvan maçı. 

Aksilik; bizim evdeki televizyon bozuktu, izlemek mümkün olmadı. Maçın sonucunu da bilmiyorum. Sadece maçın ilk dakikalarında Fred'in gol attığını gördüm. Onu da gole çok sevinen bir kızın (herhalde yüklü girdi) çığlığı sayesinde irkilerek baktım.

Ece Temelkuran'ın dediği gibi; Biz ne zaman böyle bir insan haline geldik?