Cumartesi, Ağustos 30

Grup II Büyük Taarruz Koşusu

Son 10 yılda Bartrobel ve Caprice haricinde hiçbir dişi Gazi kazanamadı. Bu sene Nihalim'den çok ümitliydim ama maalesef o da ikincilikte kaldı. Bursa'da geçildiği yarış ise tam rezalet. Selim Kaya'nın ihmali mi desek, Bursa pistinin cenabetliği mi desek bilemiyorum. Böyle atları da her yerde koşturmamak lazım ama onu biliyorum. Lafı Gazi'den açtım, öncesinde dişilere mahsus Özdemir Atman ve erkeklere mahsus Sait Akson Koşuları önemli provalardır. Sonrasında ise yine uzun mesafede devam eder, Mimar Sinan ve Büyük Tarruz koşusu ile. Ankara Koşusu bir sonraki duraktır, mümkünse TJK ve Fetih Koşularıyla sezon kapanır, ideali bu aslında.
***
Gazi Koşusu, atmosferi, temposu, aylarca süren hazırlığı Pan River'ı ne kadar etkilemiş, ya da etkilemiş mi yarın göreceğiz. Nihalim haliyle plase. Olur bir yağmur yağar, pisti yumuşak bulur, o zaman favorim. Normal şartlarda Pan River'ın kazanmasını bekliyorum.

Büyük Kaptan

Hayatımda ilk kez Ümit Özat'ı saha içerisinde bu kadar çaresiz gördüm. O yere yığılış anı... Korkunç gerçekten. Allah sevdiklerine, bizlere bağışladı. Modragon ve Daum'un gözyaşları... Köln Bundesliga'ya çıkarken birlikte ağlamışlardı. Şükür iyiymiş, hem ailesine hem de kendisine büyük geçmiş olsun...
Erman Toroğlu'nun portakal dediği Washington yanılmıyorsam ligin ilk yarısı bitmeden kasım ayında artık kaç lig maçına çıktıysa 9 gol atmış, öylece gönderilmişti. Luciano sakatlandı hemen yönetimi bir telaş aldı yabancı kontenjanı doluyor diye. O Luciano belki süper bir defans oyuncusu değildi ama Fenerbahçeliydi. Appiah olayı malum. Deivid'in bile sözleşmesinin askıya alınması gibi haberler çıkmıştı. Ve son olarak dün... Yıllarca kaptanlığını yapmış Ümit'e bir geçmiş olsun mesajı bile yayınlamadı yönetim. Üstelik Galatasaray resmi sitesinden yayınlamışken. Rekabet, iktidar bambaşka şeyler, ölmediğini umut ettiğimiz insanlık ve vefa bambaşka. Ayıp...
***
Edit: Nihayet "eski kaptanımız" denilerek ilgili bir haber yayınlandı.

Cuma, Ağustos 29

Baros & Josico & Ribery & Anelka

Milan Baros'u havaalanında büyük bir kalablık karşılamış. Fenerbahçe taraftarı ise sanırım Josico transferine tepkili, bir avuç kişi gitmiş karşılamaya, sessiz sedasız geldi Josico. 3,5 yıl önceye dönelim. Ribery ve Anelka Türkiye'ye geldikleri zaman Ribery'i üç beş kişi karşılarken, Anelka havaalanında zor yürüyordu. Sonrası malum. Hala içinde uktedir Galatasaray taraftarının Ribery. Marsilya onun transferi için Bayern'den gelen parayı belki hala harcıyordur. Anelka bugün Chelsea'de, 1,5 yılda Fenerbahçe'ye çok da katkı yaptığını söyleyemeyiz.

Kısmet

H Grubu'nda Real Madrid ve Juventus'u görünce bildiğim ne kadar dua varsa okudum buraya düşmeyelim diye. Chelsea ve Roma'nın bulunduğu A Grubu da fazlasıyla ürkütücüyken nispeten daha iyi bir kura çektik bana kalırsa. Geçen sene final oynayan iki İngiliz ile şampiyonlar ligi sevdalısı Liverpool geleceğine Arsenal'in gelmesi gayet iyidir.
***
Beşiktaş geçen sene daha derli toplu bir yönetim kurulu ve nispeten daha az yumuşak bir takıma sahip olsaydı 8'e rağmen o gruptan çıkacaktı. Bu dediklerim olsaydı o maç da olmazdı ya zaten, neyse. 3.maçlar sonunda Liverpool'un 1 puanda kaldığı grup, büyük fırsattı, kullanamadılar. Üstelik son maçta kendi göbeğini kendi kesebilecekken. Porto'yu ne İnönü'deki maçta ne de Portekiz'deki maçta hiç beğenmemiştim. İkinci torbadan Porto'nun gelmesi şans oldu. Yalnız yeni bir forvet transferine imza attılar gene Brezilya'dan, Givanildo Vieira de Souza. Bilmiyorum ne kadar kabiliyetlidir, yeteneklidir, "Hulk" dendiğine göre vardır bir hikmeti, izleyip göreceğiz.
***
Ve Dinamo Kiev... Seribaşı olmadığımız 2006 yılı 3.ön elemesinde şanslı bir kura çektik derken elenmiştik. Bu kez hesap kesme zamanıdır. Daha kolayları da vardı ama bu geldi, yapacak birşey yok. Spartak Moskova'yı iki maçta da 4'leyip çok rahat çıktılar gruplara.
***
İlk maçın kendi sahanızda olması hem avantaj hem de dezavantaj. Fenerbahçe daha önceki 5 seferden ikisinde deplasmanda başladı, Rapid Wien ile berabere kalırken, Milan'a 3-1 mağlup oldu. 2001 yılında ilk maçta aslında Leverkusen deplasmanında oynayacakken 11 Eylül olması, iki hafta sonra Barcelona ile kendi sahamızda oynayıp 3-0 yenilmemize vesile oldu bir şekilde. Kısmetsiz seneydi Fenerbahçe için ne yalan söyliyeyim. 1-0'lık Barcelona ve Lyon mağlubiyetlerinin (ki Lyon maçı içerideydi ve Lyon'un hocası Jacques Santini babasını kaybetmişti, basın toplantısında galibiyeti ölen babasına armağan ettiğini söylemişti) son dakikalarda gelmesi, Leverkusen ve Lyon deplasmanlarında öne gçilmesine rağmen kah Johnson'un kırmızı kartı, kah 45'te gol yememiz falan filan derken 6 maçta puan alamadan elenmiştik. Mustafa Denizli'ye sorsak o sene sıfır çekmemizin nedeni olarak Usame Bin Ladin'i gösterir. Konu nereye geldi...
***
Fikstür için de birşeyler söyleyeyim. Moskova deplasmanının ekim ayında olması geçen sene en büyük avantajımızdı. Geç başlayan İtalya liginde fazla maç oynamadan eksik Inter'in Kadıköy'e gelmesi gibi. Peki Fenerbahçe çok mu iyiydi o dönem? İnsanlar tarihleri, performansları karıştırıyor. Sevilla'yı eleyip çeyrek final oynayan takımın mesaiye daha eylül ayında başladığını zannediyorlar. Halbuki tablo farklıydı. Çaykur Rize ile oynanan ve Zico'nun 3-5-2 denediği, 1-1 biten maçtan 4 gün sonra oynandı Inter maçı. Hangi Fenerbahçeli bekliyordu ki öyle bir futbolu? Kaldı ki ön elemede de özellikle içerdeki Anderlecht maçı sıkıntılı geçmişti. O yüzden ben fikstüre fazla aldırmıyorum. Sadece Arsenal ile iki maç üstüste oynayacak olmak biraz moral bozucu.
***
Şimdi maraton yeniden başlıyor. Zico'nun bir şekilde doğru şablonu bulması gerekiyordu, gidiş hayra alamet değildi ve tam da zamanında Inter maçında doğru oynadı Fenerbahçe. Şimdi Aragones'in aynısını yapması gerekiyor. Tek önlibero, efektif olmayan, savunma özelliği olmayan iki kanat ile sağlıklı bir orta saha kurgusunu oluşturması mümkün görünmüyor. Ayrıca Belediye maçı da çetin geçecek, şimdiden söyleyeyim.

Perşembe, Ağustos 28

Halay çek

Resmi siteden: Güiza gibi özellikle yaptığı bir gol sevinci olmadığını söyleyen Josico, "Çok fazla gol atan biri değilim ama, attığım zaman spontane bir sevinme biçimi olur" dedi.

Varlık içinde yokluk

Xabi Alonso, Senna derken sanırım Josico'yu transfer etti Fenerbahçe. Sanırım diyorum çünkü, henüz resmi sitede doğrulanmadı bu haber. Senna olmadı bari aynı takımdan Josico olsun mantığı mıdır nedir anlamadım ama taraftarın beklediği isim bu değildi. 10 ve üstü milyon euro bonservisleri verebilecek kapasiteye ulaşan bir takımın, en iyi önliberosunu menejerinin köylü kurnazlığı ve ayak oyunlarıyla kaybettiği bir dönemde nipset yaparcasına, gidenin yeri muhakkak dolar demesi ve öyle transfer yapması gerekirdi. Aurelio iyi bir oyuncuydu, yaşlanmıştı, beklenilen Guiza'ya 14 milyon euro verebilen takımın daha gencini ve mümkünse daha iyisini almasıydı.
***
Dün görüldü ki, Maldonado tek başına kaldığı için zaman zaman zorlansa da, ülkemizdeki futbol profesörlerinin iddia ettiği üzere fenerde oynayamaz toçusu değil. Kaldı ki madem öyle takımdaki üç önliberodan da daha iyisi transfer edilmeliydi. Josico en azından benim için kocaman bir soru işareti. Yoksa mutlaka Gürkan Kubilay çıkar hemen birşeyler yazar, en iyisini o bilir. O değil de bir Simao vardı ona ne oldu?

Yine, yeniden

Dün tahmin ettiğim 11'den alakasız bir 11 çıktı sahaya. Burak cezalıymış, onu bile gözden kaçırmışım. Maç başlamadan önce kadrolar ekranda gözüktü, sonra da yedek kulübesi. Varlık içinde yokluk bu olsa gerek. Sakatlıklara lafım yok eyvallah da, hücuma katkısı sınırlı, savunmaya ise hemen hemen hiç olan, bu performanslarıyla ağızlarıyla kuş tutsalar takıma girmeleri mümkün olmayan Uğur ve Kazım dün ilk 11 oynuyorsa, mevzu sakatlıktan ötesi bence. 59'da Gürhan girince biraz derlenir toparlanır diyordum sol kanat ama Gürhan o katkıyı yapamadı. Çizgi oyuncusu değil, sol içte daha başarılı olur diye düşünüyorum.
***
Bir kere şunu kabul edelim, belli ki Aragones'in sevdiği sistem bu. Bu sistemde, özellikle de avrupa kupası maçlarında stoperlerin kart görmeden oyunu tamamlaması imkansız. Yarı sahayı geçen her top rakibin hızlı forvetleriyle Yasin ve Lugano'yu teke tek bıraktı. Bu görüntü ileride çok sıkıntı yaratır. İki maçta Partizan gibi sıradan bir takıma 7-8 net pozisyon verdi Fenerbahçe, biraz dişli bir takım olsaydı rakip, post başlığı yalan olabilirdi.
***
Partizan'ın hatası önde basmamalarıydı. Kendi sahalarında beklediler, takımın geride ağır aksak top yapmasına izin verdiler. Ortaya kendi sahasında top yapan, rakip yarı sahayı geçer geçmez baskıyı görünce geri adım atan ve sık pas hatası yapan bir Fenerbahçe çıktı. Halbuki çabuk oyuncularıyla pres yapsalar aralarındaki mesafe neredeyse 10-15 metre olan bizimkileri zorlarlardı.
***
Guiza için söylenecek en iyi söz, herşeye atlıyor olur. Ama sağlam görüntüsü hoşuma gidiyor açıkçası. Kezman olsa 10 kere kaptırmıştı dediğim her topu sakladı. Fener takımı Selim Soydan, "adam ayağında top tutamıyor, bunun sistemle ne alakası var" demişti Kezman için geçen sene. Hücumdaki görüntü iyi ancak o hücum hattının gerisini sağlam bir üçlüyle kapamak lazım ki bu üçlüden ikisi Uğur ve Kazım olunca, bu oyuncular çizgilere kaçıyor, sahadaki mesafe büyüyor. O boşluğu dolduramamak Partizan'ın hatasıydı. Genç hocaları maçı bir daha izler mi bilmiyorum ama sakin bir kafayla bir kez daha izlerse muhakkak Fenerbahçe yarı sahasında yapmadıkları pres için üzülecektir diye düşünüyorum.
***
Böyle ahkam kesmek pek de hoşuma giden birşey değil, Fenerbahçeli taraftara "sen kimsin ki Daum'u eleştiriyorsun?" diyen Bilgin Gökberk gibi de düşünmüyorum ama. Mutlaka hocanın bir bildiği var ki böyle oynatıyor, birşeyleri hesaplıyor, ama görünen köy de kılavuz istemiyor. Bu oyun anlayışı ile değil çeyrek final, gruplardan çıkmak bile hayal olur.

Çarşamba, Ağustos 27

Uzun gece

Bu akşam hem Fenerbahçe hem de Galatasaray daha ağustos olmasına rağmen sezonun en önemli maçlarına çıkıyorlar bana kalırsa. Bu maçta alınacak sonuçlara göre gelecek planları yapılacak. Şampiyonlar Ligi'nde olmak büyük bir etiket, maddi getirisi de muazzam.
***
Belgrad'da 2-2 biten maçtan sonra Antep deplasmanında eski 4-4-1-1 sistemine dönüş, mücadele olarak geri kalındığı için (ister sıcak diyelim, ister takım hazır değil diyelim) galibiyeti, onu da geçtim istenilen oyunu getirmemişti. Neydi Belgrad'daki eksiklik? Selçuk tek başına atakları karşılıyor, Uğur, Alex ve Kazım olacak insan evladı rakibi kovalamıyor, savunma yapmıyordu. Böyle olunca Chelsea'ye verilmeyen pozisyonlar Partizan'a verildi. Dönelim 4 gün önesine, Semih kulübeye gelmiş, Maldonado-Emre göbekte. Nispeten daha dengeli bir orta saha görünce maçı kazanacağımızı düşünmüştüm ancak bu kez de Antep'in muazzam temposu ve presi karşısında bocaladı Fenerbahçe. Üstelik rakibe pozsiyon verildiği için dönülen sistemde de yine rakibe fazla pozisyon verildi.
***
Bu akşam sıkıntılar bununla sınırlı değil. Selçuk yoktu zaten bir de Semih eklendi. Sabah Edu'nun 1 ay kadar takımdan uzak kalacağını okudum gazetede, az önce de Emre Belözoğlu'nun sakatlığı nedeniyle kadrodan çıkartıldığını öğrendim. Özellikle Emre'nin sakatlığı, ne kadar şaşırdık değil mi? Her yıl 30 üstü maç yapan sapasağlam(!) adama ne oldu da birden sakatlandı? Nazar değdi heralde... Yasin'i sildi deniyordu Aragones için, benim tercihim her zaman Can olmuştur. Can'ı pek adam yerine koymazlar, üstüste 10 maç oynasın, kimsenin gözü arkada kalmaz böyle sakatlıklarda. Topu da oyuna iyi sokar. Büyük sevgi ve saygıma rağmen rotasyon konusunda hata yaptığını düşündüğüm Zico, geçen sene haftalarca kulübede bekletip pat diye ilk 11'e koymak yerine, maç içinde 20-25 dakika düzgün aralıklarla şans vermiş olsaydı Yasin ya da Can'dan birine, kimsenin eli ayağı birbirine dolaşmazdı diye düşünüyorum. O böyle yapmadı, üstelik ikisini bir arada oynattı. Yanlış üstüne yanlış yani...
***
Bu akşam, alternatifler daha da azaldığına göre, mevcut içinden en güvendiği isimleri seçecektir hoca. Defans dörtlüsüne Can'ın girmesini bekliyorum ve umuyorum. Sağda Burak'ı görebiliriz. Solda Uğur devam eder. Emre olsaydı, sola Gürhan'ı çekmesini bekliyordum fakat Emre olmadığına göre şamar oğlanı Maldonado'nun yanında Gürhan oynayacak diye tahmin ediyorum. Alex ve Guiza da ileride. Kendi sahasında uzunca bir süredir yenilmeyen ve son 7 avrupa kupası maçını kazanan Fenerbahçe karşısında Partizan'ın işi zor ama asla çantada keklik görülmemesi gereken bir maç. Kolay geçmeyeceğine eminim.

Galatasaray'dan Kayseri maçının ikinci yarısı dolayısıyla oldukça ümitliydim. Skibbe maceradan vazgeçmiş, nispeten doğru dizilişi bulmuştu. Ama cumartesi günü Denizli maçında seyrettiğim Galatasaray'ın bu akşam Romanya'dan galibiyetle dönmesi çok zor. Kağıt üzerinde muhakkak daha üstün rakibinden, fakat atı alan Üsküdar'ı geçti sanırım. Bu yeni takım, her an hata yapmaya meyilli güven vermeyen hocasıyla, transferlerle yakalanan havaya rağmen deplasman galibiyeti almaya uzak görünüyor. Üstelik sağbeki yokken. 3-3 mü? Galatasaray 3 tane atması halinde 3 tane de yemez bence, turu geçmiş olur zaten. Kendisini ispat etmek için tüm iyi niyetiyle oynayan Lincoln'den eylül ayında bir çıkış bekliyorum. Belki bugünden başlar. Herkes Kewell'ı alkışıyor haklı olarak ama attığı iki golde de doğru yerdeydi sadece. O iki golde de aslan payı, bana kalırsa sezona çok iyi giren Hasan'a ait. Bugün galatasaray turu geçerse Lincoln'ün sivrileceğeni düşünüyorum. Arda'nın ise bence yolu uzun. Kendisine yakıştırıldığı gibi dünya yıldızı olmaya aday bile değil bence. Aday olması için önce Galatasaray'ın özellikle avrupa kupası maçlarında rüşdünü ispatlaması lazım. Mesela bu gece.

Salı, Ağustos 26

Galatasaray 2008-2009

Önce gizli kapaklı adam gibi bir kanat oyuncusu aldı Galatasaray Kewell'ı transfer ederek. Sonra Meira geldi ki bence dün yapılan Baros transferi dahil en iyi transferdir bana göre. Hiçbir yabancı oyuncusundan verim alamıyorken geçen sene yerlilerinin gösterdiği performans da ortada, zengin bir yedek kulübesinden bahsediyorum. Sezona çok iyi giren bir Hasan, zaten takımın en önemli silahlarından biri olan Arda da cabası hücum hattı için. Linderoth ve Lincoln'ün bu takıma ne zaman katkı yapacağı şimdilik soru işareti olarak duruyor. Skibbe Lincoln'de ısrar ederse neler kaybeder bilmiyorum ama Lincoln'ü kazanacağı kesin. Hangisi oynarsa oynasın, kimsenin gözünün arkada kalmayacağı iki forvetin yanına bir de Milan Baros dahil oldu. Kadro açısından bakıldığında kağıt üzerinde ligin tartışmasız favorisi Galatasaray.
***
Ama futbol işte, kağıt üzerindeki gibi olsaydı, Zenith UEFA Kupası görebilir miydi geçen sene? Galatasaray'da da sorunlar var ve baş sorun Skibbe bence. Bir maçla değerlendirmek çok yanlış olsa da Steaua maçındaki tercihleri koca camianın Şampiyonlar Ligi hayallerini ateşe atmış durumda şimdiden. Denizli maçında sahadaki performansı hiç olan Ayhan yerine Topal'ı oyundan alması da maç 4-1 bitmesine rağmen bir eksi puan daha yazdırdı haneye. Tribünlerden çıkan ses bunun göstergesi. Biraz zaman lazım demek, her kötü performansın bugünlerdeki kurtarıcı cümlesi.
***
Bir de sağ bek alınırsa Galatasaray'a yönetim harika bir transfer sezonunu geride bırakmış olacak. Üzerine düşeni yapmış olan yönetim haklı olarak bilet fiyatlarını da yüksek tutuyor. Ligin ilk maçında özellikle de kale arkasındaki boşluklardan sonra geri adım atacaklardır diye düşünüyorum.

Pazartesi, Ağustos 25

Kim engelli?

Cumartesi gecesi Denizli maçının devre arasında olmuş olay. Sahaya tekerlekli sandalye ile giren engelli bir taraftarı karga tulumba, ite kaka dışarı çıkarmış güvenlik (!) görevlileri. Güç gösterisine çok meraklıyız, o sarı yelekler giyinilince ne oluyor ki? Kolluk kuvvetleri ölçülülük ilkesini aştı temalı haberleri çok sık görüyoruz, insanlıktan çıkmanın alemi yok...

Pazar, Ağustos 24

Kolpa

Gaziantep'e gitti, geri geldi, Kocaeli derken bir haftadır Kemal haberi okumaktan zul geldi artık. Sağlam Kemal Fenerbahçe'de hayal ettiğim 4-3-1-2 sisteminde 3'lü bloğun sağında her zaman oynardı bence, ama sorun da tam bu, Kemal sağlam değil, hiçbir zaman da olmadı. Basından bir haber okudum geçenlerde aynen aktarıyorum: "Fenerbahçe'nin geçtiğimiz yıl yaptığı maçların kasetlerini izleyen Aragones'in Kemal için 'kim bu 7 numara' dediği öğrenildi". Ulan böyle de kolpa olur mu? Kim bu 7 numaraymış, kim olacak Beckham!
***
Bu bir yana 4-3-1-2 sistemini neden hiç bir teknik adam düşünmüyor Fenerbahçe'de anlamış değilim. Formda olduğu zaman çok iyi işler yapan bir geri 4'lü zaten mevcut. İlerideki iki forvetin ikisi de kovalayan, savunmayı yoran oyuncular, hele Semih forvetteki oyun kurucusu Fenerbahçe'nin. Alex'in arkasında sağlam bir üçlü blok kurulabilirse gayet de olabilecek bir sistem.

Grup I Çanakkale Zaferi Koşusu

Koşu için yorum yapmak saçma olacak kim kazanır diye, sakatlanmadığı sürece Turbo kazanır. Kazanmaya da devam edecek Turbo. Ben en çok yarışın derecesini merak ediyorum. 1600'ü 1.45'in altına indirebilir mi acaba... Çanakkale Zaferi Koşusu 3 yaşlı Araplar'ın en sevdiğim klasik koşusudur. Hem İstanbul sezonunun yarısını geçtiğimizin habercisidir, hem de yılın en başarılı üç yaşlılarını bir araya toplar. İngiliz versiyonu olan I. ve II. İnönü Koşuları mesela aynı etkiyi yapmaz bünyede. 2000 yılında bu koşuyu Odinhan kazanmıştı, ertesi yıl Özgünhan büyük favori olarak girdiği yarışta Demirkazık'a geçilmişti diye hatırlıyorum. Ama Özgünhan'ı 3 ve 4 yaşlılığında en çok zorlayan at bence Anadolu Ateşi olmuştur. Şimdilerde öz kardeşi Yakartay pistlerde ama henüz abisini hatırlatacak bir koşusunu göremedim.
***
Bu yıl sabırsızlıkla beklediğim Cumhuriyet Koşusu malesef sadece 4 yaşlı Araplar arasında koşulacakmış. Geçtiğimiz yıllarda 3 ve daha yukarı yaşlı Araplar için geçerliydi. Eğer bu yıl da böyle olsaydı Turbo, Ayabakan, Kafkaslı ve İzbatur gibi efsaneleri aynı anda pistte görebilecektik.

Gaziantepspor 1-0 Fenerbahçe

Fenerbahçe'yi dün akşam için eleştirmek Gaziantep'in harika futboluna kesinlikle haksızlık olacaktır. Ama olay sadece Gaziantespor'un maça çok iyi hazırlanıp iyi oynaması değil. Fenerbahçe resmen döküldü ki bu dökülmede bazı isimler ön planda, bazıları da döküntünün üzerinde halay çekiyor resmen, Colin Kazım gibi.
***
Kahvede maç izlemekten nefret ediyorum. Çıkıyor hırtın biri, olmadık bir eleştiri yapıyor kafasına göre. Yönetim aman Maldonado'yu göndermesin. O giderse eleştirecek adam bulamazlar. Süt taştı Maldonado, kedi kaçtı Maldonado... Sanki ligimizde Vieiralar, Xaviler, kol geziyor. Gayet de görevini yaptı dün. Ona gelene kadar kimler var bu takımda eleştirilecek... Emre mesela, sahada gören oldu mu dün? Hele ikinci yarıda. Semih'ten oyuna sonradan girdiği zaman umutlu olmamak imkansız ama dün adım atacak hali yoktu. Gökhan sezon başından beri tepetaklak gidiyor, böyle olmaz. Uğur hayatında iki kere top oynadı snaırım, iki Sevilla maçı. Hala onun kredisi var. Colin'e söyleyecek laf yok, halay çekiyor dedik ya. Futbolla alakası yok. Bu kadar mental eksikliği olan birini adam etmek zor olacak.
***
Guiza istediği topları alamadı, bir kere önüne aldı topu onda da gereksiz yere içeriyi düşündü, santrfor adam kaleye vurmalı artık o pozisyonda. Alex dün Semih'in çıkmasıyla biraz daha ileriye dönük oynadı ama sert markajdan kurtulamadı, tıpkı Emre gibi.
***
Önlibero transferi gereksiz olacak sanırım. Çünkü elindekileri kullanamayan bir takım var şu anda. Bütün taşlar yerine oturur da önlibero eksikliği kabak gibi bellidir, o zaman transfere ihtiyaç duyarsın. Maldonado'ya gelene kadar kimler var...

Perşembe, Ağustos 14

Kalp hırsızı

Galatasaray bayan basket takımının başarılı guardı Işıl...

Grup I Fatih Sultan Mehmet Koşusu

Yarışta Selim Kaya ve Halis Karataş'ın düzenli olarak bindiği üçer tane at vardı kayıtlarda ve seçimleri bu yüzden çok merak ediyordum. Gladyatör, Rieballa ve De Niro Selim Kaya'nın, Berraksu, Kurtiniadis ve Sabırlı da Halis Karataş'ın vazgeçilmezleriydi. Bu sabah deklarelere baktığımda Kurtiniadis'e Selim Kaya'nın bineceğini öğrendiğimde çok şaşırdım, çünkü Ribella da kayıtlıydı ve onun jokeyi henüz deklare edilmemişti. Daha sonra yanına koşmaz ibaresi kondu ve üzüldüm. Sen miller kısrağı 2000'de koştur, ve onun üzerine de bu yarıştan kaydını sildir. Elbet bir bildiği vardır sahiplerinin demekten başka çare yok. Ribella'nın koşmayacağı yarışta diğer safkanların şanslarını değerlendirmek gerekirse:
***
1)Gladyatör: Kısa ve orta mesafelerin başarılı ismi. Son yarışında düzlükte kapandı ve ikincilikte kaldı. Şansı, sert rakiplerinin kötü koşması ile artar.
***
2)Kurtiniadis: Bakalım Selim Kaya idaresinde neler yapacak Kurtiniadis... Orta mesafeleri uzundan daha iyi koşuyor bana kalırsa. Sabırlı'nın yapacağı en ufak bir hatayı ki buna startta kalmak da dahil, affetmez.
***
3)Prince Of Eulleup: Tamam bir iki kere sürpriz yaptı ama manası yok bu atı her zaman bu grupta koşturmanın. Daha alt gruplarda değerlendirilmeli bence.
***
4)Sabırlı: Koşunun favorisi, gelmiş geçmiş en büyük şampiyonlardan biri, 1200 ve 1600 metre rekortmeni, yarışseverin en güvendiği isimlerden biri. Tek yazmayanı meşe odunuyla döverler gerçi de, at atı geçer, unutmamak lazım.
***
5)De Niro: Ribella ile eküri koşacaktı, şimdi kurtlar sofrasında yalnız kaldı. İlk ciddi sınavı diyebilirim. 1400'ü 1.22'lerde koşmuşluğu var, belli ki yetenekli bir tay, ama grup onun için oldukça sert.
***
6)Berraksu: İdeal mesafesinde sürprizde değerlendirilebilecek isimdir Berraksu. Koşuya tempo verdikten sonra şayet mesafe açılırsa bombayı patlatabilir. Selim Kaya'nın aşırı güvenine bir de Sabırlı'nın starttan geç çıkması eklenirse Gladyatör ile birlikte ön plana çıkmasını bekliyorum.

Yetecek mi?

Maçın sadece özet görüntülerini izledim, o yüzden yok şöyle oynadık, yok Aragones şunu yapmalıydı diye işkembe-i kübradan sallamak istemiyorum. Ama Fenerbahçe'nin mevcut dizilişiyle kalabalık orta sahalar karşısında zorlanacağı da bir gerçek. Alex ne zamana kadar önlibero olarak görev yapabilir ki? Ofansta sorun yok, hem Guiza hem Semih mükemmel koşular yapıyorlar ve Alex de harika toplar atıyor ama rakibi karşılarken çok sıkıntı olur bu şekilde. Uğur ve Kazım çok çizgide kalıyorlar ve orta alanı kalabalıklaştıracak daralmayı yapamıyorlar içeri doğru. Kaldı ki yapsalar bile ortaya sağlıklı bir diziliş çıkacağını düşünmüyorum.
***
Senna veya Xabi Alonso çözüm olur mu? Bir nebze olsun evet. Ama sadece Selçuk ile aralarındaki fark kadar katkı yaparlar. Tek önlibero, üstüne Alex ve de savruk iki kanat adamıyla kim gelirse gelsin takım zorlanacaktır. Aurelio kalsa idi, aynı dizilişte yine sıkıntı olacaktı, yani sorun transferde falan değil, dizilişte bence.
***
Çözüm orta alanı biraz sertleştirmekten geçiyor. Mesela Uğur'un yerine Emre'yi alarak. Emre çizgi oyuncusu değil, biraz daha içeride kullanılabilir. Arkasında nasıl olsa Roberto Carlos var. Kazım içinde bir formül bulunmalı. Oyundan alındıktan sonra formayı fırlatmış, zaten disiplinsiz umursamaz hareketleriyle çileden çıkartıyor beni, bir de buna "ben oldum" havası eklenirse hiç çekilmez. Burak gayet iyi bir alternatif şimdilik.
***
Rövanş için skorun yeteceğini düşünüyorum. Çok daha ciddi olacaktır Fenerbahçe. Ama dediğim gibi mevcut dizilişte ısrar, uzun vadede önemli sorunlara yol açabilir.

Çarşamba, Ağustos 13

Turbo

Turbo'nun bu sene 3 yaşlı Araplar'a mahsus bütün koşuları kazanacağını belirtmiştim. Ama yaptığı dereceler akılları karıştırıyor açıkçası. 3 yaşındaki bir tayın 1200 metreyi 1.17'lerde koşması, üstelik de bunu Ankara gibi rakımı yüksek, zor bir pistte yapması zordur. Yılın başarılı taylarından Nazlı Gelin'e 60-70 metre fark attı Turbo, üzerinde durmaya değer bence.
***
Yarımkan olduğu için hiçbir zaman altılı dahilinde koşturulmayan Tansel vardı bir zamanlar. Mirhat'a yetişemediğim için hatırlamıyorum. Bu atlar genelde sık sakatlanır ve uzun yıllar koşarlardı ölmedikleri sürece. İkisi de bağırsak düğümlenmesinden öldü. Bu sene yanılmıyorsam Çetin yarışlardan men edildi. Geçen sene birkaç kez geçmişti onu Kafkaslı, ama Kaya ekürisi bile sağlıklı olduğu sürece Çetin'i geçmenin imkansız olduğunu biliyor. Muhtemelen geçildiği yarışlarda da sorunu vardı Çetin'in.
***
Dün ki yarışta da Halis Karataş atını yarışın hiçbir yerinde teşvik etmedi. Teşviksiz, tuta tuta bu kadar fark hayra alamet değil. Forumlarda çeşitli yorumlar dönmeye başladı bile. Gülbanaz gibi bir eşşekten nasıl Turbo çıktı, bunu ben de anlayamıyorum. İlerleyen günler bakalım ne gösterecek ama Turbo'nun kazandığı her yarıştan sonra böyle dedikodular olacaktır, bunu söyleyebiliyorum şimdilik.

Salı, Ağustos 5

The Nose Job

Jerry: What do you need a job, you got Audrey.
George: Yeah, right.
Jerry: What's the matter?
George: Oh, nothing.
Jerry: What?
George: You won't think I'm a bad person?
Jerry: Too late for that.
George: 'Cause believe me, I would only say this to you and maybe a
psychiatrist, maybe. Well, her nose is a little big.
Jerry: Yeah, she's got a big nose.
George: I mean, big would even be ok, a little beyond big.

Komiser Cemil?

Son dönemde Leman tayfası ile röportajını okumuştum dergide. Bahadır Boysal, Pelin Gökmen (Pelin Gökmen de ayrı bir post konusudur, kendisine selam ediyorum burdan) ve Tolga Hırsova evine gitmiş ve üstadla keyifli bir röportaj yapmışlardı. Bu üçlüyü evine galoşla alan, enetresan prensipleri olan biriydi benim için, çocukluğumda Kemal Sunal'a tercih ettiğim adamdı televizyonda. Belki de bu yüzden coca-cola reklamlarında oynayıp, brrr diye bağırıp üstüne o rezalet kahkahayı atmasını içime sindiremiyorum bir türlü. Mevzu amerikan malıdır, içmeyelim mevzusu falan değil. Gerçi Kahpe Bizans çekildiği dönemde filmi eleştiren ve arasıra milli çıkışlarda bulunan birinden bu reklamda oynamasını beklemezdim, neyse...
***
Müslüm Gürses'e de kızmıştım ama yavaş konuşan, üç düşünüp iki geri bir ileri konuşan biriydi "baba", ve brrrrr demesinin bu açıdan mizahi bir yönü olabilirdi. Beklediğim bu değildi açıkçası. Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu zımbırtısında oynamasını bir kenara bıraktım, bu reklam kayışın koptuğunun ispatıdır artık. Nerede Komiser Cemil nerede Coca-Cola reklamları... Peeh!

Pazar, Ağustos 3

Don Vito vs Fiko


1-) Vito vaftiz babadır, Fiko süper babadır.
2-) Vito kedi besler, Fiko bahçesinde yatır bulundurur.
3-) Vito'nun oğlu Michael babası kadar etkili bir insandır işlerin devamını sağlar, Fiko'nun oğlu Alim haytanın önde gidenidir ondan fayda beklenmez.
4-) Vito, Frank Sinatra çakması Johnny Fontane ile yakındır, Fiko Selçuk Yula'yı Selçuk Yula olarak tanır.
5-) Vito babasız büyümüş kimseden destek görememiştir, Fiko desteksiz olduğu gibi abisi, babası ve dedesiyle her daim uğraşmıştır.
6-) Vito'nun kankası yoktur, Fiko denince akla Nihat gelir.
7-) Vito'nun kökleri Sicilya'ya dayanır, Fiko Trabzonludur, Karadeniz çocuğudur.

Cumartesi, Ağustos 2

Ofansif depresif

Şu Demet Akalın'ın saldırgan şarkılarından zul geldi artık. Üstelik dinlemiyorum da değil, gayet dinliyorum, ağzıma takılıyor, mırıldanıyorum, enteresan. İbrahim Kutluay'dan ayrıldıktan sonra oldu ne olduysa. Şarkılar hesap sorma ve rövanş temalı. Hayırdır kapımdasın, isim neydi çıkaramadım, barışmamız bir mucize vs... Şarkılar böyle olunca üretimi de kolay haliyle, her yaz bir albüm çıkarmak sorun değil.
***
Geçen hürriyetin sayfasında gezinirken bir magazin haberine rastladım Demet Akalın'la ilgili. Alişan'a "sen nasıl bir hayvansın" demiş. Alişan kebap yemiş de öğlen vakti Bodrum sıcağında, onun için...

Cuma, Ağustos 1

3. ön eleme

Geçen sene onca zorlu rakip içerisinden Fenerbahçe'nin Anderlect'i seçmesi kaderini değiştirmişti. Ağustos ayındaki Fenerbahçe'nin şampiyonlar liginde mağlup ettiği takımları yenme gücü yoktu, hatta o futbolla fark da yiyebilirdi. O açıdan takımlar hazır değilken şanslı kura çekmek her zaman iyidir.
***
Inter Bakü - Partizan eşleşmesi de oldukça kolay görünüyor ilkin. Fenerbahçe yıllar evvel 1994-1995 sezonunda yine bir Azerbaycan temsilcisi Turan'la eşleşmişti. Kadıköy'de 5-0, deplasmanda da 2-0 kazanmıştık. Kadıköy'deki gollerden birini Nielsen frikikten atmıştı. Daha sonra ilk turda Cannes ile eşleşmiştik... (evet, üç nokta)
Partizan ile de eşleştik ama bu Partizan o Partizan değil sanırım. 1995 ağustosunda oynadığımız Partizan Arnavutluk temsilcisiydi. Yine hem içeride hem dışarıda kazanıp Real Betis ile eşleşmiştik bir sonraki turda.
***
Kura çıkabilecek en basit kura bana kalırsa. Ateşli seyirci (Partizan çıkarsa), önlibero eksikliği falan anlamam. Bizim bu iki takımı da "yürüye yürüye" elememiz lazım. Deplasmandaki MTK maçında 3 farklı yenilmezsek tabi. Neresinden bakarsak bakalım önümüz açık.
***
Galatasaray ise çok güçlü rakipler arasından Steau Bukres'i çekti. Oldukça şanslı bir kura bu da. Steau Bukres 2006'da UEFA kupası yarıfinali oynamış bir takım. Öyle çok basit gibi görünebilir ilk bakışta ama bence bu kadar basit görünmesinin nedeni Barcelona, Arsenal, Juventus arasından bunun gelmesidir. İlk 11 oynayabilecek as oyuncularını İstanbul'da bırakarak kampa gitti Galatasaray ki içlerinde iki tane stoperi de var. Bu maça kadar olan 10 günlük sürede Galatasaray'ın iyi hazırlanması gerektiğini düşünüyorum, yapacaklardır. İlk maçın İstanbul'da olması bana kalırsa dezavantaj.
***
An itibariyle ben bu yazıyı yazarken Beşiktaş da Siroki Brijeg diye bir takımla eşleşmiş. Bosna Hersek temsilcisi. Daha önce Luce zamanında Sarajevo ile eşleşmişlerdi ve ilk maç 2-2 bitmişti, üstelik İnönü'de. Bunun üzerine gazetelerde Sarajevo hayatında ilk kez çim sahada idman yaptı gibi haberler çıkmıştı ama Beşiktaş deplasmanda gereğini yapmıştı. Zaten o sene avrupa kupalarındaki en başarılı yıllarıydı.