Cuma, Ağustos 29

Kısmet

H Grubu'nda Real Madrid ve Juventus'u görünce bildiğim ne kadar dua varsa okudum buraya düşmeyelim diye. Chelsea ve Roma'nın bulunduğu A Grubu da fazlasıyla ürkütücüyken nispeten daha iyi bir kura çektik bana kalırsa. Geçen sene final oynayan iki İngiliz ile şampiyonlar ligi sevdalısı Liverpool geleceğine Arsenal'in gelmesi gayet iyidir.
***
Beşiktaş geçen sene daha derli toplu bir yönetim kurulu ve nispeten daha az yumuşak bir takıma sahip olsaydı 8'e rağmen o gruptan çıkacaktı. Bu dediklerim olsaydı o maç da olmazdı ya zaten, neyse. 3.maçlar sonunda Liverpool'un 1 puanda kaldığı grup, büyük fırsattı, kullanamadılar. Üstelik son maçta kendi göbeğini kendi kesebilecekken. Porto'yu ne İnönü'deki maçta ne de Portekiz'deki maçta hiç beğenmemiştim. İkinci torbadan Porto'nun gelmesi şans oldu. Yalnız yeni bir forvet transferine imza attılar gene Brezilya'dan, Givanildo Vieira de Souza. Bilmiyorum ne kadar kabiliyetlidir, yeteneklidir, "Hulk" dendiğine göre vardır bir hikmeti, izleyip göreceğiz.
***
Ve Dinamo Kiev... Seribaşı olmadığımız 2006 yılı 3.ön elemesinde şanslı bir kura çektik derken elenmiştik. Bu kez hesap kesme zamanıdır. Daha kolayları da vardı ama bu geldi, yapacak birşey yok. Spartak Moskova'yı iki maçta da 4'leyip çok rahat çıktılar gruplara.
***
İlk maçın kendi sahanızda olması hem avantaj hem de dezavantaj. Fenerbahçe daha önceki 5 seferden ikisinde deplasmanda başladı, Rapid Wien ile berabere kalırken, Milan'a 3-1 mağlup oldu. 2001 yılında ilk maçta aslında Leverkusen deplasmanında oynayacakken 11 Eylül olması, iki hafta sonra Barcelona ile kendi sahamızda oynayıp 3-0 yenilmemize vesile oldu bir şekilde. Kısmetsiz seneydi Fenerbahçe için ne yalan söyliyeyim. 1-0'lık Barcelona ve Lyon mağlubiyetlerinin (ki Lyon maçı içerideydi ve Lyon'un hocası Jacques Santini babasını kaybetmişti, basın toplantısında galibiyeti ölen babasına armağan ettiğini söylemişti) son dakikalarda gelmesi, Leverkusen ve Lyon deplasmanlarında öne gçilmesine rağmen kah Johnson'un kırmızı kartı, kah 45'te gol yememiz falan filan derken 6 maçta puan alamadan elenmiştik. Mustafa Denizli'ye sorsak o sene sıfır çekmemizin nedeni olarak Usame Bin Ladin'i gösterir. Konu nereye geldi...
***
Fikstür için de birşeyler söyleyeyim. Moskova deplasmanının ekim ayında olması geçen sene en büyük avantajımızdı. Geç başlayan İtalya liginde fazla maç oynamadan eksik Inter'in Kadıköy'e gelmesi gibi. Peki Fenerbahçe çok mu iyiydi o dönem? İnsanlar tarihleri, performansları karıştırıyor. Sevilla'yı eleyip çeyrek final oynayan takımın mesaiye daha eylül ayında başladığını zannediyorlar. Halbuki tablo farklıydı. Çaykur Rize ile oynanan ve Zico'nun 3-5-2 denediği, 1-1 biten maçtan 4 gün sonra oynandı Inter maçı. Hangi Fenerbahçeli bekliyordu ki öyle bir futbolu? Kaldı ki ön elemede de özellikle içerdeki Anderlecht maçı sıkıntılı geçmişti. O yüzden ben fikstüre fazla aldırmıyorum. Sadece Arsenal ile iki maç üstüste oynayacak olmak biraz moral bozucu.
***
Şimdi maraton yeniden başlıyor. Zico'nun bir şekilde doğru şablonu bulması gerekiyordu, gidiş hayra alamet değildi ve tam da zamanında Inter maçında doğru oynadı Fenerbahçe. Şimdi Aragones'in aynısını yapması gerekiyor. Tek önlibero, efektif olmayan, savunma özelliği olmayan iki kanat ile sağlıklı bir orta saha kurgusunu oluşturması mümkün görünmüyor. Ayrıca Belediye maçı da çetin geçecek, şimdiden söyleyeyim.

Hiç yorum yok: