Seneler önce perakende sektöründe çalışıyordum. Bir tane bölge müdürü işe başlamıştı. 7 yaşında yurt dışına gitmiş, 40'lı yaşlarda 'sıla hasreti' nedeniyle buraya dönmüş, döndüğüne pişman ama çaktırmayan bir abiydi. Akıllı telefonlardan mail alıp vermek o kadar kolay değildi bizim için. Biz hâlâ 3900'a PYERSIYAHGOKBEYAZ diye mesaj atıp polifonik melodi peşinde koşuyor. Facebook'tan wapla internet kovalıyorduk. Ama mutluyduk.
Adam her gün mail atardı ekibine. Her günü bir gün ilan eder, günümüzü kutlardı. Abuk subuk ama... Bizde var olan belirli günler ve haftalar gibi değildi. Biz kutlanması gerekenleri bile tartışırken adam "Dünya Çorba Günü", "Dünya Edison Günü" gibi günleri bulur, yapıştırırdı.
Çok dayanamadı. Bakanlık mazbatasını aldıktan sonra, taksici esnafıyla tanışıp çay içen ve Cuma'ya giden Kemal Derviş misali tutmamıştı maya. Vedalaşırken çok merak ettiğim için sormuştum, içtenlikle yanıtlamıştı bu "belirli günler" meselesini.
"Yurtdışında bu kadar siyasetle, futbolla, 3.sayfa haberleriyle meşgul değildir insanlar. Bu tarz muhabbetlerle sosyalleşilir" minvalinde kelamlar etmişti. Şimdi ne yapıyordur acaba. Onun hikayesini de bir ara yazarız.(Böyle yazıp, sonrasında da yazmamak ve kimsenin de "hani yazacaktın" dememesi de ayrı bir güzelliktir)
Adamı şimdi daha anlıyorum. Yıllar geçti , teknolojiyle iç içe olduk. Değişik bir furya türedi: "Bu Pazar, son 87 yılın en uzun Pazar'ı olacak. Gece 21 saat olacak ve bu olay 2064'e kadar olmayacak"
Hemen gündem buna döner. "En uzun Pazar'ı, Cafe Cadde'de Atilla Atasoy ile taçlandırın" tadında PR çalışmaları başlar, resimler çekilir, espriler türetilir, manşetler bu konu üzerinden atılır "Geçmek bilmedi 0-0" gibi ince görülür 'sabaha kadar alt' maçlar için.
Son yıllarda gezegenler üzerinden böyle bir PR çalışmaları dönüyor. Güneş, Ay, Merkür, Venüs, yıldızlar... Ben bu tufaya "güneş tutulması olacak, bakmayın kör olursunuz" diye elimde akciğer röntgen filmiyle mal mal havaya bakarken düşmüştüm. O günden beri şüpheyle yaklaşıyorum.
Dünya'dan resimler düşüyor; tablo gibi, tabak gibi bir ay. Hani 90'larda kameramanların İnönü Numaralı'sının tepesinden Ay'a zoom yaptıkları Ay gibi. Pencereden bakıyorsun gördüğün o değil. Resimleyeyim diyorsun hesap makinesinde 7 ile falan tersten A Y yazsan daha inandırıcı. Leblebi misali...
Güneş ile Ay'ı kıyaslarsam Ay'a daha çok sempati besliyorum. Mağduru hep severiz ya. Garibandan yanayızdır. Şerefli ikincidir benim gözümde Ay. Yarı finalde hakkı yenmiş, Merkür'e kök söktürmüş ama Güneş doğduğu için batmak zorunda kalmış... Bir de bunların sabah olan durumlarını da severim. Hafif beyaz kalıp, ufak ufak keser bir yerlerden. Uydumuz sonuçta; sahip çıkmalıyız. Belki de elinde kalan tek övünç kaynağı bu.
Deniz-güneş-kum; yakıcı, onun girmediği eve doktor giriyor falan... Güneş'in çocukları, Güneş'in batmadığı imparatorluk, losyon lobileri, bepantenler.. Ay ise yalnızların, demlenmek isteyenlerin 'rakını da aççan', uykusu kaçanların yoldaşı. Ay: Ahmet Kaya-Yakamoz klibi gizli gizli ağlanan, Güneş ise en çok tıklanan piyasa şarkısı. Ay: Tolunay Kafkas'ın Avrupa'da iyi giden ama ligde kötü giden Karabükspor'u; Güneş, Şenol Hoca'nın 1239837 dakikadır gol yemeyen Trabzonspor'u..
"Süper Ay" "Kanlı Ay" gibi PR çalışmaları olunca seviniyorum işte. Güneş, Sezen Aksu ise Ay da Nazan Öncel'dir. Süper Ay'ı görüntülemek deyince eskilerden bir hikaye aklıma geldi. Hem onu alıntılayalım hem de günün anlam ve önemine binaen şarkımızı armağan edelim (ki bu blog Nazan Öncel'e hakkını yıllar önce vermiştir, kaşık-çatal fırlatılmasını göze alarak)
Hayat senin yağmurlarını sevsinler…
Bundan 19 sene önce bugün (4.Temmuz.1995'de) Mete Özgencil ile biz bu klibi çekiyorduk. Bir dostumu aradım,
- Dostum dedim, klip çekiyorum bugün.
+ Ben de geleyim…
- Ne güzel olur.
+ Bir şey lazım mı?
- Varsa, siyah bir şemsiye isterim.
+ Delirdin mi sen Eylül değil, Ekim değil, Temmuz'dayız.
- Olsun sen yine de getir, bulunsun.
Günlük güneşlik bir gündü, İstanbul'u seller götürdü, biz klip çektik, görüntülerde yağmura hazırlıksız yakalanmış insanları da görebilirsiniz…
O gün ben yağmur istedim, Allah gönlüme göre verdi…
Klip, ya da şarkılarımın hikâyelerini anlatmayı pek sevmem, hatta hiç sevmem ama biz buna tarihte bugün diyoruz arkadaşlar…
(Klip H8 kamerayla çekildi, İletişim Fakültesinde amatör kamerayla bir klip çekilebilir diyerek bu videonun üzerine uzun süre ders verildi) Ayıptır söylemesi en iyi klipler arasında başı çeker. Yani eşek yüküyle paralar harcamadan da bu iş pekala olabiliyor demek istiyorum. İçinde küçücük, parlak ve özgün bir fikrin olsun yeter.
Yazar: Refet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder