Çarşamba, Temmuz 10

Ben-Hur


Dünyanın en popüler filmlerinden biri olan Ben-Hur'u acaba kaç kişi izlemiştir? Zira izlemek için önce ciddi bir çaba gerekiyor. Üç  buçuk saatlik bir filmi zamanında sinemada izleyenleri düşünemiyorum.

Ben, Ben-Hur'u izlemeye heveslendiğimde sene 2000 civarıydı. Yani Titanic'in Ben-Hur kadar Oscar (11 tane) aldığı dönemler... O zamanlar internetim ve bilgisayarım olmadığı için, bir gün Ben-Hur'a televizyonda denk gelmiştim. Daha doğrusu yayınlanacağını öğrenmiştim. Fakat akşam o kadar saat televizyonun başında oturmaya yüreğim yetmedi. Daha sonrasında imkanlarım gelişse de üşengeçliğim ağır bastı.

Sonunda bu yıllara kadar geldik. Artık boş vaktim daha fazla, film izleme kondisyonum daha yüksek, olanaklarım daha çok. Bir yandan da filmin Batı değerleri övgüsüyle dolu olduğunu düşündüğümden sıkılacağımı tahmin ediyordum. Boş bir anlatı ile karşılaşmam yüksek ihtimaldi.

Oysa, ilk beş dakikayı izleyince bile ne kadar büyük bir yapımla karşı karşıya olduğumu anladım. Efekte ve teknolojiye dayalı yeni dönem sineması için devede kulaktır belki ama günümüzün 'gerçek' sineması için bile büyük bir emek ve masraf çıktığına eminim. Kostümüyle, figüranıyla hummalı bir çalışma yapılmış. 1959'daki tabloyu düşünemiyorum.

Fakat masraf veya ilgi her şey demek değil. Keza aynı filmin 2016'daki versiyonu belki daha iyi imkanlarla çekildi ama orijinalinin beşte biri kadar yankı görmedi. Yani 1959'daki filmin 'büyük yapım' olması dışında ayrı bir kalitesi var. Filmin başında ve ortasında yer alan beşer dakikalık uvertür ve antrakt bile sıkmaz, çünkü çalan müzik (Miklos Rozsa) bile büyük bir şölendir.

Filmle ilgili tartışılacak çok fazla şey var. Mesela Romalılar, Nazilere çok benzetilmiş. Muhakkak ikisi arasında çok fazla benzerlik var ama savaştan hemen sonra çekilen bir filmde, küçük benzerliklerin bu kadar çok sunulması biraz kafa karıştırdı. Belki de Yahudilerin, savaş sonrası sinemada edindikleri gücün ilk örneklerinden biriydi. Yahudilere zulmeden bir devletin olduğu film, dönemin en büyük ihtiyaçlarından biriydi.

Tabi İkinci Dünya Savaşı filmlerindeki kadar tamamen 'Yahudi-Nazi' çatışması yer almıyor. Hristiyanlık zaten Hz.İsa sahneleriyle sıkça karşımıza geliyor. Filmin arka planında o var. İlginçtir; seyirci olarak Hz.İsa'nın yüzünü görmüyoruz, sesini duymuyoruz. Bu açıdan Çağrı'yı andırıyor. Ayrıca Hz.İsa'nın sahnelerine çok fazla önem gösterildiği kesin. Büyüleyici kamera oyunları var. Tarihe ilgi duyanlar için de ilgi çekici.

Bir de Ben-Hur'a yardım eden bir Arap şeyhi vardır. O zamanlar daha İslamiyet somutluk kazanmamış olsa bile, sanki filmde, 'Üç din iktidara karşı güçlerini birleştirirse kazanır' mesajı verilmeye çalışılmış.

Charlton Heston ve Stephen Boyd muhteşemler. Şeyh rolündeki Hugh Griffith de Oscar kapanlardan. Heston'un kürek mahkumu olduğu zamanlardaki hali büyük karizmadır. Saçlar uzundur ama shem filmin sonrasında hem de hayatının büyük bölümünde kısa saçlıdır. Yazık olmuş...

Yani harika bir filmdir. Zaten o dönem altın çağdır. O zaman en başa dönelim. Titanic 11 Oscar alınca hayatıma giren ve en az Titanic kadar abartılı sandığım Ben Hur 11 Oscar'ı da hak eden bir yapım.

Keşke Titanic'e 11. Oscar verilirken biri çıkıp "Arkadaşlar ayıp olur, en azından 10'da keselim" deseydi. Daha da kötüsü, keşke 2016'da yeniden çekilmeseydi.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

keşke titanic'e 1 tane daha verelim de geçsin deselerdi.