Cumartesi, Temmuz 6

Şampiyonluk Yakın Fotoğrafları Yakın


Yazar: Refet


Kafa kağıdı... Eskilerin bu benzetmelerine hayranım. Şimdi bir sürü 'akil' adam bir araya geliyor ve bir faks makinesine Türkçe isim arıyor ve sonra milletin maskarası olup belge geçiliyor.

Kafa kağıdında yazan doğum yeri kafanızın içinin şekillenmesinde rol oynar mı? Sırf kafa değil tüm azaların, kirpik ucundan tırnağa kadar etki eder. Hele bu coğrafyada.

“Nerelisin?” aslında masum bir small-talk başlatma sorusuydu son 20 yıl öncesine kadar. Sonra şu diyaloglara şahit olmaya başladık:

-Nerelisin?
-X
-Olsun..O da Anadolu sonuçta

-Nerelisin?
-X
-Yananlardan mı? Yakanlardan mı?

GBT’lere 1-0 geride başlamak, askerde ilk tekmil verirken yazıcılığı garantilemek gibi getiri/götürüleri de olmuştur.

“Kesin İzmirli” dediğin kızın “Bilemedin leb...” derken "Baba asker/polis/memur herhalde Çorum değil mi?” deyip 1-0 önde başlamalar gibi..

Hagi ve Sneijder’ın oğlunun doğum yeri İstanbul olması misali...

Beni en çok kütükleri tatil beldesi olanlar şaşırtır. Yukarıda askerlik dedim; askerde tüm İstanbulluları dizilerdeki gibi köşklerde entrikalarla yaşıyor zanneden bir çocuk vardı. Gerçi tüm Kapadokyalıları konakta zannedenler durumu 1-1’e getiriyordu.

Kafa kağıdında Türkiye’nin önde gelen turizm beldelerinden biri yazılıydı. Şu an lahmacun 50 TL’dir lakin o zamanlar durumlar sıkıntılıymış. Köyün 3 geçim kaynağı tütün, balıkçılık ve kahvecilik (1.nesil kıraathane)... Akmasa da damlıyor...

Ailesi tütün işiyle meşgul..O pek sevmemiş. O balıkçı olacakmış, kafaya koymuş. Balığa çıkmadan önce kumsalda (o zaman şezlong yok, varsa bile paralı değildir) top oynarmış (Serhat Akın - Ali Güneş misali teknik gelişir hesabı)... Metin Oktay yazları tatile gelir, su içinde kafa vuruşu çalışır, ondan esinlenip antrenman yaparmış su içinde. Haa bi de sabrı öğrenmiş.

Bir gün bir jip yanaşır, kodaman bir abi buna kart verir ve şehrin 4. bacasız fabrikası olan futbol kulübüne çağırır. Kodaman abi aslında bir doktor. Kulüpte yönetici. Ayrıca “balık” sevdalısı.

Seçmeler iyi geçer ama sene sonu sözleşme imzalanmaz ve geri gönderilir bizim “balıkçı”. Hırs yapar, Serhat Akın misali çalışır kumsalda, şehrin kalesinin içinde gazetelerden kestiği Metin Oktay fotolarına bakarak  domivole çalışır. Bir de yer fıstığı satar.

İl genelinde seçmeler vardır. Bizimki katılır ve tozunu atar sahanın. Orada yöneticiler Manisa’da Arda’yı izleyen Adnan Polat misali “Bu çocuk kim?” derler.

İşler iyi gider. O dönem yerel basın çok güçlüdür. 5 tane yerel gazete vardır. Boy boy resimleri çıkar. Biriktirir tabi. Albüm yapar. Yıldız tabloları, kafa topuna çıkışlar falan..

Bir gün şehre bir film gelmesi gibi, şehre deplasmana oynadığı takımın eski yıldız oyuncusu gelir ve adetten kampı ziyaret eder. (O zamanın Cengiz Ünder’i Altınordu’yu ziyaret ediyor)

Bugün akıllı telefonlardan fotoğraf/video gösterme gibi, o dönemlerde de bu albümler modaydı herhalde. Bu oyuncu tüm topçulara kendi albümünü göstermiş: “Fikri abiniz İstanbul’da hep böle” tadında. Millet -mış gibi yapmış. Erman Toroğlu’nun dediği gibi: “Futbolcu milleti kurnazdır hocam...

Papaz gittikten sonra herkes sallamış arkasından. “İyi adam da kafa açıyor” falan demişler, 'görmemişin oğlu olmuş' yakıştırmaları...

Bizim 'balıkçı' kamp bitip eve dönünce el emeği göz nuru albümlerini balkonda yakmış.

-Sebep?
-Bir gün adımdan bahsedilecekse işlerimle, yaptıklarımla bahsedilsin. Fotoğraf, video, kupür ile desteklemek gerekmesin.

O gün bu gündür evinde ödül/plaket/resim/anı köşesi yokmuş.

Bazen kendimi vizyonsuz ya da eski kafa veya romantik olarak nitelendiriyorum. Ben hocamın yerinde olsam İran’a falan ne gideyim bu saatten sonra. En kötü Altay’ın başına geçip onu çıkarmaya çalışırdım. Gittiği kulüplere fizyoterapisti, antrenörü ile birlikte 'balıkçısını' da götüren Denizli, yine iyi havyar için mi gitti İran’a acaba?



Kafa kağıdı önemlidir dedik ya; bu hikayeye bakarken denk geldi. Deepweb’de hocaya sallayanlar var. Hocamın annesi Selanik, baba Giritli ya.... İsmi de 'Işık' olacakken 10 Kasım’da doğduğu için 'Mustafa' olmuş. Komplo teorileri kurulmuş. Hatta Aziz Nesin ile olan dostluğu için bile “var bir şeyler” denmiş. Şerafettin Elçi’nin kızı ile evlenip boşanması, ilk eşinin Musevi olması, İran polis takımını çalıştırması. Bu sene yine İran’a gitmesi. Yazı yazıldığı sıralarda “Trump, İran’a saldıracak” deniyordu.

Belki yasal mermisiyle bir komiser değil ama bu coğrafyada hep muhbirler “Ali Güneş’i çıkar da, Baliç’i al” tarzı akıl verir, GBT ister.

Hiç yorum yok: