Perşembe, Temmuz 4

Uçurtmayı Vurmasınlar


Bir gece yarısı evde Uçurtmayı Vurmasınlar izleniyor. Belki gece yarısı değildir ama benim için gün sona ermek üzere. Yaz mı kış mı emin değilim. Tüm gün sokakta oyun oynadığım için mi yoksa tüm gün okulda olduğum için mi emin olamadığım bir yorgunluğum var. Evdekiler filmi izliyor. Oscar'a aday olduğu söylüyorlar. Oscar alan filmlerin bazılarını biliyorum, bu sıkıcı gözüken film nasıl aday olmuş ki?

Uçurtmayı Vurmasınlar, berbat 80'lerin başında yazılmış bir kitabın, berbat 90'ların başında çekilmiş bir filmi. Dönemler berbat ama ben o zamanlarda farkında değilim. Belki de o yüzden insanlar bugünlerde 90'lar nostaljisi yapıyorlar. O zaman farkında değillerdi, şimdi de farkında değiller.

Fakat filme berbat demek haddimiz değil. Öyle bir dönemde, öyle yıllarda çekilebilecek film buydu. Türk sinemasının durgunlaştığı, köreldiği bir dönemde çekilmiş ve bir heyecan uyandırmıştı. Bizim evde bile izlenmişti. Bense tamamını 30 yıl sonra izledim.

30 yıl çok değil! Zira filmin yönetmeni Tunç Başaran aynı günlerde, "Politik bir film değildi" açıklamasını yapmıştı. 30 yıl sonra böyle demektense, 30 yıl bekleyip izlemek daha iyidir. Acaba Başaran bunu derken, kitabın yazarı Feride Çiçekoğlu'nu düşünmüş müdür? Mesela yazar yazarken ne düşünmüştür? Peki filmin sınıfını kim belirler; yönetmen mi senarist mi? 

Bu konulara girmeyelim. Açıkçası filmi izlerken, evde izlendiği gecedeki duyguları tekrar hissettim. "Bu mu yani?" diye çok geçirdim içimden. Özellikle ilk 20 dakikada "Bu film bitmez" dedim defalarca. Fakat sonrasında hakkını verdiğini, en azından toparladığını kabul etmek gerekiyor. Karakterler güzel işleniyor, hapishane ortamı iyi tasvir ediliyor.

Fakat ben en çok da Barış'a gıcık oldum. Türk sinemasında bir çocuk oyuncu sorunu olduğu gerçek. Daha da kötüsü politik filmlerde o sorun daha da belirginleşiyor. Bir tek Babam ve Oğlum'daki Ege Tanman'ı ayırırım. O da zaten büyüyerek ilerliyor. Uçurtmayı Vurmasınlar'daki Barış karakterini canlandıran Ozan Bilen ise benzer bir kariyere sahip olamadı.

Barış, sanki filmin mesaj kaygısını duyursun diye baş role konmuş gibi. Sadece soru soruyor. Soru sorarak filmin mesajlarını vermeye çalışıyor. Kitapta da mı böyle acaba? Kitabı okur muyum bilmem ama filmdeki Barış, filmin en rahatsız edici unsuru.

Yine de etkileyici bir filmdir. Oyuncular çok iyidir. Nur Sürer birçok ödül almıştır. Onun dışında birçok kariyerli isim onun yanındadır. Özlem Savaş'a bile rastlarız. 1989'un şartlarında iyi bir filmdir.

Fakat Tunç Başaran'ın açıklaması aklımdan çıkmıyor. Nasıl politik film değil?

Aklımdan çıkmayan başka bir şey daha var. Bu film 2000'lerde devamlı Kanal 7'de gösterilirdi. Hatta Kanal 7'de devamlı bu filmle ilgili haberler yapılırdı. Kimsenin tanımadığı Ozan Bilen'in her yeni filmi bile haber olurdu. Ve hatta Türkiye'nın darbecilerle hesaplaşacağı yıllarda devamlı filmle ilgili haberler yapılırdı. Bir ara gerçek Barış bile ortaya çıkmış, "Anneme işkence yapıldı" demişti. 

Sonrasında ne darbecilerle hesaplaşıldı, ne şartlar değişti, ne de barışla ilgili haberler kaldı. Evet; b ufak... 

Ülke değişti, Kanal 7'nin ilgisi azaldı. Şimdi bunları düşününce gel de anlat; politik film değilmiş. Türkiye'deki tüm filmler politiktir. İsrail'de izlenme rekorları kıran Özcan Deniz filmleri bile...  

Hiç yorum yok: