Film izlemeyi seviyorum. Zaten bu blog'da az biraz zaman geçiren herkes bunu fark etmiştir. Sinefil olduğumu iddia edemem ama diğer yandan hiç seçici olmadığımı da kabul edebilirim. Çok defa kötü filmler izledim. Bazen bilmeyerek denk geldim, bazen de zaman geçirmek için bile isteye...
Tolga Çevik'in 2016'da oynadığı ve sanırım şu ana kadar son filmi olarak gözüken Sen Benim Her Şeyimsin ikinci kategoriden. Ayvalık-Bodrum arası bir otobüs yolculuğunda ön koltukta otururken biraz Ege manzarasına biraz da filme baktım. Başka alternatifim yoktu, önümde uzun bir yol vardı ve hiç rahatsız olmadan izledim.
O şartlar altında zamanı değerlendirmenin iyi yollarından biriydi. Zaten kaliteli bir filmin de otobüs yolculuğuna denk gelmesini istemezdim. Şimdi mesela bir Ahlat Ağacı, Söke otogarına girerken izlenmezdi zaten.
Bu arada yerli sinemada bazı figürler benim için otobüslerle eşleşmiştir. Çakallarla Dans serisinin ilk iki filmin yolculuklarda izlemiştim mesela. Tolga Çevik'in bir diğer filmi Patron Mutlu Son İstiyor da otobüste karşıma gelmişti. Hatta ben buraya onun hakkında da bir yazı yazdığımı hatırlıyordum ama yazıyı bulamadım.
Neyse; Sen Benim Her Şeyimsin hakkında kurulacak cümleler az çok bunlardan ibaret. Zira yukarıda adı geçenlerin standartına bile yaklaşamıyor. Filmi izlemekten rahatsız olmadım ama başka zamanda çok sıkılırdım. Tolga Çevik o kadar güldürmüyor. Cengiz Bozkurt yandan bir omuz atıyor ama yetmiyor. Çevik'in kızı ve Cem Yılmaz'ın yeğeni Tuna Çevik'i de ilk kez izledik. Kendisinden Maradona'nın damadı Agüero performansı bekliyoruz ilerleyen senelerde ama henüz değil.
İzlerken tam bir "Kore filmi uyarlaması" tadı aldım. Zaten Meksika uyarlamasıymış. Uyarlama olması bizim izin önemli değil. Mesela benzer konulu Garip de Chaplin'den uyarlanmıştı ama hepimiz çok sevmiştik. Fakat Sen Benim Her Şeyimsin'i o kadar sevemedik...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder