Cuma, Haziran 10

Before Midnight



Before Sunrise ilham vericiydi. Sadece o dönem değil, seneler sonra bile filmi izleyen gençlere ışık tutacak bir film. Bir başyapıt olmayabilir ama eğer böyle bir kavram varsa kesinlikle bir başucu filmi...

Before Sunset, ilki kadar hareketlendirici bir film değildi. Ama güzel bir nostaljiydi. Kendi çapında bir romantizmi vardı. Hoşlukları vardı. Eğer böyle bir kavram varsa kesinlikle 'çıtırlık' bir film. 

Before Midnight, serinin en son geleni, en zayıf olanı ama en karamsar olanı belki de. Fakat kim için karamsar?  Bizim için değil.

Jesse ve Celine iki farklı karakter. Fakat yine de ortak özellikleri var. Aynı hayatın, aynı kaygıların insanları. Tamam, hayatın bir evresinde birbirleriyle çatışıyorlar ama aynı bohem sınıfın ve aynı ekonomik gücün temsilcileri. Celine sanatçı bir ailede doğmuştu yanlış hatırlamıyorsam. Jesse de yazar olmuştu. İkisi gençken bunlar bize batmıyordu. Onlara da batmıyordu. Hayalleri ve enerjileri vardı. Bizim de! Ama şimdi dert oldu. Onlara da bize de!

Bir Yunan adasında, muhteşem bir atmosferde, arkadaşlarıyla beraberken bir masada yemek yerken yaydıkları negatif enerji bizi korkutacak cinstendi. O yemek sahnesinde, korkarak 'Acaba ne zaman kavga çıkacak' diye beklemeye başladım. Birileri masayı terk etmeli ve arka arkaya dramlar başlamalıydı. Çünkü o kavga oraya doğru gidiyordu. Onlar da haklı kendilerine göre ama bizim baktığımız yerden ne büyük şımarıklık? O masada, o adada insan sevdiğiyle niye tartışır?

Birçok korku filminde bile bu kadar gerilmedim. O ortamı yakalamış insanların, bu ortamı bozabilecek bir tartışmaya girmeye hevesli olmaları üzücü. Bizden uzak şeyler. Anlayamadığmız durumlar ve kaygılar. O sahnede kavga çıkmadı ama daha sonrasında film bu çatışmalar üzerine kuruldu. Tamam, orta yaş insanları bu tarz çatışmalara daha çok giriyordur. Biz daha o evreye gelmedik. Ama olsun. Bir ilişkiyi sallandıracak husumet yoktu sanki. En azından bizim için.

Bazı sahnelerin çok uzun tutulması bilerek mi düşünüldü emin değilim. Diğer iki filmde de uzun sahneler vardı ama bu sefer heyecan verici, coşku dolu diyaloglar yoktu. İnsan izlerken, "hadi bitsin bu sahne" diyor. Belki de izlediğimiz ilişkinin tıkanmışlıklarını bize hissettirmeye çalıştılar. Umarım öyledir.

Filmin sonundaki, "Eğer gerçek aşkı istiyorsan işte bu o. Bu gerçek hayat. Mükemmel değil ama gerçek" cümlesi akılda kalan tek unsur belki de. Başka zaman katılacağım bir cümleydi ama biz Before Sunrise sayesinde çok farklı bir şey görmüştük. Haliyle bir tebessüm ve hayal kırıklığı oldu. Genç ve güzel kızları Avrupa'da trenden indiren ve birçok üniversite öğrencisinin Interrail - Erasmus yaptırmasına vesile olan Jesse, ne hale gelmiş? Neler diyor bize? Ama belki de üçlü serinin böyle ilerlemesi de, o kişilik değişimlerini göstermesi de ayrı bir güzelliktir.

Yine de genel anlamda, Yunanistan'daki masada oturamayan biri olarak; bunlar bizim derdimiz değil diyorum.

Yine de bu serinin bizdeki yeri ayrı. Dördüncüsü, beşincisi bile çekilse izlenecek, kaçarı yok. Allah ikisine uzun ömürler versin yeter. Ethan Hawke'ın 45 yaşına gelmiş olması yeteri kadar düşündürücü zaten...

Hiç yorum yok: