2-3 sene önce İstanbul Üniversitesi'nin uzaktan eğitim programı başlamıştı. Açıköğretim'in farklı versiyonu. Acayip gaza gelmiştim. İçimizde kalan ukteleri doldurabilecektim.
"Oysa ben senden neler neler isterdim" diyen Onur Akın gibi saldırmıştım kayıtlarına. Ne hayallerim vardı. Part-time bir iş bulurdum. Geri kalan zamanları ise Eski İstanbul'da geçirirdim.
Derslerin tümüne girerdim. 10 numara ortamım , 4.99 ortalamam olurdu.
Erasmus'a gelmiş bir kızla da evlenirdim.
Bölüm mü? Tabi ki "s o s y o l o j i "
Uyanır uyanmaz başlıyoruz etrafı gözlemlemeye. Kendinden, ailenden, komşundan, bakkalından, otobüste yer verdiğin yaşlından, ağzı sarımsak - teri çemen kokan gül benizli kızlarından, boş istanbulkart seslerinden, "ben sizin yerinize basarım isterseniz" deyip kıkırdayan ergenlerinden...
Ama tabi her şey gibi o da kursağımızda kaldı. "Senin beklediğin gibi değil" diye hevesimizi kırdılar . "Yedirmezler" dediler, ilk turda elediler bizi.
Ama bu ülke işte bu ülke , her dakika değişen gündemiyle biz "atanamayan amatör sosyologlara" bir imkan sağlıyor. Hobi olarak devam ediyoruz.
Konu: İstanbul'un fethi kutlamaları...
Bu haftaki ödevimiz. Farzet ki Amatör Sosyoloji 4 dersinde haftalık ödevimiz bu olmuş. "Hayallerde yaşayan ibine" olarak bağırsa da hayat tribünleri, cevabı gözlemlerimizle ve yaşanmışlıklarımızla veriyoruz.
90'ların en yoğun günleri. Ali Sami Yen ya da İnönü'de olurdu bu kutlamalar. Anadolu Gençlik Derneği organize ederdi . Refah Partisi ( ki 3 senede 1 ismi değişirdi) ve Erbakan Hoca konuşma yapardı. Karadan gemiler yürütülürdü falan. "Çimleri mafettiler" di o zaman ki mottomuz, kimi arkadaşlar "daha iyi olum adamlar hacı-hoca, okurlar üflerler uğurlu gelir" derdi. Hatta Daum'lu şampiyonluğu da ona bağlayanlar olduydu.
Semtten deli gibi beyaz Kartal giderdi kutlamalara. Çoluk çocuk. Genelde ötekileştirilmiş abilerimizin arabalarıydı bunlar. Güzel insanlardı. Cuma'larda , kandillerde , teravilerde buluşurduk. Bu kadar zıt kutuplar değildik.
Beyaz sakallı amcalar Nubar Terziyan temsili, pala bıyıklı dayılar Hulusi Kentmen temsili olarak gezerlerdi. Kurban'da getirilen kavurmalar olurdu, pide kuyruklarında "aman okuyun bak, napın yapın" nasihatleri "askerlik anılarına" karışırdı susamlı susamlı.
Hepsi ticaretle uğraşırdı köşesinden, altın bilezikli tayfadandı. Pazardan dönerken meyve getirme, bisiklet lastiğine hava basınca para almama, mikasa top hediye etme gibi mülteci sevapları olurdu ara sıra...
Sonra yıllar geçti , sermaye el değiştirdi. Mahallede top sahibinin el değiştirmesi gibi... Artık emekli astsubay yönetici "keserim topunuzu" demiyor mesela. "Bırakın çocuklar oynasın , zaten oynayacak alan mı bıraktınız" deyip destek çıkıyor Sözcü gazetesini okurken.
Enes ile Sümeyye Nur ise sokağa çıkmıyor , Playstation'da evde, akşam ezanından sonra ise AVM'ye gidilecek. Ama ne garip hepsi Acun'da birleşiyor.
Bazen kendime kızıyorum. Ne güzel işte, dönüşüyor kent. Artık 1.kat patlıcan kızarttığı zaman , 4.kat duymuyor. Ki canı çeker diye ufakta olsa çıkarılırdı.
Gerçi kimse patlıcan da kızartmıyor. Haberler kimi zaman "Sinsi kolestrol yapan patlıcana dikkat!!" haberleri yapıyor, kimse yemiyor, "Canan Hoca'dan nikotin deposu patlıcan uyarısı" gibi gündeme (!) dair uyarılar yapıyor. Ona göre şekilleniyor hayatımız.
Biz ilk nerede kutuplaştık diye soruyorum kendime. Bankamatik ve cep telefonu şifrelerinde! 1453 yapanlar milliyetçi , 1881/1923 yapanlar ulusalcı , 1234 yapanlar liberal...
Merkez sağ aslında Bodrum gibi...48 idi zamanında Muğla'nın bir ilçesi idi, şimdi Bodrum'un ilçesi Muğla oldu neredeyse.
Resim manidar..Bunları hatırlattı napim...
Yazan: Refet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder