The Fighter proje aşamasındayken çok fazla aksilikle karşılaşmış. Mesela yönetmen koltuğunda oturması planlanan Darren Aronofsky (yine de yapımcılardan biri) çekimlere kısa bir süre kala vazgeçmek zorunda kalmış. Başrol için bir çok isme teklif gitmiş ama çoğu kabul etmemiş. Brad Pitt ve Matt Damon bu isimlerden bazıları. Hatta Eminem'e bile teklif gitmiş. Fakat sonrasında tercih edilen isim Christian Bale olmuş. İyi ki de olmuş. Zira oluşturulan kadroya rağmen ortaya pek de iyi bir film çıkmamış. Fakat oyunculuk performansları ve müzikler filmi izlenir hale getirmiş.
Filmin hem yapımcısı hem de başrolü Mark Wahlberg, projenin gerçekleşmesi için çok uğraşmış. Micky Vard ve Dicky Eklund adlı iki boksör kardeşin gerçek hikayesini anlatan 2010 yapımı film sadece 33 günde çekilmiş. Gerçi ondan önce çok uzun bir hazırlık süreci var. Aksaklıklar, ertelemeler derken ortaya bir film çıkarmışlar ama çok da hoşnut kaldığımızı söyleyemeyiz.
Oyuncu kadrosuna saygımız sonsuz. Bale son 10 yılda kalitesini çok daha fazla kanıtladı ama bu filmde en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü kazanarak 2010'lara giriş yapması önemliydi. Onun adına bir kilometre taşı diyebiliriz. O yıllar tam da Bale'in kilo alıp vermelerinin zirve yatığı dönemlerdi. Bu film için de kilolarını bırakmıştı. Bir uyuşturucu bağımlısını canlandırdığı için 30 kilo verdi. Sonrası ise resital...
Bale'e eşlik eden oyuncuların da hakkını verelim. Tek Oscar Bale'e ait değil. Yardımcı kadın oyuncu ödülü de bu filme; Melissa Leo'ya gidiyor. Leo filmde annelerini canlandırdığı Bale'den 11, Wahlberg'den 14 yaş büyük olsa da bu farkı hissettirmiyor.
Mark Wahlberg'in daha iyi performansları olsa da, durgun ve soğuk yapısıyla, hayatı boyunca ipleri eline alamayan ve birey olamayan Micky karakterine uygun kaçıyor. Amy Adams da yeteneğini ortaya koyanlardan. Fakat onun doğru bir tercih olmadığını düşünüyorum. Adams güzel bir kadın. Ama çok güzel değil. Sevimli, şirin, hoş bir kadın. Bu roldeki karakter ise ona uygun değil gibi. Biraz agresif, biraz pis konuşan, belki daha seksi bir 'alt mahalle' figürüne Adams çok temiz kaçmış gibi. Gerçi canlandırdığı gerçek Charlene, onun kısa şortlu ve dekolteli giyim tarzını pek beğenmemiş. Gerçekte öyle giyinmiyormuş. Fakat Adams'ın bize gösterdiği karakter öyle birisiydi ve aslında Adams da öyle bir imaja sahip değildi. Yine de filme katkısı inkar edilemez.
Tüm bu iyi oyunculara ve performanslara rağmen film çok etkili izler bırakmıyor. Bir boksörün ve onun abisi olan eski boksörün öyküsünü anlatan filmde çok fazla boks sahnesi bekliyorduk. Oysa boks ve ringler işin arka planı olarak kalmış. Filmin adının The Fighter olması bu konuda bizi daha çok heveslendirmişti ama hevesimiz kursaklarda kaldı. Yine de film isminin doğru tercih olduğunu kabul ediyorum. Çünkü film boyunca bir kavga izliyoruz. Hayat kavgası...
Bu 'hayat kavgası' zaten boks filmlerinin klişesidir. Diğer boks filmleriyle çok fazla ortak noktası var. Yine yırtmaya çalışan bir karakter, boksla kendi yolunu çizmeye çalışıyor. Biraz Rocky gibi başlıyor yani. Fakat bu sefer kahramanımıza en büyük engelleri ailesi çıkarıyor, ona en sert yumrukları yolluyor. Bu açıdan baktığımız zaman, bir sene sonra vizyona giren ve nedense daha çok beğenilen Warrior'dan çok daha iyi olduğunu söylemek lazım. Fakat popüler film listelerinde onun gölgesinde kalıyor. Bunun en büyük nedeni büyük ihtimalle ringe çok fazla inilmemesi. Üstelik inildiğinde de oyuncularımız bu konuda bekleneni veremiyor. Warrior ise basit hikayesini, bolca yumruklu sahnelerle süslemişti.
The Fighter başka bir yola giriyor. Açıkçası güzel bir yoldan gidiyor ama türevlerinin sıkça kullandığı o yolda tökezlemesi ve yeni bir şey söylememesi eksiği oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder