Her dönem, bir süre sonra kendini anlatmaya başlar. Daha doğrusu onu anlatacak olanlar, yani o dönemi yaşayanlar, bir süre sonra ortaya çıkar ve işe koyulur. Bu anlatı anılardan ve hafızada kalanlardan beslenir. Ne kadar doğru olduğu tartışılır. Objektif olması mümkün değildir. Fakat 'doğru' olmaması gerçek olmadığı anlamına gelmez. Çünkü herkes kendi gerçeğini yaşamıştır ve onu anlatıyordur.
Ben çocukken 70'ler anlatısı çok popülerdı. Sonra bir anda 80'ler ortaya çıktı. O kısmı daha net hatırlıyorum. 80'ler gecesi etkinlikleri, 80'ler modası, 80'lerin hatıraları... Şimdi sıra bize geçti. Biz artık 90'ları anlatıyoruz. Ya da onu anlatanları dinliyoruz. Çünkü sinemada, televizyonda, popüler kültürün yaygınlaşmasına olanak sağlayan her alanda artık o dönemin çocukları var. Onlar üretiyor, onlar hatırlatıyor, onlar anlatıyor.
Birçok komedi filminde gördüğümüz ve beğendiğimiz Jonah Hill de 1983 doğumlu. 2018 yapımı filminin adı da Mid 90's. Aslında film adı bence yanlış seçilmiş. Zira biz bile yazıya başlarken dönem vurgusunu kullandık. Filmden beklentimiz bu yönde ilerliyor. İsmin getirdiği vaat ortada, fragman da ondan geri kalmıyor.
Fakat filmi 90'larla sınırlandırmak haksızlık olur. Bu bir belgesel değil. O nedenle beklediğimiz film çıkmıyor. Esasında bu açıdan sevindirici. Ucuz bir 90'lar anlatısına daha maruz kalmak istemezdim. Öte yandan beklentimizin dışında olan bir başka sevindirici özellik de var.
Hill'in oyunculuğunu düşününce aklımıza gelen film de değil bu! Bu ne bir övgü ne bir yergi. Zira Hill'in komedi filmleri fena değildir. Fakat 21 Jump veya The Watch'ta gördüğümüz adamın filminin bu kadar sakin ilerlemesi, mizahını derine saklaması ve biraz da melankoli barındırması çok ilginç ve sevindirici. Hatta takdir edilesi. Bir ilk film için oldukça başarılı. Üstelik hemen hemen tüm oyuncuların amatör olduğunu düşününce çıkan iş muazzam. Hadi bir övgü daha; film 85 dakika. Süre ne alaka? Demek ki derdini anlatmak için 135 dakikalara gerek yokmuş. Senaryoyu kendin yazıyorsun, filmi kendi çekiyorsun, genç oyuncularla çalışıyorsun ve 85 dakikada işini hallediyorsun. Harika..
Sanırım ki Hill kendi hikayesini istediği gibi anlatabilmiş. Bu filmi çekmek istemiş ve tam olarak bunu hazırlamış. Onun hoşuna gitmiş. Bir röportajında This is England'dan esinlendiğini söylüyor ki, bizi şaşırtmıyor. Bekar annenin 'abilerle' takılan çocuğu Stevie biraz daha saf, biraz daha uysal. Fakat yine de başını dertlere sokmakta Shaun'dan geri kalmıyor. Zaten aslında bu bir 90'lar belgeseli değil, ergenlik arifesindeki bir çocuğun hayatı keşfetme hikayesi.
Shaun'un İngiltere'si ne kadar politikse, Stevie'nin Claifornia'sı bir o kadar apolitik. Bu bizim için bir sorun değil. Zaten 90'lar biraz da böyle. O yüzden öykü, zaman ve mekanla bir bağlantı içine girebiliyor. Üstelik slogan sözler ve sınıflar arası çatışmalar belirgin olmasa da politik bir alt metin de mevcut. Yakalamak zor değil.
Bol bol kaykay görüyoruz (ana caddenin ortasından yokuş aşağı indikleri sahne çok huzur vericiydi), küfürlü konuşma duyuyoruz, hatta esrar kokusunu bile hissediyoruz. Grubun has adamı Ray bizim de has adamımız oluyor. Stevie ile ilişkisi bizi duygulandırıyor. Böyle 'kabadayı' çocukların altından yufka yürek çıkınca çok mutlu oluyorum.
İzleyici olarak biz memnun kalıyoruz. Kötü bir film yok karşımızda. Eksikler tabi ki var. Daha doğrusu alıştığımız tarzın dışında olması biraz zorlayabilir. Mesela bir olay yok! Film sadece anlatıyor. Bir gelişmeyi, bir olayı anlatmıyor. Sanki bir mahalleye kamera koymuş gibi. Kaykay yapanlar, kavga edenler, içenler, takılanlar... Bu kadar..
Çok iyi bir araya gelmiş karakterler var. Çok iyi bir görsellik var. Güneşli California günleri sağolsun. Açılarımız çok iyi. Müziklerimiz zaten şahane. Kendini daha fragmandan belli ediyor. Bu arada Scorpions'un çok sevdiğim White Dove şarkısının aslında Macarca olduğunu bu film sayesinde öğrendim, şaşırdım ve sevindim. Tıpkı beklediğimin dışında bir film bulmam gidi.
Şaşırdım ve sevindim. Özeti bu...
Yahu zaten benim sevmediğim gençlik filmi yok ki...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder