Fakat dönemin başbakanının da dediği gibi "Bu özel değil genel, genel..."
Her ne kadar dönemin başbakanı, bahsettiği olayı (Deniz Baykal) genel sıfatına sokarken bir 'ahlaksızlık' olarak yorumlamış ve bunu halkın üzerine servis ederken işin tamamen uçkur kısmına odaklanmış olsa da biz aynı yoldan gitmeyeceğiz. Biz de bir genel ahlaksızlığı kabul ediyoruz ama bunun iki kadın ve iki erkek arasında yaşananlardan dolayı olduğunu düşünmüyoruz. Bu onların kendi bileceği iş. Bu problemle kendileri yaşayacaklar zaten.
Her daim bireyselleşmenin öneminden bahsederken ve bireysel kararlar alarak hayatlarına yön vermiş insanları iyi örnekler olarak gösterirken; bireysel kararlar alarak hayatlarına devam eden insanların karşısına bu bağlamda çıkmamız mümkün olamaz.
Fakat işin "genel" bir kısmı var ve onu da atlamamız mümkün değil. Eğer siz bir kanaat önderi olarak yıllardır her Allah'ın günü topluma bir çizgi çizmeye çalıştıysanız, çizginin dışına çıktığınızda başınıza geleceklere katlanmak zorunda kalırsınız.
İnsanlar eşleriyle anlaşamayabilir. Başka ilişkiler yaşarken başka insanlara aşık olabilirler. Hayatlarında kaos ve karmaşa olabilir, duygusal gelgitler yaşayabilirler. Bence de olmaması gerekir. En güzeli yıllarca sürecek uzun bir ilişkidir. Fakat bunu düşünüyorum ve düşlüyorum diye; kesin olarak bu modeli yaşayacağımı iddia edemem. O iddiada bulunsam bile ve tamamen öyle bir hayat yaşasam bile, her insanın böyle yaşaması gerektiğini de söyleyemem. Bunu kendime had göremem.
İnsanların nasıl yaşaması gerektiğini söyleme haddini kendinde bulan Hilal Kaplan ise olayın ortaya çıkmasıyla birlikte ilerleyen günlerde feminizmin 'özgür kadın' ilkesine sarılarak kendini savunacaktır ama bu savunmayı yaparken "Ailenin Adı Yok Ama Neden Feminist Değilim" adlı bir kitabın yazarı olarak çok sakil duracaktır. Olduramayacaktır. Aslında o kitapta yer alan ve devamlı topluma buyurduğu fikirlerini de bir türlü olduramamıştı. Çokça temelsiz, biraz eksikti. Fakat bir şekilde, vasatlığın tahakkümünün damga vurduğu yıllarda, bir de üzerine Fetullahçılar sahneden çekilince, boşluğu doldurdu, yürüdü gitti ve zamanla önümüze bir kanaat önderi olarak düştü.
Gündemdeki her konu hakkında yorum yaparken en çok "aile, kadın, toplum yaşamı, ahlak" gibi kavramlara sığındı. Zira başka bir sözü olamazdı. Olsa da sonunu getiremezdi. Türkiye'nin ne yazık ki en çok okunan gazetelerinden birinden halka seslenmesini, üzerine devletin kanalından hatırı sayılı miktarda maaş almasını sağlayacak bir yeterliliği yoktu. Fakat muhafazakar topluma, muhafazakar bir kadın olarak seslenmek için "aile ve kadın" demekten, anti feminizm propogandası yapmaktan başka bir yolu yoktu. İnönü Savaşları'nın İsmet İnönü'nün soyadından geldiğini sanan, Covid olduğunda burnuna tereyağı süren birine göre oldukça iddialı bir konuma yükselmişti. Bunu da ancak kadına ve aileye biçtiği rollerle sürdürebilirdi.
Netflix'in boşanmalarını arttırdığını, İstanbul Sözleşmesini'nin aile mefhumunu yok ettiğini iddia ederek; AKP övgüleri dışında da başka sözü olmayan biri olarak bu noktalara kadar gelmişti. Şimdi böyle bir insan için bir empati oluşturmak; onun özel hayatına saygıyı gözetmek mümkün mü? Zira bu olay bir Caner Erkin - Asena olayı değil ki! Hilal Kaplan bir topçu değil, bir popçu değil. Hatta gazeteci olması da onu bir zorunlu hayata hapsetmezdi. Fakat senelerce insanlara anlattığı modelin dışına çıktıysa, konu artık başka bir yere evrilir.
Toplumsal hayata dair fikirlerini ve karanlık ideolojilerini halka empoze ederken; kendisi yalılarda başbakan indirmenin dışında zaman zaman evlenip boşanıyormuş. Bu gayet mümkün. Fakat diğer tarafa ise yoksul halkın kadınları, istemedikleri hayatları yaşamak zorundaydı. Zira onları için çizilen çizgilerin dışına çıkan herhangi bir 'aksi' davranış, ufacık bir isyan, bir başkaldırı (mesela kentsel bir yaşam sürmek) Hilal Kaplan gibilerin şekillendirdiği modele, devamında devlete ve dine zarar demekti. Vatan hainliğine, topluma nifak sokmaya kadar giden bir adım olarak adlandırılabilirdi sıkı sıkıya bağlı toplumsal ilişkilerde...
Haliyle böyle çelişkiler mevcutken; şimdi 'özel hayat" diyerek hiç sesimizi çıkaramayacağız mı?
Toplumun diğer kesiminde yer alan ve feminizm kavramının sahibi olduğunu iddia eden Düzkan ailesinin Ayşe olanı aksini düşünüyor. O da feminizmi kendi "yalı"sında kurgularken, yine hem steril, hem de bir o kadar buyurgan ve tartışmaya kapalı bir söz söyle şansına erişmişti. Fakat o da beklemediği bir tepki aldı. Sonunda da çareyi Twitter'ını kilitlemekte buldu. Zira toplum artık her nereden gelirse gelsin, bir baskılanma istemiyor. Yukarıdan bir buyruk, bir yol çizici görmek istemiyor.
Tabi ki meselemiz Düzkan değil. Biz yine Hilal Kaplan'da kalacağız. Fakat bazı boş empatilerin romantizmlerin sırası olmadığını vurgulamadan geçemezdik.
Ayşe Hanım bize "Siz de şu an ahlakçı geçiniyorsunuz" derken, bizim bahsettiğimiz ahlaki sorumluluğun yaşanan ilişkiler olmadığı ortada. Dini kullanarak topluma model biçen, tarikat ağlarına düşmüş kız çocuklarında sorun görmeyen, İstanbul Sözleşmesi'ni topluma bir suç unsuru gibi anlatan birine karşı tabi ki ahlaki sorumluluk yükleyeceğiz. Yaşatmadığı hayatı yaşama riyasına girmek; illegal bir durum değil. Suç değil, cezası yok. Fakat ahlaki olarak olması gereken şudur: Sözünden dönmüş bir kanaat önderinin, kendi gerçeğiyle hesaplaşmak.
Skandal patlamadan saatler önce Hilal Kaplan'ın hesabından bir seçim reklamı paylaşıldı.
Bir cafe'de üniversiteli üç genç otururlar. Bunlardan biri göbeği açık, dar pantolonlu bir kız. Karşısında da iki tane şaşkın delikanlı. Biraz sonra bu şaşkın delikanlıları; "ikon" Merve'nin cazibesinden uzaklaştıracak dürüst, duruşu olan, yerli ve milli, Churchill'e tuz-limon-soda diyen ve o yüzden Merve'nin yargılayıcı bakışlarına maruz kalacak mağdur AKif girecek ortama...
Aslında zaten vurgulamak istenen belli. Boş hayaller peşinde olan seküler bir kızın yanında mı olacaksınız, ona boyun eğen şaşkınlara mı katılacaksınız, yoksa onun sansürüne uğramayan Akif mi olacaksınız? Tamam; şimdi bu başarısız videonun analizini yapmayacağız. Kız tavlamak için ne yapacağını şaşıran AKP'li nesil onların problemi. Zaten AKP'nin seçim stratejileri ne zaman özel yetiştirilmiş Fetullahçı kadrolardan çıkıp da çapı düşük Pelikancılara geçti; işte o zaman partinin oy oranı da düşmeye başladı. Kendileri çeksinler, düşünsünler; bizi bağlamaz...
Bu başka bir konu ama bizim konumuzla da bağlantısı var: Bu insanların hepsi; yani videodaki AKif de gazetedeki Hilal de; "ikon Merve"yi kıskanıyorlar aslında. Onun, kendi hayatını yaşamasından rahatsızlar. Merve saf olabilir, çok zeki olmayabilir, yetersiz olabilir. Bunların hepsi insani durumlardır. Fakat belli düşüncelere sahip olması, bunu dile getirmesi, ona göre yaşaması ve en önemlisi "bireyselleşebilmesi" (mesela tek başına tatile gitmek isteyip, ailesi ile yaptığı tatilde sıkılması); sıkı örülmüş ağlarla yaşantısına devam eden, o yaşantıyı sorgulamaktansa karşı tarafın bireyselliğine ket vurmayı düşleyen karşı tarafın kompleksini hoplatan en önemli unsurdur. O kompleks yüzünden hem Merve'nin hayat tarzını kısıtlamaya çalışırlar hem de onu itibarsızlaştırmaya, küçümsemeye uğraşırlar. Uğraştılar. Başardılar da... Kaplan ve türevlerinin engin siyasi bilgisi değildi onları buraya taşıyan, tam olarak bu kompleksti.
Sonra takke düştü işte. O yalıların içinde aslında Merve gibi yaşayarak, özendikleri hayatların benzerine girdiler. Bunu da her gün yazılarıyla buluşan, TRT'de kendilerini izleyen toplumdan sakladılar. O toplumun özellikle kızları iki göz odalı evlerin duvarlarına sıkışmışken, onlar dilediklerini yaşamaya muktedir oldular. Üstelik hem dilediklerini hem de yaşadıklarını sakladılar.
Gerçi zaman zaman saklamadılar bile. Tam benzer bir konu olmasa da; Covid zamanı bir yandan devletin verdiği ilaçları halkın kullanmasını tembihlerken, devletin ne kadar güçlü, basiretli, problem çözücü olduğunu anlatırken, iktidara övgü şelaleleri dizerken, ilaçlara karşı bir sorgulama getirenleri kıskanç, devlet düşmanı ve hatta terörist olarak yaftalarken (mesela TTB), kendileri o ilaçları kullanmadıklarını "tıbbi bir tavsiye değildir" şerhi ile anlatıyorlardı. Yani yoksullara, sıradan vatandaşlara bir dayatma sunup başka bir hayat yaşamak yalı tayfası için yeni bir durum değildi.
İnsanlara Netflix'i kötüleyen ama Netflix dizilerine taş çıkaran senaryolara imza atan; hükmettikleri gençler evlerinde Yalı Çapkını izlemek dışında bir sosyal eğlence bulamazken, başbakan devirdikleri yalılarda eşlerini aldatarak ilişkilere girenler; basit bir "aman ahlakçılık yapmayın", "aman özel hayata mücadele etmeyin" düsturuyla halının altına süpürülmemli. Bu, yapılacak en büyük yanlışlardan biri olur.
Çünkü biliyoruz ki, bugüne kadar süpürüldükleri tüm halılardan çıkarak, üzerimizde ahlak satmaya da fikir kusmaya da devam ettiler. Hatta belki de bu halı alından çıkma işini hızlandırmak için; tek olayı sekuler-şehirli görüntüsüyle AKP övgüsü yapmak olan Büşra'ya hızlıca "Siz sokaklarda kucak kucağa otururken sorun yok, biz boşanınca mı mesele oldu. Çok kötüsünüz ve anlamıyorsunuz" içerikli bir video hazırlatırlar
Aslında topluma çizdiğiniz yaşantının dışına çıkmakta da sorun yok. İnsan 70 sene boyunca aynı ilkelere sarılıp yaşayamaz ya! İlla bazen fire verir. Kimse sınanmadığı günahın da masumu değildir.
Ama eğer topluma çizdiğiniz yaşantının dışına çıktıysanız, artık kanaat önderi olarak ortalıkta gezinemezsiniz. Zaten gereğinden fazla zapt ettiniz köşeleri, ekranları.... Artık kenara çekilme vakti..
1 yorum:
chp'nin kankası devalılar ergenekon ve balyoz diyor zerre kadar utanmadan. iyi ki akşener'in iyi partisinde 3-5 kişi var da cevap veriyor bunlara.
Yorum Gönder