Pazar, Mayıs 28

Yargı


Bir insan aynı hataya kaç kere düşer?

Kendi kendime sözler veriyorum bazen. Mesela "artık dizi izlemeyeceğim" diyorum, zira son yıllarda izlediğim nadir diziler beni sinirlendirmişti. Sonra "eğer bir dizi izleyeceksem, en azından tamamen final yapmadan izlemeyeceğim" diyorum. Çünkü bazen diziler güzel başlıyor, sarıyor, izliyorum ama sonra senaryo sarpa sarıyor. Ve bunu da en çok reyting kaygılı yerli diziler gerçekleştirdiği için en sonunda "En azından yerli bir diziyi tamamen final yapmadan izlemeyeceğim" diyorum.

Zaten son 15 yılda sevdiğim iki tane yerli dizi oldu; biri Ezel, diğeri Şubat. İkisini de televizyon yayınlarından yıllar sonra izledim. Çok iyi geri dönüşler ve tavsiyeler alınca, sarpa sarmadan sonlanınca ve tadında bırakınca...

Fakat yine de kendime verdiğim sözleri tutmamaya devam ettim.

2021 yılının sonbaharında, bir gece bomboş bir şekilde zapping yaparken Yargı'nın ilk bölümünün tekrar yayına gelmiştim. "Evet" diyordum "Doğdu güneşim"... Bu sefer ki farklıydı galiba.

Babası baş komiser olan dürüst bir savcının (Ilgaz Kaya / Kaan Urgancıoğlu) kardeşi bir cinayete karıştığı gerekçesiyle tutuklanır. Savcımız o sırada tanıştığı hırslı bir avukattan (Ceylin Erguvan / Pınar Deniz) yardım ister. Avukat bunu zoraki de olsa kabul eder. Ne var ki bir süre sonra olaydaki maktulün avukat kızın kardeşi olduğu anlaşılır. Yani avukat, kardeşinin katilini savunacak pozisyona gelir.

Tabi ki o işin öyle olmadığı birkaç bölüm sonra anlaşılacaktır. Fakat zaten bizim için kimin suçlu olup olmadığı öneli değildir. Akıcı bir olay olsun, karakterler "kusursuz" ve "tamamen iyi" olmasın, çatışmalar yaşansın, bir de dizinin ismiyle orantılı olarak biraz kriminal süslerle macera dozu verilsin... İsteğimiz buydu.

Ve açıkçası ilk sezonda bu taleplerimiz standart üstü bir seviyede karşılık buldu. Tabi eksikleri ve eksileri vardı. Bizi sinir eden detaylardan, bizi sinir eden karakterlerden kurtulamadık. Mesela Erguvan ailesinin, avukat Ceylin dahil, gerizekalıkları sinir katsayımızı arşa çıkardı. Toksik bir ailenin toksik kızı Ceylin'in ve ailesinin işgüzarlıkları bir süre sonra bizi boğmaya başladı.

Mesela, anne karakteri (Gül) evin babasını gaza getirip savcının kardeşi Çınar'ın ölümüne teşebbüs etti. Sonrasında su testisi, su yolunda kırılınca; yani öldürmeye giden baba ölünce, suçlu Çınar oldu. Ceylin'in sinir krizlerini izlemek zorunda kaldı. Gül karakteri zaten başa bela. Dizinin adı Yargı'ydı ama isim "Ceylin Erguvan'ın salaklıkları" olsa daha gerçekçi olurdu.

Tabi bunları her zaman her yerde kolay değil aslında. Zira Ceylin Erguvan, güçlü bir kadın avukatı oynuyor. Ortamlarda Ceylin'i eleştirmek, cumhuriyet kadınını sindirmek ve hatta AKP'li olmakla bile eş değer tutulabilir hale geliyordu. Fakat kural dışılığı sınır tanımayan, en yakınlarına yalan söylemeyi adet haline getiren, yalanı ortaya çıkınca da  çeşitli bahanelerle üste çıkmaya çalışan ("Gerçek kötülerle mücadele ediyorum, bana her şey mübah" veya "hangimiz kusurusuz ki" vs.) birine karşı durmak boynumuzun borcudur.

Üstelik bu karakteri popülist ama içi boş açıklamalarıyla hayatımıza giren Pınar Deniz oynayınca; tüm bu paragraftaki analizlerin gücü ikiyle çarpılmış oluyor.

Tabi Pınar Deniz ve Kaan Urgancıoğlu tercihleri bence çok yerindeydi. Zira dizi yola çıkış aşamasında kısıtlı sayıda seyirci çekebilirdi. Senaryo ilgi çekiciydi ama sadece bizler için. Prime time'da üstelik pazar günü yayınlanacak bir dizi için çok riskliydi. İşte tam bu aşamada ergen kuşağın Aşk 101 ile sevdiği ikiliyi başrole koymak dizinin geleceğini kurtarmıştı. Doğru adımdı.

Fakat bu sefer de en başta bahsettiğim sorun ortaya çıktı. Dizi reyting rekorları kırıp tüm evlerde izlenmeye başlayınca, senaryo ekibinin Türkiye ortalamasının taleplerini dikkate alan (mesela Twitter ve Youtube yorumları) dokunuşlarını görmeye başladık. Mesela oyunculuk dersi veren Uğur Polat'ın karakteri Yekta Tilmen (kendisi kötü bir karakter) seyircinin tefe koyduğu biri olunca daha da kötü çizildi. Bu arada Ceylin ile Yekta arasında keskin farklar olmadığını iddia edemezdik. Seyirci Ceylin'i ve daha doğrusu Ilcey çiftini sevmişti ve onlara zeval gelmesini istemiyordu. O yüzden onlar iyi tarafta, kötülerle savaşan cılkı çıkan bir ilişki olarak önümüzdeydi. Yekta da neden kötü olduğunu belirtmeye gerek duymadan hobi olarak kötülük yapan sıradan bir kötü gibiydi.

Yine de birinci sezon bir şekilde kıyıya yanaşmıştı. İkinci sezonu izlemeye başladığımızda da yine heyecanlandık.

Yeni karakterler diziye dahil olmuştu ve bunlar hakkında çok fazla bilgimiz yoktu. Ayrıca bir kuyu mezarlığı ile açılan sezonun yeni bir gizemli konusu oluşmuştu. Ara iyi gelmiş gibiydi. Tekrar raya oturacak gibiydi.

Fakat olmadı. O karakterlerin çoğunun beklediğimiz kadar büyük gizemleri yokmuş. Dizi sektöründe en sevmediğim iştir bu. Bir merak unsuru yaratılır, o merak unsurunun altı üstü her yeri defalarca çizilir, adeta göze sokulur, sonra bir anda aslında onun çok da önemli olmadığı ortaya çıkar. Kısacası seyirciyle dalga geçilir.

Zaten çok ilginç başlayan ve çok da karizmatik bir yeni karakteri (Burak/ Samet Kaan Kuyucu) barındıran o dönem bir anda sona erdi. Sezon içinde yeni sezon başlarken bu sefer ortalık karıştı.

Dizinin esas yıldızlarından biri olan savcı Pars karakterini canlandıran Mehmet  Yılmaz Ak, diziden ayrılmaya karar verdi. Neler olduğunu bilmiyoruz. Tam da 6 Şubat depremleri zamanıydı. Diziye zaten ara verilmişti. Yeni bölümler çekilmiyordu. O günlerde en kritik karakterlerden biri diziden ayrıldı. Tabi ki senaristler için zorlayıcı bir durum olduğunu kabul etmek gerek. Olayın aslını da hiç öğrenemedik. Umarız çok sevdiğimiz ve beğendiğimiz bu oyuncunun biraz da seyirciye de ayıp ettiği kararının arkasında en azından dizinin gittiği yönü beğenmemesi yatıyordur. Zira o zaman kendisine tüm kalbimizle hak verebiliriz.

Ayrılığın ardından senarist Sema Ergenekon; klasik Türk dizi kılişelerine sığınarak son 2 ayı geçirdi. Deprem sonrası psikolojimizin iyice bozulduğu zamanlarda, bize bol bol ölümler, dramlar, trajediler yağdırdı. Dizi artık izlenemez bir boyuttaydı.

Yine de benim için son nokta Parla karakterinin Serdar'ı öldürmesinden sonra yargılandığı mahkemede oldu. Yargı dizisi genel hatlarıyla gizlenen muhalif bir dizi diyebiliriz. Yani bir duruşu var ama onu çok yüksek perdeden söylememeye dikkat ediyor. Mesela ikinci sezonda gelen yeni baş komiser, tanıdık isimlerin ortalaması gibi ama çok net bir figür değil. Ya da ara sıra kadın cinayetleri gibi toplumsal olaylara göndermelerde bulunuyor. İşte böyle bir dizide Parla'nın beraat ediş şekli skandaldı.

Şöyle ki; Parla ve arkadaşları suçlu Serdar'ı yakalayıp adalete teslim etmeye çalışırken Serdar onları silahıyla rehin alır. O sırada bir boğuşma olur ve Serdar Parla'nın darbesiyle ölür. Mahkemede onu savunan Yargı çetesi, şunu söyler özetle: "Serdar linç sonucu öldü, o yüzden ona öldürücü darbenin kimin vurduğu belli değil. Haliyle Parla suçlanamaz!"

Şu anda bir cumhurbaşkanı adayının başkentte linç edildiği, toplumsal öfkenin sosyal hayatta tavan yaptığı, herkesin birilerini sıkıştırdığı, göçmenlerin tehditler altında olduğu bir ülkede yaşarken, reyting rekorları kıran bir dizinin mesajı bu mu olmalıydı? Oysa mesela Parla meşru müdafaadan dolayı da yırtabilirdi. Hiç oralara girmeden, alengirli bir iş yapalım diyerek topluma bu kadar kötü mesaj vermek, sonra da muhalifliğin ekmeğini yemek saçmalığın dik alasıydı. 

Bu arada ilk sezon biterken alengirli başka bir iş daha yapmışlardı. Gelecekten bir kesit göstermişlerdi. İkinci sezon da o gelecekteki kesitin yanlış hatırlamıyorsam 6 ay öncesinden başlamıştı. Yani aslında ikinci sezonun sonunu, ilk sezondan vermişlerdi. Fakat ikinci sezonda yol 50 kere değişti. O sonu bağlamak için de saçma sapan anlatılara girildi. Kısacası dizi çığırından çıktı.

Yine de ikinci sezonu da tamamladık. Neyse ki hazirana kadar beklemeden, mayıs ayında finali yaptılar. Beni bir aylık zulümden kurtardılar. Üçüncü sezonu da izlemeyeceğim. Normalde bir diziyi, tamamen sona ermeden bırakmazdım. Fakat Yargı için bu ezberimi yıkabilirim. Madem araya tatil girdi, o zaman çekilmenin tam vakti....

Oyuncular ve karakterler

Ilgaz karakterini oynayan Kaan Urgancıoğlu'nu her zaman takdir etmişimdir. Burada da fena değildi. Yine de Kara Sevda'daki Emir Kozcuoğlu seviyesine çıkamadı. Belki orada kötü oyuncuların arasında parlamıştır Burada iyi oyuncuların arasında standart gözükmüştür. Yine de yolu açık olsun, hakkımız helaldir. Pınar Deniz'e ise fena kuruldum. Mehmet Yılmaz Ak, diziyi izleme nedenimdi. Daha önce birkaç dizine denk gelmiştim ama binbir surat bir adam olduğu için ilk başta onun kim olduğunu çıkaramadım.  Sonrasında da çok iyi bir Pars  çizdi. Kesinlikle özel bir oyuncu.

Hüseyin Avni Danyal ortalardan pek görünmeyeli yaşlanmış. Onu uzun bir zaman sonra, görünce mutlu oldum. Erguvan ailesinin tüm bireyleri sinir bozucuydu. Çınar karakteri de Kaya ailesinin çürük yumurtası ve gerizekalısıydı. Fakat yine de onu canlandıran Arda Aranat'ın başarılı bir iş çıkardığını düşünüyorum. Büyük ihtimal o da bu kadar gerizekalı birini gerçeğe yaklaştırmak için bu kadar çabalamak zorunda kalmak istemezdi.

Eren Komiser rolüyle popüler olan ve birçok alanda görmeye başladığımız Uğur Kaya'yı ilk bölümlerde gerçek hayatta da polis memuru olan biri sandım. Ayrıca onun 35 yaşlarında olduğunu düşünüyordum. Oysa ne polismiş ne de o kadar gençmiş. Genç gösteriyormuş, oyuncuymuş ve 50 yaşındaymış. Sema Ergenekon'un eşi olması sebebiyle biraz torpili olabilir ama şansını iyi kullandı. Sanırım üçüncü sezonda dizi onun üzerinden ilerleyecek; ki bunu hak ediyor.

İlk sezonun gizemli ve heyecanlı havasına muhteşem oyunculuğuyla ve o gizemli havayı veren yeteneğiyle (ses tonu, mimikleri, hareketleri) büyük katkı sağlayan Nergis Öztürk'ün adını anmamak olmaz. Sadece 20 bölümde yer alması dizinin şanssızlığı oldu. Çok önde bir karakter değildi ama sanki dizideki düşüş de onun ayrılığı ile başladı. Onun boşluğunu senaryoda Şükran Ovalı doldurmaya çalıştı. Savcı Pars'a yakın duran bir yargı mensubu olarak o girdi diziye ama kesinlikle aynı etkiyi yaratamadı. İyi oyuncu ve ince hesapları olan bir yargı mensubu kontenjanı ise son olarak Serdar Orçin'in canlandırdığı Özcan karakterine geldi Üçüncü sezonda biraz üzerine gidilirse diziye biraz can katabilir. 

Genç oyuncular arasında açık ara en iyisi Tuğçe'yi canlandıran Merve Ateş'ti. Kendisini yıllar önce Masum'da izlemiştik ve sinir olmuştuk. Sinir olmamız gereken bir karakteri oynamıştı ama bunu başarıyla mi gerçekleştirdi yoksa kendisi gerçekten öyle bir insan mıydı emin olamadık. Ondan önce de çok daha ufakken yazık olan dizilerden Beş Kardeş'te görmüştük ama o zaman dikkat çekecek boyutta değildi. Yargı'da kalitesini ispat etti. Çok iyi bir eğitim aldığı belli. Henüz 18 yaşında; herhalde ileride Türk dizi, TV ve sinema sektörüne damga vuracaktır.

Fakat özel paragraf ayırmamız gereken iki kişi var ki onları sona sakladım. Biri Merdan karakterini canlandıran Cezmi Baskın. Bir adam nasıl hem taksici Osman Aga hem de eski ağır abilerden Merdan Dede olabilir.  Yıllar yıllar önce hayatımıza İbrikçi olarak girdi, o günden bu güne tipi hiç değişmedi, ama birbirinden farklı onlarca rolün hepsinin altından kalktı. Muazzam biri...

Uğur Polat ise, Baskın kadar baskın değildi ekranda. Sık görmedik. Bir zamanlar genç kızların sevgilisi olacak bir karizmayla ara ara çıkıyordu. Şimdi 60'larına gelmiş. Fakat o nasıl bir enerji? Dizinin en muhteşem karakteri ve en muhteşem oyuncusu. Ne yazık ki Türk izleyicisinin bariz bir şekilde iyi-kötü görme isteğinden dolayı senaristlerin çok fazla karikatürize ettiğini düşünüyorum. Oysa elde böyle bir oyuncu varken, karakterin biraz daha derinine inebilirdi. Neyse ki son birkaç bölümde karanlık taraftan diğer tarafa geçer gibi oldu. Sanırım üçüncü sezona da damga vuracak. 

Bu arada üçüncü sezonu kurtaracak ve bizim ilgimizi çekecek hamleyi de açıklıyorum. Ceylin'in içindeki fesatlığın, yalancılığının, saygısızlığın, kural tanımazlığının bir sonucu olmalı ve "kötü" tarafa geçmesi. Yekta Tilmen'in "iyi" olup olmaması önemli değil ama bir antikahramana dönüşürse dizi alev alır. Tabi ki olmayacağını biliyoruz ama bu da bir umut işte...

Sonuç olarak maalesef düzene yenilen bir dizimiz daha elinde. Bu iş böyle işte... Kimileri duruşunu bozmuyor reyting alamıyor, kimileri de güzel başlayıp reyting sevdasına kapılıyor ama salça oluyor.

Büyük konuşmak gibi olmasın ama uzun bir süre yerli dizilere kapalıyız...


Hiç yorum yok: