Cuma, Mayıs 26

İnadına Göztepe


Üniversite yıllarımız, futbol yayıncılığın zirve dönemlerine denk gelmişti. Bunun iki nedeni olduğunu düşünüyorum. Birisi Radikal Futbol ve onun kendisinden daha uzun süren rüzgarı, diğeri de İletişim Yayınları'nın bu işe gönül vermesiyle doğan çabalar.

O dönem ardı ardında kitaplar çıkıyordu İletişim'den. En önemlisi de sadece dışarıdan çevrilen kitaplarla sınırlı değildi. Kendimize ait içerikler de üretmeye çalışıyorlardı. Dahası, zaman zaman, Sultanahmet'teki binalarında paneller düzenleyip yazarları, futbol üzerine kafa yoran insanları getirip bizim gibi hevesli gençlerle buluşturuyorlardı. Sanırım perşembe günleriydi, Beyazıt'tan çıkıp oraya giderdik. Öğleden sonra dersimiz yoksa bile, panel nedeniyle oralarda zamanın geçmesini beklerdik. Hiçbir bekleyişten ve gidişten de pişman olmamıştık.

İşte o dönemin ürünlerinden biriydi İnadına Göztepe. O yıllarda Göztepe enteresan bir dönemden geçiyordu. Her duyguyu kısa süre içinde yaşamıştı. 

Uzun süre Süper Lig'den uzak kalmıştı. 18 sene yoktu. Ondan önce çok güçlü bir takım olduğu anlatılıyordu. O kadar güçlü bir kulübün, 18 sene en üst ligden uzak kalması bana ilginç geliyordu. Ve derhal Süper Lig'e dönmesini temenni ediyordum çocuk aklımla. 1999'da Hasan Çelik-Ceyhun Erişli kadroyla play-off'tan .çıkmışlardı. Fakat kalıcı olamadılar. Düştüler. Bir daha çıktılar. Sonra yine düştüler. Bir sezon Süper Lig'de iyi de bir performans sergilerdiler ama bir türlü olmadılar. İki üç kere zenginleştiler, defalarca battılar. Bu kadar gelgit (med cezir de olabilir) sonrasında artık "demek ki o kadar da güçlü bir camia değilmiş" diye düşünmeye başlamıştım.

İnadına Göztepe o son düşüşün ardından yazılmıştı ki (2006), sonrasında Göztepe'yi daha kötü günler bekleyecekti.

Neyse ne, biz kitaba dönelim. Bu girizgahı o dönemlere duyduğum özlem nedeniyle yazdım. Haliyle o dönemin ürünlerine dair negatif cümleleri kısıtlı tutmak istiyorum. Piyasaya çıktıktan 17 sene sonra okuduğum bu kitap beni doyurmamış, tatmin etmemiş olabilir. Fakat o dönemde içerik üretmenin ne kadar zor olduğunu biliyorum. Hatta içerik üretmek diye bir kavram dahi yoktu. Ya bir gazete çıkarabilirdiniz, ya da kitap basabilirdiniz. Belki amatörce fanzinler de olabilirdi, ki biz onu da denedik. Onun dışında bir alan bulmak zordu. O alanda da satış kaygısı ve geleneksel kalıpların dışına çıkmak (futbol kitabı basmak) oldukça zordu.

Haliyle Tanıl Bora'dan Halit Kıvanç'a birçok ismi buluşturup onlara sadece bir kulüp (Göztepe) hakkında yazılar yazdırmak kolay iş değildi. Çoğu yazıyı beğenmesem de, ortaya çıkan iş bir kulüp hakkında (iüstelik bu kulüp İstanbullu değil) derli toplu bir kitap oluşturabilme amacına hizmet etmiş.

Bir belgesel veya tarihi anlatan kitap değil. Fakat bir kulübün tüm değerlerini ve özelliklerini barındıyor. Tarihi de var, geleceği de, bugünü (yani o günü) de... Taraftarı da var, gazetecisi de, uzaktan seveni de, rakibi de... Haliyle "Göztepe" kavramının en net tarifi oluyor kitap; üstelik içinde birden fazla kişinin kendi tarifi olmasına rağmen.

Keşke benzerleri daha çok olabilseydi. Bundan sonra da olacağını sanmıyorum. Çünkü artık yazan insanların daha cesur olamayacağını seziyorum. Bir kulüp hakkında kalem oynatmak kolay iş değil. Eğer alıcısı o kulübün taraftarıysa, ona kendi hislerinizi ve düşüncelerini anlatamazsınız artık. Onların duymak ve okumak istediği cümleler geçer akçedir. Böylece heyecan verici yazılar, ufuk açıcı fikirler falan artık bizler için hayal ürünü...

Son olarak yazılar arasında sıralama yapmak istemiyorum ama Tanıl Bora ve Yiğiter Uluğ'un yazılarını beğendiğimi belirtmeden geçemeyeceğim. Göztepe muhabiri Sinan Genç'in anıları da hoşuma gitti. 

Hiç yorum yok: