psv etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
psv etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazartesi, Eylül 19

Bir Garip Şampiyonluk Hikayesi

Garip istatistikleri ve onlardan doğan hikayeleri seviyoruz.

Mesela, çok az maç kazanarak bir şekilde şampiyon olan takımlar iyi bir örnektir. Özellikle Dünya Kupası gibi az maçın olduğu turnuvalarda çok çıkar... En bilindik örnek, Euro 2016'daki Portekiz'in berabere kala kala şampiyon olmasıdır.

O zaman şimdi yine tarihten bir yaprağı açalım. 1987-88 sezonunu Galatasaraylılar, şampiyon takımı yenerek elendikleri Şampiyon Kulüpler Kupası ile hatırlar. Şampiyon olacak takım PSV Eindhoven'dır. Hollanda ekibi, turnuva boyunca sadece tek bir maçta yenilmiştir. O da Ali Sami Yen Stadı'nda oynanan rövanş maçıdır.

3-0'lık ilk maçın ardından 2-0'ı yakalayan Galatasaray, turu geçememiş ama bir sezon sonraki Xamax efsanesinin provasını yapmıştır. Normal olarak; kısa sürn 1987-88 turnuvasının hafızamızdaki yeri bu anıyla sınırlı kalmıştır.

Fakat bir de işin PSV tarafı var. Tamam, onlar sadece bir kez yenildi ve o da Galatasaray'a karşıydı ama turnuva boyunca da sadece üç kere kazanabildiler. 

Toplam dokuz maç oynadı PSV. Galatasaray'ı yenerek başladı, yenilerek devam etti. Sonrasında da Rapid Wien'i iki maçta da yendiler. Fakat bu kadar! 

Sonraki tur; Bordeux. İki maç berabere. 1-1 ve 0-0. Deplasmanda atılan bir gol (Wim Kieft) turu getiriyor.

Yarı final. Yine aynı skorlar, yine deplasman golü kurtarıyor. Üstelik rakip bu sefer Real Madrid. Hugo Sanchez'in golüne, Edward Linskens cevap veriyor. Rövanşta kaleyi kapatınca gerisi geliyor.

Finale geçiyoruz. Stuttgart'ta tek maç üzerinden oynanıyor. Rakip Benfica. Zaten adamların üzerinde Bela Guttmann'ın laneti var. Burada da penaltılarla bir kez daha kaybediyorlar. Yani PSV kazanıyor.

Acayip bir durum. Teknik direktör tandık bir isim; Guus Hiddink. Zaten garantici ve pragmatik bir adamdır. O sezon sayesinde de kariyeri gaza basıyor. Gerçi arada bir Fenerbahçe tökezlemesi var ama olsun.

Bu arada Benfica'nın o sezondaki hikayesi de bu yazıya uygun bir konu. Toplam dokuz maç yapıyorlar. Bu maçların sekizinde (final dahil) gol yemiyorlar. Sadece çeyrek final rövanşında Anderlecht'e 1-0 mağlup oluyorlar. Fakat ilk maçı 2-0 kazandıkları için yola devam ediyorlar.

Sonuç olarak; sadece üç maç kazanan, sadece tek gol yiyenin elinden kupayı alıyor.

Pazartesi, Nisan 4

Haydi Roma, Saldır Marsilya

UEFA'nın Konferans Ligi gibi bir organizasyona ihtiyacı var mıydı emin değilim. Temel düşünce, Avrupa Ligi'nin kalitesini yükseltmekti. Kalite de rekabet seviyesinin yükselmesiyle oluşur. Bunun için de takım sayısını azaltmak, daha doğrusu aradaki makası kapatmak önemli bir adımdır.

O nedenle Avrupa Ligi'ndeki takım sayısını azaltmayı planlayınca, ortada kalan takımlara yeni bir turnuva imkanı verildi. Mantıklı olabilir. Ben olsam; Kupa Galipleri Kupası'nı yeniden alevlendirirdim. Avrupa Ligi'ne katılacak takımlar lig sıralamasından gelsin; kupalardan gelen takımlar ayrı bir turnuva oynasın. Böylece yerel kupalara verilen önem daha da artardı.

Fakat büyüklerimiz Konferans Ligi'ne karar vermiş. Hayırlısı olsun. Sonuçta bu da bir Inter-Toto Kupası değil. Takvimiyle, kulüpleriyle biraz daha ciddiye alınacak bir organizasyon. Oysa ilk sezonunda Türkiye'de pek rağbet görmedi. Trabzonspor erken elendi; elendiğine sevindi. Fenerbahçe Avrupa Ligi'nde üçüncü olduğunda evine dönecekti normalde, bu sezon Konferans Ligi'ne kaldı diye karalar bağladı. Bugünlerde lig yarışında olan takımlar Konferans Ligi'ne kalmamak için dua ediyor neredeyse. Her sene yarı finaller oynayan bir ülke için, bir Avrupa Kupası'nı angarya olarak görmek anlaşılır tabi!

Türkiye toplumu olarak rekabete girmeyi sevmiyoruz. Bir yerde sportif bir organizasyon varsa ve maddi geliri veya şatafatı yoksa oradan kaçınmak istiyoruz. Türkiye Kupası'nı sevmiyoruz, Konferans Ligi'ni beğenmiyoruz, Uluslar Ligi'ne burun kıvırıyoruz, İtalya ile oynanacak hazırlık maçına ek mesai gözüyle bakıyoruz, ligde şampiyonluğu bile bazen transfer yarışlarına yem ediyoruz. Fakat diğer yandan da en kafa takımların olduğu yerlerde olmak istiyoruz. Sahaya çıkmadan nasıl olacaksa...

Yine de Konferans Ligi özelinde bu beğenmeme durumunun haklılık payı da var. Sonuçta yeni bir turnuva. Bir prestiji yok. Biz kupayı değil prestiji severiz. Burada öyle bir durum yok. Jose Mourinho, Brandan Rodgers gibi futbol insanları sezon içinde organizasyonu eleşirdi. Bizim de onlardan farkımız olmadığına göre, Konferans Ligi'ne sırt dönme hakkını elimizde bulundurabiliriz.

Bu tip organizasyonların değer kazanması için, prestijli bir tarih oluşturması lazım. Şimdi geliyoruz esas noktaya.

Normalde her zaman başaltı takımların, sürprizlerin şampiyonluk hikayelerini yazmasını isteriz. Konferans Ligi'nde de son sekiz takıma baktığımızda bu tip örnekler karşımıza çıkıyor. Slavia Prag, Bodo Glimt, PAOK gibi takımlar müzelerine bir Avrupa Kupası ekleme şansına çok yakınlar.

Fakat benim gönlümden geçen bu sefer biraz daha farklı. Bu kupanın değer kazanması, rekabetin artması, ilginin çoğalması gerek. Özellikle Türkiye'de bakışın değişmesi önemli. Hollanda'nın şu anda iki takımla puan topladığını görünce, Konferans Ligi bizim için çok daha değerli hale gelebilir.

Bu ilginin artması ise ancak şaşalı takımların kupayı kazanması ile gerçekleşir. Mesele önümüzdeki sezon başlamadan önce "Bodo'nun şampiyon olduğu turnuva, çok da ciddiye almamak lazım" diyenleri duyar gibiyim. Bunun önüne geçmek lazım.

O nedenle Roma, Marsilya, Leicester gibi takımların bu turnuvayı kazanması; hatta 3-4 sene boyunca fire vermemesi gerekiyor. PSV ve Feyenoord'a da tavım ama ilk tercihlerim olmaz. Fakat Bodo, PAOK ve Slavia gibi takımların şampiyonluğu, bizim gibi ülkelerin organizasyonu küçümsemesine yol açar.

O nedenle; saldır Roma, saldır Marsilya...

Çarşamba, Temmuz 28

Makas


Galatasaray, PSV ile Avurpa kupalarında daha önce üç kez eşleşti. Bu dördüncü eşleşme...

İlki 1980'lerin sonundaydı. O sezon PSV, Avrupa Kupası kazandı. İkincisi 2000'lerin başındaydı. Galatasaray, UEFA Kupası'nı kazandıktan hemen sonraydı. Üçüncüsü 2000'lerin ortasında, dördüncüsü de 2020'lerin başında...

Dört ayrı dönemde, dört ayrı Galatasaray ve PSV vardı. Galatasaray hiç bir zaman PSV'yi Hollanda'da yenemedi. Yine yenememesi normal. Şaşılacak bir durum değil. PSV ise İstanbul'da sadece bir kere kazanabildi. 1988'de Avrupa şampiyonu olurken tek yenilgisini Galatasaray'dan aldı mesela. Belki yine kazanamaz. Buna da kimse şaşırmaz. 

Hollanda, milli takımlar düzeyinde ne kadar farklı bir noktada olsa da kulüpler düzeyinde en azından son 30 yılda Türkiye ile denk kalmış. Bazen biri daha iyi olmuş, bazen diğeri. Rol model Ajax bile birkaç sene önce Avrupa Ligi gruplarında Fenerbahçe'yi yenemiyordu mesela. Ertesinde Avrupa'da finaller oynamayı başardı gerçi ama olsun.

Fakat şu an tablo çok kötü. PSV - Galatasaray maçı bunu net gösterdi. 5-1'lik skor önemli değil. O da bazı maçlarda oluşabilecek futbol işlerinden biri. Fakat önümüzde skordan daha fazlası var artık.

Başta Fatih Terim olmak üzere birçok teknik direktörümüz ve spor insanımız  bu son dönemde sık sık "Makas açıldı" deyimini kullandı. Bu makasın bir tarafı, daha çok Real Madrid, PSG, Manchester United, Juventus gibi rakipler için kullanıyor.

Onlar aldı yürüdü, zenginleşti, arayı aştı. Biz ise o kadar hızlı büyüyemedik. Çünkü  ekonomik  sorunlarımız vardı. Olmasa bile, onlar kadar güçlü değildik.

Peki. Kabul. Ama PSV ile makas neden bu kadar açıldı? Hollanda ile makas neden bu kadar açıldı? Türkiye takımları Avrupa arenasında bu kadar amaçsız kalırken, Çek takımı Slavia Prag nasıl devlere kafa tutuyor. Hırvatistan'dan Dinamo Zagreb nasıl çıkıyor? Sırbistan'dan Kızılyıldız, Şampiyonlar Ligi'nde Liverpool'a nasıl kök söktürüyor? Onların makası açılmıyor mu?

Teşhisleri doğru koymak gerek. Temmuz ayında amaçsız bir Avrupa Kupası maçı oynamak razı gelinecek bir durum değil. Bunu sadece 5 büyük ligin sermaye sahibi kulüpleriyle açıklayamayız. Önce toplumsal olarak bir kabulde buluşmamız lazım.

Geriliyoruz. UEFA sıralamasında da geriliyoruz. Yani somut bir veri de var elimizde. Sadece beş lig ilerlemiyor. İskoçya, Avusturya, Ukrayna önümüzde. Kıbrıs Rum Kesimi, Danimarka hemen arkamızda. Herkes ilerliyor, Türkiye geriliyor. Makasın bir tarafı bile değiliz, kestiği ipiz artık.

Çözümler sıralanıyor. Herkes isteğine uygun reçeteler yazıyor. Fakat buna henüz sıra var. Önce teşhis koymak gerekiyor. Önce sorunu bulmak gerekiyor. Sorun çözmek bir sonraki adım. 

Bunun için de İngiltere'ye, İtalya'ya, Almanya'ya bakmak yerine Hollanda'ya, Hırvatistan'a, İskoçya'ya bakmak gerek... Önce kafayı yukarıya kaldırmaktan vazgeçmemiz lazım. Önce kendi seviyemizi görmeliyiz.

Bu akşamki maç da biraz bu açıdan merak uyandırıcı. İngiltere'den, İspanya'dan geçtik; acaba Hollanda takımı ile öyle veya böyle başa baş oynama ihtimalimiz var mı? Büyük ihtimalle yoktur. O nedenle yalanı bir kuş güneşi gibi umutlandırmasın ve fotoğrafı net çeksin.

Cuma, Şubat 24

18 Ayda Dağılan Takım




- Geçen sezonun ağustos ayında Anfield'da Trabzon'un oynadığı futbol. Artık yok.

- Geçen sezonun ağustos ayında Anfield'da oynayan Trabzon'a tüm Türkiye'nin duyduğu sempati. Artık yok.

- Geçen sezonun ağustos ayında Anfield'da oynayan Trabzon'un kalesini koruyan Onur Kıvrak'ın Avrupa'yı hayran bıraktıran oyunu ve fiziği. Artık yok.

- 1.5 senede Trazonspor çok değişti. Şenol Güneş'i severiz, Ersun Yanal'ı sevmeyiz. Ama hak vermek lazım. 1.5 sene önceki takım Ersun Yanal'ın takımı, bu takım Şenol Güneş'in takımı.

- Şenol Güneş stoper istemiş midir? İsteyip de yönetim almadıysa bu yönetimin ayıbı.

- PSV'yi iki maçta da yenebilecek takım, karşısında dağılmayacak savunma yok Türkiye'de.

- Philips Arena'da 3 Karşıyakalı: Olcan, Aykut, Onur Kıvrak.

- Burak 3 gün içinde; frikikten, kafayla ve Avrupa Kupası'nda gol attı. Saldıracak argüman kalmadı.

- Jebrin vardı ne oldu ona?

- Uğur Önver çok kötü maç anlattı.

- Hollanda televizyonunun göstermediği Trabzonspor tribünü için; tıks

- 35 dakikada 3 gol yiyen Türk takımının hocası yabancı bir teknik direktör olsaydı, spikerimiz "x ne yapsın" demezdi, diyemezdi...

Cuma, Nisan 8

Çok Kolay Oldu


- Ben en çekişmeli eşleşme bu olur sanıyordum, Benfica rahat geçti.

- Benfica kadrosu iyi, skor da göz alıcı. Ama bence yine de daha iyi top oynayabilecek bir potansiyelleri var.

- O stad ne güzeldir be kardeşim.

- Biz burada gece 22.05 maçı olunca ağlıyorduk, bazıları aynı saatte güneşin batışıyla maça başlıyor. Dünyanın küçük bir bölgesinde yaşayanlar çok şanslı. (Akdeniz havzası)

- Coentrao'nun tipi Hakan Balta'nın sarışını değil mi?

- PSV'nin golü Zekeriya Alp

- Jardel diye bir adam var, Portekiz'de oynuyor 2 senede 2 gol atabilmiş. Olacak şey değil.

- 3 Büyükler'de Gaitan kadar kötü orta yapan bir topçu olsa o maçı zor tamamlardı.

- Aimar'ı seviyoruz. Bizim kuşağın gördüğü ilk genç yetenklerden.

- Saviola'da ise eksik bir şeyler vardı sanki.

- Dzsudzsak, topu alıp gidiyor sürekli. Gerçekten iyi oyuncu olduğu için mi bu şımarıklığı yapıyor, yoksa takım çok kötü olduğu için sorumluluk almaya mı çalıştı?

- Osman Bakkal.

- Rommedahl-Kezman ile ilgili bir şey yazıp dünkü PSV'ye bağlayacaktım, unuttum.

- Star rövanş gününde bu maçı vermesin bence. Braga - Kiev inşallah, maşallah.