UEFA'nın Konferans Ligi gibi bir organizasyona ihtiyacı var mıydı emin değilim. Temel düşünce, Avrupa Ligi'nin kalitesini yükseltmekti. Kalite de rekabet seviyesinin yükselmesiyle oluşur. Bunun için de takım sayısını azaltmak, daha doğrusu aradaki makası kapatmak önemli bir adımdır.
O nedenle Avrupa Ligi'ndeki takım sayısını azaltmayı planlayınca, ortada kalan takımlara yeni bir turnuva imkanı verildi. Mantıklı olabilir. Ben olsam; Kupa Galipleri Kupası'nı yeniden alevlendirirdim. Avrupa Ligi'ne katılacak takımlar lig sıralamasından gelsin; kupalardan gelen takımlar ayrı bir turnuva oynasın. Böylece yerel kupalara verilen önem daha da artardı.
Fakat büyüklerimiz Konferans Ligi'ne karar vermiş. Hayırlısı olsun. Sonuçta bu da bir Inter-Toto Kupası değil. Takvimiyle, kulüpleriyle biraz daha ciddiye alınacak bir organizasyon. Oysa ilk sezonunda Türkiye'de pek rağbet görmedi. Trabzonspor erken elendi; elendiğine sevindi. Fenerbahçe Avrupa Ligi'nde üçüncü olduğunda evine dönecekti normalde, bu sezon Konferans Ligi'ne kaldı diye karalar bağladı. Bugünlerde lig yarışında olan takımlar Konferans Ligi'ne kalmamak için dua ediyor neredeyse. Her sene yarı finaller oynayan bir ülke için, bir Avrupa Kupası'nı angarya olarak görmek anlaşılır tabi!
Türkiye toplumu olarak rekabete girmeyi sevmiyoruz. Bir yerde sportif bir organizasyon varsa ve maddi geliri veya şatafatı yoksa oradan kaçınmak istiyoruz. Türkiye Kupası'nı sevmiyoruz, Konferans Ligi'ni beğenmiyoruz, Uluslar Ligi'ne burun kıvırıyoruz, İtalya ile oynanacak hazırlık maçına ek mesai gözüyle bakıyoruz, ligde şampiyonluğu bile bazen transfer yarışlarına yem ediyoruz. Fakat diğer yandan da en kafa takımların olduğu yerlerde olmak istiyoruz. Sahaya çıkmadan nasıl olacaksa...
Yine de Konferans Ligi özelinde bu beğenmeme durumunun haklılık payı da var. Sonuçta yeni bir turnuva. Bir prestiji yok. Biz kupayı değil prestiji severiz. Burada öyle bir durum yok. Jose Mourinho, Brandan Rodgers gibi futbol insanları sezon içinde organizasyonu eleşirdi. Bizim de onlardan farkımız olmadığına göre, Konferans Ligi'ne sırt dönme hakkını elimizde bulundurabiliriz.
Bu tip organizasyonların değer kazanması için, prestijli bir tarih oluşturması lazım. Şimdi geliyoruz esas noktaya.
Normalde her zaman başaltı takımların, sürprizlerin şampiyonluk hikayelerini yazmasını isteriz. Konferans Ligi'nde de son sekiz takıma baktığımızda bu tip örnekler karşımıza çıkıyor. Slavia Prag, Bodo Glimt, PAOK gibi takımlar müzelerine bir Avrupa Kupası ekleme şansına çok yakınlar.
Fakat benim gönlümden geçen bu sefer biraz daha farklı. Bu kupanın değer kazanması, rekabetin artması, ilginin çoğalması gerek. Özellikle Türkiye'de bakışın değişmesi önemli. Hollanda'nın şu anda iki takımla puan topladığını görünce, Konferans Ligi bizim için çok daha değerli hale gelebilir.
Bu ilginin artması ise ancak şaşalı takımların kupayı kazanması ile gerçekleşir. Mesele önümüzdeki sezon başlamadan önce "Bodo'nun şampiyon olduğu turnuva, çok da ciddiye almamak lazım" diyenleri duyar gibiyim. Bunun önüne geçmek lazım.
O nedenle Roma, Marsilya, Leicester gibi takımların bu turnuvayı kazanması; hatta 3-4 sene boyunca fire vermemesi gerekiyor. PSV ve Feyenoord'a da tavım ama ilk tercihlerim olmaz. Fakat Bodo, PAOK ve Slavia gibi takımların şampiyonluğu, bizim gibi ülkelerin organizasyonu küçümsemesine yol açar.
O nedenle; saldır Roma, saldır Marsilya...
1 yorum:
ence hiç gerek yoktu. 2 kupa var, galipleri de süper kupa oynuyor. senelerdir oturmuş düzen. bu tam "istenmeyen tipler" kupası gibi.
avrupa ligi'nde her türlü para ödülüne yüzde 100 zam yapsalar çok daha mantıklı olurdu. cazibe artardı. bu bütçe varmış zaten gördük.
Yorum Gönder