Cumartesi, Nisan 23

Made In Dangeham



Sanayi bir ülkede ne kadar yerleşmiş olursa işçi sınıfı da o kadar keskin olur. Eğer fabrika çoksa işçi de çoktur. Üretim varsa emek de vardır. Üretemeyen bir ülkede işçi hareketini beklemek zor. Bu tarz filmlerin İngiltere'den çıkması boşuna değil. Bu sefer işin içine kadın hareketi de giriyor. 

Son dönemde ülkemizde kadın hareketi daha çok fiziksel şiddet ve cinsellik üzerinden kamuoyunda yer bulsa da aslında belki de en önemli noktası ekonomik hareket kısmı. Ekonomik özgürlüğe sahip bireyler ve emeğin değerini tecrübeyle kavramış bilinçler; geri kalan bütün eşitsizlikleri çözerken daha güçlü olurlar. Üretime katılan sayısı ne kadar çok olursa, eşitlik idealine ulaşmanın doğal bir katkısını da alabiliriz.

Türkiye'de, özellikle son 12 yılda Avrupa'ya özenenler çok ama Avrupa'ya da çok hakim değiller. Bu filmde bazı şeyleri tekrar hatırlamak mümkün. 1970'li yıllarda İngiltere'de Ford fabrikasında çalışan kadınlar, erkeklerle aynı ücreti almak isterler. Görülmüş şey değil.! Bundan 30-40 sene öncesinden bahsediyoruz. Yani o kusursuz Batı medeniyeti de kısa sürede aksamayan yapısına dönüşmedi. Bazı toplumların, bazı yollardan geçmesi lazım. Burada önemli olan; toplumun direnç gösterebilmesi ve hakkını araması. Bunun için belki de öncelik, sınıfların tanımı daha net yapmak olabilir.

Filmin en güzel diyaloglarından biridir. İşçilerin liderliğini eline alan Rita, arkadaşları ile beraber büyük bir başarı göstererek Çalışma Bakanı'ndan randevu koparır. Fakat görüşmeler istedikleri gibi ilerlemez. Bir yerden sonra tıkanır. Üniversite yıllarında 'kızıl' olarak adlandırılan Bakan, karşısındakilerin tutkusunu söndürmek de istemez ama sonuçta da bir devlet insandır. Politikada böyle şeyler olur der.

Aldığı cevap gayet kusursuzdur.

"Biz politikacı değiliz. İşçi kadınlarız. Sizin gibi"

Filmin bazı noktalarda zayıf olduğunu söylemek mümkün. Tam bu noktada istenilen 'Batı övgüsü' nü de yapabilirim. Devlet eleştirisi ile yürüyen ve işçi sınıfına gaz verebilecek film esasında devlet kanalı BBC tarafından yapılan bir film. O nedenle bazı eksikleri mümkün. Tabi bizdeki gibi devlet propagandası görmüyoruz ama bir devlet hantallığı hissediliyor.

Bu arada sendikalara da iyi geçiriyorlar.

Oralar farklı. Farklı olmalarının nedeni ise insan kalitesinden kaynaklanmıyor esasında. Ya da devleti yönetenlerin farkından da değil. Daha felsefi bir artıları var. Kavramlar çok belirgin. Herkesin toplumdaki yeri belirleniyor. Yerinden rahatsız olan, daha doğrusu haksızlığa uğradığını düşünen kendine yol açabiliyor. Bu demek değil ki her hak karşılığını buluyor. Dediğimiz gibi, kadınlar eşit ücret hakkını 1970'te anca alabiliyor ve bu ülkede büyük şaşkınlık yaratıyor. Kesin 68 rüzgarının da etkisi vardır.

Bizde ise hantallık, tepkisizlik, durağanlık içimize işlemiş. Daha da ötesi, gündelik hayatın magazinel sorunları, ait olunan kimlikleri göstermenin ve toplumdaki yeri belirlemenin en kolay ve zahmetsiz yolu. O nedenle asıl meseleler göz ardı ediliyor. 

Yazının sonunu bağlayacağım düşünceler var. Ama bu ülkede kadınların tepkisini almak en çok korktuğum şey. Eleştiriye çok açık değiller ve belki de bunda haklılardır. Ama sırf bu nedenle burada kesiyorum yazıyı. Zaten blogu okuyanlar eş, dost. Onlara bir gün çay içerken anlatırım kafamdan geçenleri.

Hiç yorum yok: