Cumartesi, Kasım 4

Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?



Her şey bir birahanede, birinin "Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? ne güzel filmdi. Şimdi böyle film çekemezler" demesiyle başladı. Şimdi dediğinden kasıt son 4-5 seneydi. Yıl 2017'di ve ben her zaman adını duyduğum ve izlemeye niyetlendiğim 2006 yapımı filmi izlemeye bir kez daha karar verdim.

İyi bir film izleyeceğimi biliyordum. Fakat Türk sinemasının son 15 yıldaki en iyi işlerinden biri olduğunu tahmin edemezdim. Zengin oyuncu kadrosu, insanda ister istemez popülerliğe oynayan bir film algısını oluşturuyordu. Bu kötü bir şey değil. Fakat popülerlik veya gişe kaygısı güden filmlerin bazı unsurları göz ardı ettiğini, hem kurgusal hem de teknik açıdan cesur olamadıklarını düşünürüm. Fakat izlediğimiz öyle bir film değildi.

Bir kere izlenmesi zor bir film. Seyirciyi zorluyor. Ticari kaygısı olanlar, seyirci zorlamak istemezler. Mesela, karakterler eski Türkçe'ye sadık ve onları anlamak bir nebze zorlaşıyor. Bir de benim izlediğim CD'de ses sıkıntısı vardı. Yine de daha çok yabancı film izleyen bizler için artık altyazı bir alışkanlık oldu. O yüzden Türk filmlerindeki diyaloglara girmek zaten bir zorluk yaratıyor. Kulaklarda bir tembellik oluyor. Bir de böylesi olunca işler iyice zorlaşıyor. Fakat önemli olan bizim zorlanmamız değil, filmin inandırıcılığydı. Kendimizi 1300 yılında Bursa'da hissettik. Bu duyguyu yansıtmak esas olandı. Ekip bu tip bir konularda dahi kolaya kaçmamış ve 'sanat' kavramının hakkını vererek hikayesini anlatmış. Üstelik uzun uzun anlatmış. Filmin süresi 135 dakika. 90 dakikanın sonrasında sıkılmaya başlayan gişe izleyicisi ve seans sayısı azalan salonlar için oldukça negatif bir özellik. Fakat belli ki bunlar hiç sorun olmamış. 

Kendine Ezop diyen Ezel Akay iyi bir hikaye anlatıcısıdır. Yanında da üretmekten vazgeçmeyen bir Levent Kazak var. İkisi bir araya gelince hem görüntü olarak böyle bir dünyanın sunulması hem de böyle kapsamlı bir hikayenin ortaya çıkması şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan Ezel Akay'ın neden, son 15 yılda dört filmle sınırlı kaldığı... Daha fazlasını yapabilirdi. Sanırım filmin kamera arkasında kullandığı "Bu filme altı sene harcadım" cümlesi bu merakımız için önemli bir işaret.

Filmde sadece senarist ve yönetmen yok. Muazzam bir oyuncu kadrosu var. Haluk Bilginer, Güven Kıraç, Ayşen Gruda zaten üst düzey isimler. Kariyerleri boyunca oyunculukları ile öne çıkmayan Şebnem Dönmez ve Beyaz, bu tarz filmlere popülerlik katsın diyen gelen oyuncu grubundan değil. Rollerinin altından çok iyi kalkıyorlar. Bir de aradan geçen 10 yılda; filmin iyi bir altyapı olduğunu görebiliyoruz. Nadir Sarıbacak, Nihal Yalçın, Mete Horozoğlu, Öner Erkan, Mine Tugay, Tansu Biçer gibi son dönemin en gözde isimleri orada ufak rollerle karşımıza çıkıyor. En ufak bir eksiklik yok. Baş roller, yan roller, figüranlar...

Hikayenin kendisi ise başlı başına bir yazı konusu. 2011 Türkiye'sini 2006 yılında 1300'lü yıllar üzerinden anlatmak çok zor olsa gerek. Gerçi belli bir dönemden bahsettiğini söylemek hakslzık olur. Evrensel kavramların anlaşılması için mizahı ve sanatı kullanmışlar diyebiliriz. O nedenle filmin sonundaki Kaplumbağa Terbiyecisi göndermesi de önemlidir ve filmi anlatan en iyi andır bence. Fakat yine de tıllar sonra 2002-2016 arası Türkiye'yi anlatan bir belgesel hazırlanılırsa kesinlikle 2006 yılındaki bu filmden referans alınmalı... 

Öykü, gerçek bir olay değil. Fakat dönemin çok iyi yansıtıldığını, bunu da yan hikayelerle güçlendirdiğini görmek mümkün. Asıl önemli olan; bir güç karmaşasını, bir iktidar kavgasını, bir yönetim bozukluğunu, rantı, yolsuzluğu, kadrolaşmayı anlatmaktı. Aşırı mizah kullanılan bir filmde bu kadar güçlü bir tavır koymak ve bunu göze sokmadan becermek büyük iş.

Yaklaşık 10 sene sonra filmi izlerken, 10 sene önce izlemediğim için üzülüyorum. Filmi seveceğimi tahmin ediyordum ama ağzım açık kalıp "Adamlar çok iyi iş yapmış" diyeceğimi düşünmemiştim.


Hiç yorum yok: