Cumartesi, Mayıs 12

Sarmaşık


İzlediğim bir filmden sonra Ekşi'ye bakmayı severim. Oradaki yorumların çoğuna sallasam da aydınlatıcı üç beş cümle için zaman harcarım. Sarmaşık'ı izledikten sonra gözüm korktu. Film, 2016'da çekilmişti. Ben ise 28 Ekim 2017'de izlemiştim. Bir senede sözlükteki başlık 128 sayfaya ulaşmıştır diye tahmin etmiştim. Oysa sadece sekiz sayfa vardı. Üstelik ilk altı sayfa sarmaşık kelimesi ile alakalıydı. Filme verilen sadece iki sayfaydı. Meğer filme dair ayrı bir sayfa varmış. Eskiden burası böyle değildi. Filmlerin, şarkıların kendine ait sayfası olmazdı. Bilmeyenler olabilir. Ben yeni fark ettim. O nedenle yazıma bu bilgiyle ve linkle başlamak istedim.

Kesinlikle Türkiye'de son 15 yılda çekilen in iyi filmlerden biri. Ben hepsini izlemedim ama izlediklerim arasında Bir Zamanlar Anadolu ile zirveyi paylaşırlar. Diğer tüm filmleri izlesem bile ilk 5'in dışına çıkacağını sanmıyorum.

Tolga Karaçelik, özellikle son filmi Kelebekler sayesinde giderek popüler oldu. Kelebekler benim çevremde pek sevilmedi. Hakkında iyi yorum sadece tek bir kişiden duydum. Yine de şans verip izleyeceğim muhakkak. Fakat Sarmaşık'ın, Kelebekler kadar konuşulmadığını belirtmek gerek. Oysa Sarmaşık, kesinlikle izlemediğim Kelebekler'den daha güçlü bir film.

Bir filmin hiç mi eksik tarafı olmaz? Kurgu harika. Mekan en sevdiğimizden. Hem tek mekan, dar bir yer, sınırlı bir dünya hem de zaten orası bir gemi. Gemide, daha doğrusu denizde geçen filmleri  severim. Oyuncular muazzam. Şu an nerelerde olduğu bilinmeyen Nadir Sarıbacak ise efsane statüsüne çok yaklaşmıştı! Türkiye'nin hali hazırdaki en formda oyuncusu ortalardan kayboldu. İnsan üzülmeden edemiyor. Zaten Sarmaşık'ın ana akımda en fazla yer bulduğu an Nadir Sarıbacak'ın Antalya Film Festivali'nde olay yaratan konuşmasıydı. Neyse ne işte... İnsan şu an bir dizide, bir filmde onun gibi bir oyuncuyu görmek isterdi. Fakat ne yazık ki benzersiz bir yetenekten mahrum kaldık.

Yönetmen, senarist, filmin her şeyi Tolga Karaçelik çok iyi iş çıkarmış. Filmin ardından verdiği röportajları okuyunca filme çok fazla emek verdiğini görmek mümkün. Kısıtlı bütçeyle harika bir iş. Filmdeki gemiyi nasıl bulduklarını anlatması bile ortaya ayrı bir senaryo çıkarır. Tabi filmi izleyen hemen herkes (ben dahil) Kürt karakteri ve Adana Demirspor ürünleri görünce hemen Türkiye'nin güncel durumuna göndermeler yapmaya çabaladı. Biraz zaman geçip düşününce, bunun ne kadar beyhude bir çaba olduğunu fark edebiliyoruz. Evrensel ve zamanın ötesinde bir filmi öyle harcatmaya gerek yok.

Gerçi evrensel diyoruz ama yabancı birinin bu filmden bizim kadar tat alacağını zannetmiyorum. Karakterlere o kadar yerel ki, onların hissettirdiklerini ancak yaşayan anlar. Kullanılan argo, küfürler, lokal şakalar... Tamamen buraya ait bir film. Fakat bir o kadar da Türkiye'yi aşan bir film...

Filme bir çok benzetme yapanı gördüm ama en ilginç ve benim en aklıma yatanı filmi beraber izlediğim arkadaşımdan geldi. O filmdeki karakterleri One Flew Over The Cuckoo's Nest'tekilere benzetti. Kızılderili Kürt, hemşire kaptan, (Nicholson) Jack Cenk olmuştu. Gayet tutarlı. İktidar ve otoriteyle derdi olan herkesin, her çağın bir sorunu. Bu siyasi bir film değil. Metaforu da yok. Hayatın her anında karşımıza çıkan bir problemin, üzerimize çöken bir sorunun başka bir versiyonu. Sadece,  altı erkeğin yaşadığı bir gemide geçiyor. Tek fark bu. Bu bir akıl hastanesi de olabilirdi, bir okul da, Mozambik de, Brezilya da....

Neyse işte... Şimdiye kadar bu filme dair çok yazı ve yorum okumuşşunuzdur. Bu da onlardan çok farklı değildi. İnsan daha farklı ne diyebilir. İzlemek lazım. Adam yapmış. Ve demiş:

"İktidar işlevini kaybettiği zaman hiyerarşiyi ve o statükoyu devam ettirmek için neler yapar? Gemi gitmiyorsa gemi değildir. O zaman kaptanla ne yapacağız? Benim için esas sorun buydu."

Hiç yorum yok: