Cumartesi, Nisan 27

The Boy Downstairs


Konusundan ve tarzından dolayı umutlu olduğum film beni hayal kırıklığına uğrattı. Gerçi IMDB puanı ve internet yorumları (yok denecek kadar az) biraz işaret etmişti ama yine de "Her film iyi çıkabilir, şans vermek gerek" düşünceme sadık kalarak filmi izledim.

Yeni evine taşınan genç hanım Diana, alt katta eski sevgilisinin oturduğunu öğrenir ve sonrasında olaylar gelişir. Daha doğrusu gelişmez. Tempo çok yavaş. Geriye dönüşler ise çok fazla. Adeta zaman tünelinde kayboluyoruz. Filmin süresi 90 dakika ama bana çok daha uzun geldi. Aslında yönetmen ve senarist aynı; Sophie Brooks. Öyküye hakim olmasını beklerdim ama arada kalmış. Daha dramatik de olabilirdi, daha komik de. İkisini harmanlamaya çalışmak çok değerli ama onu yapabilmek de büyük meziyet. Burada yönetmen de öykünün kendisi de nereye gideceğini kestirememiş.

Filmde biraz Woody Allen, biraz Sarah Silvermann, biraz Eternal Sunshie of the Spotless Mind etkileri var ama en sonunda hiçbiri olamıyor. Kendisi de olamıyor. Kısa süre içinde zihinde unutulup gidiyor. Yine de benzerleri gibi olmasa da bizim sinemamızda türeyen Pucca filmlerine 10 basar. Yani onları severek izliyorsanız, bundan sıkılmazsınız. Üstelik ne kadar kötü bir deneyim olsa da yönetmenin diğer filmlerini de merak etmedim değil. 

Hiç yorum yok: