Perşembe, Ağustos 29

On The Road



Bir kuşağı derinden etkileyen, hatta etkilemekle kalmayıp bütün kimliğini ve ruhunu değiştiren bir romanı kitap yapmak ne kadar doğru bir fikir olabilir ki? Üstelik ki aradan neredeyse 55 sene geçmişken. Aradan geçen elli seneye saygı duruşu mu, yoksa artık yaratacak bir şey bulamamak mı?

O günden bugune devir değişti, insan değişti. Ama insanın yolda olma hevesi değişmedi. Ama artık bunun için bir film veya romana ihtiyaç duymuyorlar. Bu arada hakikaten; gençliği veya toplumlardaki büyük bir kesimi harekete geçiren, ön ayak olan bir kitap veya film var mı son dönemde? Belki Fight Club.. Başka?

Zor bir kitaptı. Ama etkileyiciydi. Üstelik neredeyse etkileyici hiç bir cümle olmadan. Sadece akıyordu. Yazarın romanı kağıda döküşü gibi. Gidiyordu. Yolda olmak gibi. Film aynı duyguyu vermekten çok uzaktı. Tam tersiydi hatta; gitmiyordu. Belki de sonunu bildiğimizden. Daha doğrusu sonunda bir şey olmadığını bildiğimizden. Kitapta olan biten; içinde oluyordu sonunda değil.

Oyuncu tercihleri bile tartışılır. Kafamda canlandırdığım Marylou'ya Kristen Stewart uyuyordu. Ama sanki Dean'in daha yakışıklı, karizmatik biri; Sal Paradise'ın da daha silik bir karakter olması gerekiyordu. İkisi de birbirine benzeyen iki oyuncu. Farkı olmayan. Ayırt edilemeyen...

Yine de filmi izledikten sonra bile içiniz kaynıyor. Harekete geçme güdüsü doğuyor. Ayağa kalkıyorsunuz. Ama her vasat film gibi 1 gece; belki biraz daha fazlası kadar sürüyor. Ondan sonra eski haline geri dönüyorsun. Etkisi geçiyor. 

50 sene boyunca etkisini koruyan bir kitabın, etkisi 2 gün bile sürmeyen filmi...


Hiç yorum yok: