Salı, Ekim 14

The Grand Budapest Hotel


Wes Anderson filmlerini çok sevenler var. Bu filmlerin kendine has bir tarzları olduğunu görmemek mümkün değil. Zaten görsel olarak hemen fark ediliyor ama öte yandan karakterlerin de alışılmış "film kahramanları"ndan farklı olduğunu sezebiliyoruz. Bu güzel bir özellik. Bir sahneye bakınca, "Bu Anderson filmi" demek mümkün. Adam imzasını atıyor.

Fakat yine de eksik bir şeyler var sanki.  Royal Tenenbaums efsanesinden sonra onun üç filmini daha izledim. Üçünde de bir şeyler eksik kaldı sanki. Adamla uyuşmadığımızı ve bunun büyük bir sorun olmadığını düşünebilirdim ama Tenenbaums'u öyle bir yere koyduktan sonra çıta ister istemez yüksekte kalıyor.

Bu filmde de, huzur veren müzikler, iç açan görüntüler, komik diyaloglar olmasına rağmen zaman zaman öyle bir çıkmaza sürüklendim ki, 100 dakikalık film bitmek bilmedi.

İşin kötü tarafı, gerçekten o eksik olan şeyi keşfedemiyor olmam... Oyuncular kusursuz, film eğlenceli... Ama adını koyamadığım bir ama var işte..

Belki de filmi ve Wes Anderson'u anlatan en iyi cümle bu filmde geçti...

"Bir zamanlar insanlık olarak bilinen şu vahşi mezbahada hala ufak da olsa bir umut ışığı kalmış, görüyorsun değil mi?... Neyse siktir et"

Bu mezbahada bir umut ışığı.. Bir renk, bir farklılık. Ama sonunda öyle bir hale geliyorum ki, "Sikitr et" diyerek bitiriyorum filmleri..

Yine de farklı olanı, fark yaratanı seviyorum. Adama benim gibilerin isteğiyle değişeceğine böyle kalsın. Biraz da eksik kalsın. Ben filmi izlerken sıkılsam da olur.

Yine de Wes Anderson'a dilenmeyeceğim. Filmleri gelsin, Torrent'ten iner izlerim...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

diger ucu hangisi bilmiyorum. yazmissindir, okumusumdur muhtemelen. hatirlamiyorum ama. yine de o ucunden biri rushmore degilse izle.

el guaje