Pazartesi, Ağustos 1

Kumandanın Streç Filmi


Kendimi bildim bileli 'zor zamanlardan geçiyoruz'.

Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan günlerdi o günler.

Ve bunlar hep televizyon üzerinden yürüdü,yürütüldü.

Rengi değişti önce. Kumandalandı, kanalları çoğaldı, videodan VCD'ye geçildi. Uydular, kablolar, teleonlar, antenler. 

Reha Muhtar-Aczmendi-Fadime Şahin zamanları 28 Şubat'a doğru yürüttü.

Siyaset Meydanı ve Savaş Ay ile sabahlıyorduk ergen irileri olarak, tıpkı bugün baş parmağı yukarı kaydırır gibi.

Şarkılar bir başka açık saçıktı, kırmızı nokta muhabbetleri vardı, Mehmet Ali Erbil'ler, televoleler, İtalya boykotları.

Bir gün mankenden oyuncu olup olmayacağını tartışırken, diğer gün Ahmet Kaya'yı linç ediyorduk. Sonra da cep telefonu-internet peşi sıra geldi.

Bütün bunlar film şeridi gibi bir anda gözümün önünde geçiverdi  o gün.

Televizyon kumandalarının streç filmle sarıldığı yıllardan hatıralar canlandı.

Türksat bombalanmış, Teledünya gitmiş. Sonra normale döndü her şey, ama yeniden ayarlanması gerekiyordu. Hiç bir kanalda sinyal yoktu çünkü.

Otomatik arama yapıldı. Kanallar sıfırlanmıştı. Sinyal gelmeyen kanallar düzelmişti ama kendimce yaptığım sıralama bozulmuştu işte.

Yeni platformlarda bu otomatik işliyor, ulusal-haber-spor-çizgi film-belgesel diye tek tuşla bölüveriyor dağılmış Yugoslavya misali.

İlla o 1.sıraya TRT 1 konulacak, son 5 yıla kadar 2,3,4,TRT INT, Star, Kanal D, Show diye giderdim ama zaman çok değiştirdi.

Yine her türlü vericiden, vergisiyle ayakta tuttuğumuz TRT'yi 1.sıraya almıştım.

Sonra Ulusal Kanallar (bu da ne demekse), ardına haber dizecektim.

5 tane kanal kalmıştı artık (Atv, Kanal D, Show, Star biraz da Fox işte). Haber kanalları bolluğu yaşanıyordu ülkede.

Haa bir de etliye sütlüye karışmayan, al gülüm ver gülüm defansif ortasaha TV 8.

Ne bileyim bu sistemsel bir çalışmanın ürünü gibi geliyor bana. Darbeciler de eskide kalmış "Sadece TRT'yi ele geçirirsek yürürüz" diye mi düşündüler acaba. "Ronaldo'lu Telekom Reklamı" Saat 20.00'da her kanalda gösterilebiliyorsa bu teknoloji de, tek tuşla bu da halledilebilirdi sanki.

Sonra komşu teyze istekleri geldi. Uydu Kanalları'nı ayarlamamı istedi. Orada durum daha da içler acısı. Atari zamanlarımızda "99999 in 1" yazan oyun kasetleri gibiydi kanallar.

Binlerce kanal vardı, yerel kanallar, bal-penis büyütücü-Türkiye'nin başkenti neresidir, bil, 1000 lira kazan yarışmaları, mikro milliyetçilik yapan plaka kanalları.

İş yapamayan tüm esnaf tüm gün siyaset, otobüste, whatsapp gruplarında, facetime'da, kahve dükkanlarında  her yerde siyaset.

Dünya'da da böyle midir acaba? "Ya kardeşim bu emekli en büyük zammı Helmut Kohl zamanında aldı" "Merkel diyecek ki kardeşim gel buraya, al sana Almanya pasaportu" gibi çıkarımlar yapıyor mudurlar boş kaldıklarında tartı işlemlerini gerçekleştirirken.

Bir yanım diyor "ne güzel işte 15 yaşında çocuklar sokaklarda seslerini çıkarıyorlar apolitik nesil yok" , "1 gün kimse arabasını kullanmasa bak bakalım benzin fiyatları nasıl düşüyor, bizim millet koyun" diyenlere "koydular mı" çekiyor.

Diğer yanımsa Norveç'e, İsveç'e özeniyor "kendi evini kendin tasarla", "enstruman öğreniyorum" gibi dertlerimiz olsa kanallarda diye.

Siyasi taklitleriyle ufak ufak bilinç altılarının doldurulduğu yıllarda ne denirdi: "Türkiye'de siyaset cami ile gışla arasına sıgışmış"

Şimdi daha da sıkışık, sığmıyoruz ve kimin uyumayıp sahip çıkmasını gerektiğini de bilmiyoruz.

"Kumandan"ın streçlenmesi. Muhafaza edilmesi bir şeylerin. Bir hafta sonra çok "basılan" tuşların aşınması (1 , ses açma , on/off)

Metafor yağmuru sadece biz ve bizim gibi ülkelerden görünebilecek..
At gözlüğüyle bakılırsa devreler yanacak.
Televizyon tamircileri bayram edecek.
Tüm televizyon tüpleri değiştirilecek.
Ki gündemlerde artık başında tüp firması sahibinin yönettiği oyunla düzelmiyor.
Eskiden İzlanda'yı , San Marino'yu yenip mutlu olabiliyorduk.

Yazan: Refet

Hiç yorum yok: