MSN'de online olmuştu. "Bir tane kitap okudum; tam senlik. Bir ara okusana" mealinde bir cümle yazdı. Adını sordum. Kinyas ve Kayra! Duymuştum. Yeni edebiyatçılardan birinin kitabıydı. Ben üniversite öğrencisiydim, ergenlikten yeni çıkmış olsam da hâlâ hiçbir şeyi beğenmiyordum, çevremdeki çoğu şeye tepkiliydim ve Fight Club'tan sonra türeyen yeni tarz Türk edebiyatçılardan ve onu sevenlerden tiksiniyordum. Zaten henüz eski külliyata da hakim değildim. Önce onlara saygımdan önceliğimi geçmişe vermeliydim.
Haliyle Kinyas ve Kayra'yı okumadım. Zaten onun dediği çoğu şeyi yapmadım. Keşke bir kısmını yapsaydım. Bana en çok "Çok bekliyorsun. Harekete geç" derdi. Hep erteledim. Devamlı geciktirdim.
Sonra Ezel izledim. Herkes televizyonda izledikten üç sene sonra internetten... Bir sahnede Kinyas ve Kayra gözüktü. Sanırım; Azad'ın Dayı'ya getirdiği yeni dönem edebiyatçıların arasındaydı. Sonra bir de Hakan Günday'ın Socrates'e yazdığı Sankt Pauli temalı "Liman" öyküsünü okudum. Sonunda kitabı almaya karar verdim.
O tavsiyeden sonra 10 sene geçmişti. Kitabı okumaya başladım. Sıkıldıkça sıkıldım. Bazı yerleri vurucuydu ama genel olarak bir ergenlik kokusu vardı. Ama "Erken Kaybedenler" gibi de samimi değildi. Çok yapmacık bir öfke. Tıpkı 10 sene önceki ben gibi...
Whatsapp'tan yazdım.
"Bana seneler önce Kinyas ve Kayra'yı tavsiye etmiştin, hatırlıyor musun?"
"Evet?"
"Baya kötüymüş ya, hiç sevmedim"
"Ben sana o zaman oku demiştim. Şimdi düşününce bence de çok iyi değil"
Yine geç kalmıştım. Hakan Günday ise geç kalmamış. Seveni çok. Bu kitabı 2000'de yayınlamış. 24 yaşındayken... Ve çok daha önce yazmış.
30'larımın başından merhaba....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder