Çarşamba, Eylül 28

Tarık Akyarlar


Var, gerçekten bir şeyler var, uzaklarda bir yerlerde gerçekten birileri türküler söylüyor.

Geçen gün bir anektod paylaşıp hem de 48'e selam çakmaktı niyetim. Hem hazır Ekim gelmiş, "Bodrum'un tam mevsimi" geyiğine de gönderme yapacaktık. Atanamamış amatör sosyolog ve meteorologları sokaklara çağıracaktım.

Derken son dakika yazıları belirdi. Mahmut Hoca Cnn Türk'e bağlanmış, "Hepiniz yıl sonuna kadar izinlisiniz" diye açıklama yapmıştı sanki.

Tüm fikis menüler 10 lira olmuş.

Emel Sayın kaçırılmış.

Hamişine nanay pi pi kayılmıştı tüm ateş böceklerinin.

Renkli televizyonlar yetiştirilememişti kardeşlere.

Tüm elektrikçiler boyaya çarpmıştı ana sigortalara bakarken.

Oktay Buzdolapları'nın sahibi aile şerefi için vurulmuştu bir av tüfeğiyle.

Koçum Benim FC'nin teknik direktörü yönetime istifasını sunmuştu.

Alembeyendispor deplasmanda yenilmişi

Kuşpalazı olmuştu tüm tatlı dilli çocuklar.


Son 10 yıldaki kutuplaşmamızın sonucu olan 'ünlü cenazesi' üzerinden siyasi polemikler başlamadan vaziyetimi aldım. Bir replik bıraktık sosyal medyaya. Orhan Gencebay'ın dediği gibi "Sevenler anlar ancak, sevmeyen bilmez".  Mesajı alanlar almıştı zaten, konuşmadan anlaşıyorduk.

Derken enteresan bir bloklama geldi. Tüm kariyerini, ailesini, hayatını, doğduğu şehri bırakıp Bodrum'a yerleşen ve eşiyle beraber mütevazı bir hayata yelken açan bir arkadaşım silmişti beni malum ortamlardan. Sebebini merak ettim, menajerler aracılığı ile mesajlar yolladım, devlet büyüklerini devreye soktum, hocalar/hacılar girdi devreye, Muğla Kaymakamlığı ve İl Jandarma Komutanı ve bölük yazıcısı bölgeye jipleriyle gittiler. Cevap gecikmeden geldi:

"Hayatımdan negatif insanları çıkardım artık. Ölüm-acı-savaş-zulüm, bu tür paylaşımlar enerjimi alıyor, kusura bakma. Kendine iyi bak beni düşünme su akar YATAĞAN'ı bulur"

Gerçi son kısmı ben uydurdum. Nereden bilecekler, nereden anlayacaklar, bunlar o gece orada olsalar çatal fırlatanlardan olurdu eminim.

Bir an bundan 5-6 sene önce "Bodrum'un Bedroom'u, oğlum bak Gümbet'e git, 17-77 İngiliz ablalar var, onlar teklif ediyorlar zaten" erkek mavraları arasında Akyarlar'ı tercih etmemi hatırladım. Ayağımı suya soktuktan sonra Tarık Akan'ın evini bulup, mutlu olmuştum. Derler ki gençlerin yurt sorunları üzerinde lafı olduğu yıllarda buradan bir ev almış, deplasman tribünü kadar yakın Kos'a sörfle gidip-gelmeye başlamış. "Ulan aslında gidilir mi" diye aklına karpuz düştüğünü haber alan askerler 'hayırdır' çekmiş bir güzel. Sonra davadan beraat edilmiş tabi, Kos da ukte olarak kalmış.

Üstad giderken yine düşündürmüştü. Bir başka üstadın dediği gibi, "Ne ölümden korkmak ayıptı, ne de ölümü düşünmek" 

Daha önce de yazmıştım. Bu tarz "İstanbul'dan kaçıp , bir Ege kasabasına yerleşme" hayallerinin sonunda da değişik psikolojilere giriyor insanlar. Bu kaçıncı şahitliğim. 

Hiç yorum yok: