Çarşamba, Eylül 14

Kako si


Atanamamış Amatör Sosyologlar Yazıları | Belgrade

Bir tane komşumuz var, adam sürekli turkiye.gov.tr'de. 

Millet Facebook, Twitter, sözcü.com.tr'de takılır, bu ise sürekli burada. Devamlı öneriler getiriyor, birilerine şikayetler yazıyor. Dikkate de alınıyor aslında. Bu adamla goygoy yapıyoruz ama elin oğlu "karanlığa kızmak yerine, bir kibrit de sen çak" temalı sözlerle yüceltiyor bu insanları.

Ne bileyim, ben olsam ne yazardım diye düşünüp dururum. Ya da bala-göte üst düzey bir göreve getirilsem veya bir danışman falan olsam, 23 Nisan-19 Mayıs (gerçi geçtik o dönemleri de) gibi günlerde koltuğa oturtulsam yapacağım 1-2 şey var.

Eğitim sisteminde köklü bir değişikliğe giderim.

1) Herkes belli bir süre hizmet sektöründe zorunlu bir şekilde çalışacak. Staj gibi, askerlik gibi, dönem ödevi gibi. Devlet kurumu da değil, özel sektörde çalışacak. Türlü ağız kokularını tadacak, klişelerle tanışacak, gözlem yapacak, insan zehirlenmesi yaşayacak.

2) Yıllar önce Japon turist kafilesinden bir çifte sormuştum, "Ya siz hayırdır böyle her şeyin fotoğrafını çekiyorsunuz, olayınız nedir?" Devlet bunlara görev veriyormuş, misal "Yabancı ülkelerde toplu taşıma nasıl işliyor , gidin-görün-bakın-gelin" şeklinde. Bunlar da yerinde görüp raporluyormuş. Ajan jurnallemesi gibi değil ama "hem tatil yap, hem de ülkene faydan olsun" naifliğinde. Batının iyi yanlarını yerinde alıyorlardı. Her vatandaş 17-18 yaşından itibaren yurtdışına çıkacak, gözlem yapacak, "Hey gurban olduğum memleketim be, nerede var böyle doğa, nerede var bu domatesin tadı be" diyen adamları İsviçre'ye, ya da ne bileyim, domatesin anavatanına göndereceksin (neresiyse orası artık).

Ezberler bozulacak, at gözlükleri çıkacak, ucuz hamasetler kaybolacak, milliyetçilik kitaplardan değil insanlardan öğrenilecek.

Son yıllarda bir tribe girdim. Hangi filmdi unuttum şimdi , adamın bilmem kaç gün ömrü kalıyor ve yapamadıkları şeyleri yazıyor, her yaptığı şeyde üzerini çiziyordu. Ufak şımarıklıklar, küçük mutluluk kaynakları. Biraz yerel kalıyordum bu ukte tamamlamalarda... Bazen 'İzmir'de boyoz yenecek, çiğdem çitlenecek' bazen 'Adana'da Adana derbisi izlenecek' gibi kulağa romantik gelen ama yapınca 'eee yani' hissiyatı veren ukte doldurmalar. Çünkü ecnebi filmlerinde ve bu tarz kitaplarda söylenenler, bizim her gün rutin yaptıklarımız. "Ölmeden önce yapmanız gereken 1001 şey" türevi kitaplarda "Boğazı 1 kez motorla geçin" gibi ukteler var. Biz her gün küfür ederek yaptığımız için artık farklı ukteler doldurmak gerekliydi. Hayata 2/1 oynayıp, sistem kuponlarında yüklü mutluluklar, endorfinler salgılatan iddia profesörleri olmak lazımdı.

Bu düşüncelerle başladı Belgrad yolculuğu.  Aslında ilk yurtdışı deneyimi olacağı için yerin pek önemi yoktu, ben nelerle karşılaşacağımı, 30 küsür yıldır kafamıza doldurulan bir sürü klişeyi test etmeye gidiyordum. 

Sıralarsak :

* "Olm yurtdışında herkes Mc Donalds gibi fast food yerlerinde yemeğini yedikten sonra kendi atıyormuş çöpünü (DOĞRU
* "Bu Marks& Spencer var ya , aslında İngiltere'de çok dandik malların satıldığı , varoş kesime hitap eden bi yermiş, kotu da kamyoncular giyiyormuş , balıkçılar giyiyormuş o yağlı yağmurlukları (DOĞRU- LC WAIKIKI mağazası Belgrad'ın en gözde mağazası şu an )


* "Su çok pahalıymış dışarda, alkol bile daha ucuzmuş sudan, adamlar su yerine bira içiyor" (DOĞRU)


* "Avrupa'da sokaklarda hiç polis göremezsin" (DOĞRU)
* "Türkleri hiç sevmiyorlar, tanımıyorlar Türkiye'yi, "sizde 4 kadınla mı evleniliyor , deve ile mi gez..."( YANLIŞ , bizi bizden daha iyi tanıyorlar)
* "Futbolcular İstanbul'u dillere destan gece hayatı için tercih ediyorlar" (YANLIŞ, İstanbul gece hayatı tam bir overrated, başka bir yazı konusu)
* "Türkiye ucuz abi, şu simit-karper-çay mesela, adamlarda bir de kahvaltı kültürü yok, kruvasan-kahve.." ( Büfe dediğin yerde portakal suyu+karışık tost ye bakalım ne oluyor?)
* "Aslında Konya'dan gerisi vereceksin ya , bölüneceksek de bölünelim abi (YANLIŞ, kimle konuştuysam mutlu değiller. 'Yugoslavya iken daha iyiydik' diyorlar. Hatta halk müzakere aşamasında oldukları AB'ye bile tepkili. 'Abuk subuk yaptırımlar getirip, boş yere para harcatıyorlar, para olmadığı için de kredi açıyorlar, kısır döngüye sokuyorlar' diyorlar)
*Yurtdışında toplu taşımada bilet olayı (DOĞRU, kimse "Hemşerim hoopp niye basmadın sen akbilini" diye sormuyor bile)
*Türkleri hiç sevmiyorlar. (YANLIŞ , sen önce çekik gözlü turiste "çançinçon , tutsikiyançek" demeyi bırak, sonra genelle)

Ülkenin çöplük gibi gündeminden biraz uzaklaşmak insana iyi geliyor . Nedir bu kadar beni bu ülkeden soğutan diye düşünüyor insan. Kalabalığı , 7/24 siyasetle iç içe yaşamamız , arabesk kültürümüz. Nerede yanlış yapıyoruz, her şeyin en iyisi/en yenisi/en son modeli var , hemen uyum sağlıyoruz her şeye ama bir yerlerde yanlış yapıyoruz. Değme tarih profesörlerine taş çıkartacak bir kütüphanesi olup ama hiç bir kitabı okumamış bir insan gibiyiz sanki. 

Magnet, süs eşyaları satılan yerlerde bilim adamlarımız, tenisçilerimiz olsa. Şu ''şiş kebap-fes-turkish viagra lokum - baklava'' muhabbetlerinden bir kurtulabilsek.

Ha bir de son olarak herkesle futbol muhabbeti yapma isteğimiz... Hadi saplarla yapıyorsun da, bebek gibi kızla niye Duško Tošić muhabbetine girersin.

"Ya anlamıyorum Tosic o kadar star bir oyuncu değildi burada, eşi desen estetik güzeli Türk erkekleri nasıl bu kadar beğeniyor anlamıyorum" diyince Partizan'lılar kendi dillerinde "Koyduk mu" diye girdiler.  Misal Emina Sandal daha çok seviliyor.

Futbol muhabbeti yerine "Belgrad Ormanı'nın ismi nereden geliyor" konusuna biraz çalışın, ortamlarda ekmeğini yersiniz. 

Son olarak değişik bir düşünce oluşmuş , "Where are you from?" sorusuna "Turkey" yerine "İstanbul" deyince aldığım tepki daha pozitif oluyor. Siz de böyle yapın daha iyi olur.


Yazan: Refet

Hiç yorum yok: