Pazar, Mart 11

Kaybetmenin Trajedisi


Bazen bazı taraftarlar takımları yenilince sporcuları hakkında "Bizim kadar üzülmüyorlar" derler. Hayatım boyunca anlamadığım bir laftır!

Tabi ki yalan söylüyorum; zira ergenlikte ben de öyleydim. Bütün üzüntüleri, kahırları, trajedileri benim ve benim gibi cefakar taraftarların çektiğini düşünürdüm. Artık öyle değilim. Aslında o günden bu güne çok değişen bir şey olmadı. Biraz daha olgunlaşmış olabilirim ama hayat tarzım hemen hemen aynı. 20 yıldır aynı şeyleri yapıyorum. Bunların arasında fırsat buldukça yaptığım futbol maçları da var.

Dünyada kimsenin önemsemediği maçlar. Hatta sahada oynayanların bir kısmı bile çok önemsemez o maçları. Bazıları 'iptal olsa da oynamasak' diye bekler hatta. Bazıları sadece muhabbet olsun diye gelir, güler ve gider. Bazıları da acayip sinirli olurlar ve kazanmak için çevresini yakıp yıkmayı göze alırlar. Ben son gruptan değilim ama onlara daha yakınım. Çünkü kazanmayı istiyorum. Yine de birinci amacım çok çekişmeli bir maç yapmış olmak. Üstelik para verip oynuyorsak, o maçın kesinlikle güzel olması lazım.

Fakat bu güzel maç isteğime rağmen, bu dünyada kimselerin önemsemediği maçı kaybedince çok üzülüyorum. Ne de olsa bir efor sarfediyoruz. Bu efor, sportif alışkanlığı kıt olan bedenimizin sınırlarını zorluyor. Yani fiziksel bir acı, özellikle maçın sonlarında insanı yakalıyor. O acıyı hissederken kaybetmeyi kimse istemez.

Bir de aslında iyi bir performans ortaya koyup kaybettiyseniz. Takım sporlarının dramıdır bu. Sen iyisin, belki de sahanın en iyisisin ama takımın kaybetmiş. Başkalarının hataları, senin hayatını değiştirmiş. Bunla yaşamak çok zor olsa gerek. 

Futbolcuların klasik sözüdür, "Önemli olan benim gol atmam değil, takımın kazanması" derler. Bunu kimse inandırıcı bulmaz. Hatta halı saha çevrelerinde bazıları şakayla karışık "Önemli olan takımın kazanması değil benim gol atmam" der. Bir yerde haklılar. Bir saat koşturup, üstüne para ödeyen adam atabildiği kadar gol atmak ister. Fakat maçın sonunda şöyle bir durum çıkar. Eğer 4-5 gol bile atmış olsanız, takımınız da kaybettiyse maçın en iyisi olarak sizin adınız geçmez.

En iyiler hep kazanandan çıkar. Başa baş giden bir halı saha maçında bile o hayali MVP ödülüni ufacık farklar belirler. İstediğiniz kadar takımın kazanmasını umursamayan bir egoist olun, o bireysel ödülü (çok olağanüstü bir performans yoksa) takımınız kazanmadan elde edemezsiniz. Maç sonu yapılan sohbette en büyük övgüler her zaman kazanan takıma gider. Hatta oradaki oyuncular sizden bir parça daha az  iyi oynamış olsa bile...

Şimdi bu dünyada kimsenin umursamadığı gece 11-12 halı saha maçınızı kenara koyun. Bir şampiyonluk maçının, bir derbinin, bir finalin sporcular için ne anlam ifade edeceğini düşünün. Direkten dönen bir topla, alınamayan bir ribaundla, çizginin biraz dışına düşen servisle kaçan galibiyetin bireysel olarak o yoğun emek sarf eden insanlarda nasıl bir tahribat yarattığını düşünün.

Tamam, sezon sonunda banka hesaplarına milyon dolarlar yatmış olabilir. Siz onlardan daha şanssız, renksiz bir hayat yaşıyor olabilirsiniz. Fakat bu durum, onların o yenilgilere sizin kadar bile üzülmediklerini kanıtlamaz. İstisnalar muhakkak vardır zaten. Her sporcu da aynı adanmışlık duygusunu taşımaz. Fakat onların da kariyeri çok kısa olur. Bir nevi istisnalardır. Genel olarak sporcu kaybederse içinden bir parça kopar. Büyük bir parça... Zaten o parça kopmuyorsa, "sporcu egosu" denilen şeyden uzaktır. 

O nedenle "Bizim kadar üzülmüyorlar" demeyin, diyeni de ciddiye almayın.


9 yorum:

Adsız dedi ki...

işini ısrarla kötü yaptığın halde kovulmadığın, kazandığın paranın da azalmadığı dünyadaki tek meslek.
futbolculara gram acımam. üzülüyorsa bin beter olsun. üzülmüyorsa zaten ölsün toprak olsun.

kutay dedi ki...

baya baya kötü bir yorum...
sadece türkiye'de bile sayısızca kovulan ve parasını alamayan futbolcu var. toprak olanlardan biri, ediz bahtiyaroğlu, öldüğünde birçok kulüpten alacaklıydı mesela. üstelik normal işyerinde insanların işini kötü yaptığına müdürleri, patronları, hadi bir de iş arkadaşları kanaat getiriyor. burada ipsiz sapsız herkes yorumda bulunup itibarsızlaştırıyor.
bu arada o kadar güzel ve rahatsa; 11 yaşında başlanırdı. kapılar açık sonuçta...

Adsız dedi ki...

"O nedenle "Bizim kadar üzülmüyorlar" demeyin"

SANA MI SORACAĞIZ???

Adsız dedi ki...

hah nefis duyar kasmışsın. baban falan futbolcu herhalde. veya senelerdir futbol romantizmi yapmanın bıraktığı kalıcı alışkanlık.
sayısız kovulan futbolcu a kulübünden kovulduktan sonra b sonra c sonra d sonra e kulübüne (29 harf var) bir şekilde kendini sokup hayatına devam ederken "normal hayat" tüm donanımına rağmen iş bulamayan binlerce insanla dolu. onlar bi kulübe kapak atıyorsa, diğer vatandaş da bi iş yerine kapak atsın dersen sana öyle geliyo pantolonun üstünden derim. ki futbolcunun yeteneği/kazandığı para oranı vs (atıyorum) iyi bir mühendis/maaşı oranına hiç girmeyelim. ayrıca diğer vatandaşın işini iyi yaptığı takdirde ne kadar iyi olduğunu yine sadece bir avuç insan bilirken, diğer arkadaş karıları kızları kucağından indirmiyor, binlerce insanın alkışına mazhar oluyor. yok öyle yani "çok baskı var :(" edebiyatı. "istinyespor'da amatör oynayan gençler krampon bulamıyor :(" gibi bi karşılık bile beklenebilir gerçi senden.
dünyadaki hangi meslekte yapamadığın veya olduramadığın halde çatır çatır kontratın neyse alıyorsun. hangi meslekte mesain günde 2 saat, hangi meslekten büyük para bu kadar erken geliyor. hangi meslekte "pardon ya kötüydüm" deyip geçiyorsun. doktor mesela "pardon abi hasta öldü, neyse sıradaki hastaya bakacağız" diyor falan ameliyat çıkışı..
madem iyiydi güzeldi çocuk yaşta başlasaydın yorumun ise dibe vuruş olmuş. tabii ya çünkü kişileri olan biteni 10 yaşında aynı bu yaşındaki gibi değerlendiriyosun zira. o yüzden "lan ben topçu olayım ya rahat ederim" diye düşünmemek ciddi eksiklik. ki bunun aile vs gibi bir çok yan etkisi var. ama aslında haklısın, çok büyük çileler çekiyorlar ve az bile yapıyor futbolcular, senin gibi okumuşu bu kafadaysa, "adamların" kafamıza sıçmadığına şükretmek lazım.

kutay dedi ki...

yavaş yavaş ilerliyoruz. ilk yorumda "işini ısrarla kötü yaptığın halde kovulmadığın" diyen ertesi gün "sayısız kovulan futbolcu a kulübünden kovulduktan sonra" diyor. biraz daha laf anlatırsak tamamen düzelirdi belki ama ayıracak zaman yok. bu kompleksle de işimiz zor olurdu zaten. mahalle köşelerinde iyi tutar ama bu; "biz ne kadar çok çabalıyoruz, bunlar milyon dolarlar kazanıyor..." çalıştığını sanan ama çabalamayanların iyi ekmeğidir.

Adsız dedi ki...

kovulan örneğini veren sen olduğun için senin lafın üzerine "kovulasa bile" şeklinde başlamak zorunda kaldım. hani o kovulan arkadaşların hiç de öyle sokaklara düşmediğini belirtmek için. alper tezcan'la röportaj yap sen iyi anlaşırsınız.
hah diğer argüman da gelmiş. he kardeşim ağır kompleksliyim, futbolculara bakıp bakıp kuduruyorum. yani o kadar salakça bir şey söylüyorsun ki dur senin seviyenden cevap vereyim.
"oo hayırdır ne bu korumacılık? hangi futbolcunun paralı askerisin, hangisi seni yiyip içirdi de bu hale geldin?"
nasıl da döküldü boyaların, tevazu sahibi görünüp kibirden kafayı yemiş olduğun bülent timurlenk tadında cümlelerinle güzel sergilendi. takipçinim bundan böyle. sakın ha allah korusun bi iş kazası ya da maden faciası falan olursa ah vah deme. sakın ha!
salak bunlar, çocukken akıl edip futbolcu olsalardı yazacaksın anlaştık mı? en azından "lan helal linç edilme pahasına fikrini yazdı" deriz. banner olarak çay evinin dışından maça bakan "vasat insanları" koyup, sıkışınca direkt mahalle köşeleri edebiyatı yapan zeka seni..

Adsız dedi ki...

sıradaki yanıtın şöyle cümleler olmazsa darılırım:
adım sanım belli yazıp çizerken "adsız" kimliğinin ardına sığınanlarfjfkjf
ne kadar kaybedersen o kadar öfkelenirsin bu hayatta falan da de yavru timurlenk seni..

Adsız dedi ki...

mahalle köşesi iti enes :(
https://pbs.twimg.com/media/DYmXR2qXkAAhUrB.jpg

kutay dedi ki...

valla ben çay evinin dışından bakan insanları "vasat insanlar" olarak görmemiştim. herkes maç izliyor diye sevmiştim fotoğrafı. ama sınıf kompleksi böyle işte. daha çok yaz adsız; çapını belli ediyorsun, işimi kolaylaştırıyorsun.

maden kazasına ah vah ederim herhalde; insanlıktan nasibini alınca içinden diyorsun bir şeyler. ama maden kazasına neden olanlara kızmak yerine "bu topçular napıyor kardeşim" diyecek kadar da delirmem. "salak bunlar, çocukken akıl edip futbolcu olsalardı" da senin lafın olur zaten, ben topçu olmanın zor olduğunu söylüyorum. sen belli ki kafanı "yırtma" ile bozmuşsun, siniri belli gruplardan çıkarmaya çalışıyorsun. Allah sana kolaylık versin, işin zor