Cumartesi, Mart 17

Ne Taksi Ne Über


Son dönemin en popüler tartışması hakkında yazmasak olmaz. Taksi mi Über mi? Taksi şoförleri, plaka sahipleri ve CHP sarı rengi korumak için birleşirken, özellikle orta sınıf, yani hem gelir hem eğitim düzeyi yüksek olan ve sık sık taksi kullanan insanlar Über tarafında saf tuttu.

İş dolayısıyla, yani faturasını şirketlere keserek bindiğim taksileri, dışarıda tutarsak hayatım boyunca çok az taksi kullandım. Zorlasam rakam bile çıkarırım; o kadar az. 17 Mayıs 2008 günü bindiğimi hatırlıyorum mesela. Askerliğim bitmişti. Otobüsüm Tekirdağ'dan Harem'e gelmiş, ben de Maltepe'ye devam edecektim. Özgürlük o kadar tatlı gelmişti ki kendimi şımartmak ve ödüllendirmek istedim. Elimde ufak da olsa bir çanta bulundurduğumdan toplu taşımayı pas geçtim ve taksiye bindim. 7 Eylül 2010 var bir de. Bodrum'a gidecek otobüsün saatini karıştırdığım için, bir anda geç kaldığımı fark ettim ve hemen yoldan bir taksi çevirerek Dudullu'ya gittim. Trajik olan saati karıştırmadığımı otogarda anlamamdı. Biletin üzerinde başka bir şeyi yanlış görüp saat sanmış ve boş yere telaşa kapılmıştım. Boşuna binmiştim taksiye yani...

Bu kadar az taksi kullanan biri olarak, bu tartışmada bir tarafın ölümüne savunucusu olamıyorum. Taksicilerle çok derdim olmadı. Bir kere, 3-4 arkadaş Migros'tan alışveriş yapmıştık. Torbalarla eve yürümek istememiştik. Caddebostan'dan Şaşkınbakkal'a taksi tutmaya karar verdik. Taksici kısa mesafe olduğu için bizi almak istemedi. İstemedi de değil, zaten almadı. Biz de söylene söylene arkadan gelen taksiye gittik. O, "Sigara parası olur n'olcak" dedi ve götürdü bizi. Bu işlerin kısmet işi olduğunu o gün anlamıştım. Zira tam biz taksiden inerken, mahallemizin hostes ablası Yeşilköy'e gitmek için apartmandan çıkmıştı. Cadde'ye çıkmak yerine bizim boşalttığımız taksiye bindi. Sigara parası arayan iflah oldu, kısa mesafe diye burun kıvıran boş beklemeye devam etti.

Taksiciler aslında beni en çok geceleri rahatsız ediyor. Gece eve yürürken, hatta artık elimde anahtarla apartman bahçesine girmişken bile, yanıma gelip kornaya basıyorlar. Sanırım gecenin o saatinde bir anda aklıma "Aaa boş taksi var. Dur binip bir gezeyim" diyeceğimi sanıyorlar. O saatte taksi arayan adam zaten motor sesini duyduğu anda elini kaldırmaya hazırlanıyor ama bunlar nedense gecenin yarısında sokak orasında şuursuzca kornaya basmaya devam ediyorlar.

Yani bu birkaç mesele dışında taksicilerle problem yaşamadım. Fakat yaşadığım topluma da uzak değilim. Evet; taksi sektörü oldukça kötü durumda. Taksicilerin eylem yapacaklarına önce bunu kabul etmeleri gerekiyor. Müşteri seçerler, saat seçerler, yol seçerler, taksimetre seçerler, hem yolu hem müşteri dolandırmaya çalışırlar. Muhakkak her çalışan aynı değil ama bu işler son yıllarda çok arttı. Üstelik en kötüsü, işler istedikleri gibi olmayınca da çok fazla tersleşiyor, aksileşiyor, nemrutlaşıyor ve kabalaşıyorlar. Kim müşteri, kim hizmet sektöründe belli değil. İnsanlar çoğu zaman para ödeyerek hizmet aldıkları insanın gönlünü hoş tutmaya çalışıyor. Bunların farkındayım. Zaten bu yüzden taksi tercih etmiyorum. Birçok arkadaşım bunun cimrilikten olduğunu düşünse de, esas nedenim o aracın içinde rahat olmamam. Para kısmı da etkiliyordur biraz. Sonuçta paranla rezil olmak; insanın istemeyeceği bir şey. Soyulmak gibi...

Sonra Über çıktı. Açıkçası ben Über'i de sevemedim. Daha temiz, daha rahat, daha güvenilir olduğu aşikar. Ama aynı zamanda daha pahalı ve müşteri Über'i bekliyor. Benim kullanım mantığıma ters. Biz toplu taşımada büyüyen, dolu Akbil sesi ile huzur bulan, ergenlikte minibüsün ön koltuğunu kaparak şekil yapan çocuklarız. Bazı alışkanlıklarımız ve zorluklarımız var. İşte ara sıra kullandığımız taksi denilen araç; o zorlukların olmadığı bir lüks bizim için. Biz durakta dolu otobüs beklemeye alıştığımız için, taksinin farkı ve ayrıcalığı onun beklemiyor ve bize ait olmasıdır. Taksi çevirmenin egosal bir tarafı bile var. En şekil taksi çevirme teknikleri, ortamda hava bile katar. Über'de bunlar yok. Hem fazla para veriyorsun, hem de gelsin diye bekliyorsun. O zaman ne anladım bu işten?

Anlıyorum tabi... İstanbul'da hele kadın olunca, Über büyük bir nimet olsa gerek. O nedenle Über kullanmak isteyen herkese, en çok da kadınlara, hak veriyorum. Fakat bu iki araç da benim tarzım değil. Zorda kalırsam da telefona Über indireceğime, yoldan bir taksi çeviririm. Ama bir anket veya referandum yapılsa; mühürsüz oyumu direkt "Über kalsın" olarak atarım.

Fakat kalmayacak gibi. Über yasaklanabilir. İşte benim en çok rahatsız olduğum nokta da burada başlayacak. Vizyoner, modern, gelişmiş, okumuş, Avrupai zehir gençlerimiz şu an sıkı birer Über fanı. Bunun için tweet'ler yazıyorlar, caps'ler hazırlıyorlar. Çoğunda da haklılar. Hınzır bir mizah da var. Über'i sırf bu sayede bile sempatik gösteriyorlar.

Fakat bu gruba hiç güven olmaz. Çünkü bu akıl dolu vizyoner çocukların kötü bir huyu var; rahatlarına çok düşkündürler. Yarın Über yasaklansa, taksilere ilk eli onlar kaldıracaklar.

Kendimi devrimci ve isyankar olarak görmüyorum. Fakat senelerdir sevmediğim taksilere kırk yılda bir bindim. Hayatım çok da zorlaşmadı. Belki ömrüm biraz daha fazla yolda geçti. Gerçi metrobüsün, Marmaray'ın, metronun taksiden daha hızlı olduğuna eminim. Vapurun konforu ise hiçbirinde yok. Belki İETT otobüsleri, dolmuş ve minibüsler biraz sıkıntı yaratabilir. Ama günün sonunda, kafanızı arka koltuğa koyduğunuzda rahat oluyorsunuz.

Taksiler, Über ile rekabet ederek de düzelebilir ama bir de bu sayede de düzelebilir. Düzelir zaten. Bu denenmiş ve başarıya ulaşmış bir metoddur. Talebi düşürürsen ürün kendini yenilemek zorunda hisseder. Veya haklarını elde etmek için fedakarlık yaparsan, o haklarını elde edersin.

Taksiler, kapılarını açan müşteriler olmadığında bir şeylerin ters gittiğini anlayacaklardı. Şimdi onların gözünde suçlu Über olduğu için sinirlerini onlardan çıkarıyorlar. Demek ki o tarafta işler ters gidiyor. Über yasaklanınca insanlar yürür veya otobüse binerse; yoldan zorla adam çevirmeyeceklerdir (Bunu garanti edemedim ama öyle olması lazım).

Aslında iki adım yol için taksi çeviren arkadaşlarıma, onları aracına sokmayan taksi şoföründen daha çok kızıyorum. Hem sevmedikleri bir aracı kullanmakta inat ediyorlar, hem de adamdan zılgıt yiyorlar, bir de üzerine sinirleri bozuluyor. Ne gerek var? 10 gün, 20 gün, 2 ay çevirme o taksiyi. Yürü, otobüste ayakta git, metrobüste körüklerin arasında sıkış, Pendik-Kadıköy minibüs rallisine katıl... İşte ondan sonra o seni geri çeviren taksi peşinden koşacak. Üstelik böylesine kitlesel bir antipati varken, bir hava oluşmuşken neden bu bağımlılık, anlamış değilim.

İşte bu genç kitle -kızmasınlar ama- bu yüzden pek güvenilir değil. Yarın bizi Über için sokağa çağırırlar, sonra Über yasaklanınca duraktan ilk taksiyi de onlar çağırır. Önümüz yaz mesela, "Kanka otobüs çok kötü ya, ter kokuyor. Taksi rahat olur" diyecekler. Yürümek zaten  onlar için en zor eylem. Daha zoru varsa o da alışkanlıklardan vazgeçmek. Vazgeçmedikleri sürece, böyle muamele görmeye devam edecekler.

AKP muhalifliğin kalelerinden biri olan Bağdat Caddesi'ndeki Kızılkayalar'da her gün sıra oluyor zaten. Yediği hamburgerden ve bindiği taksiden vazgeçemeyen insan, hayatta nasıl bir kazanım elde edebilir ki?


Hiç yorum yok: