Cuma, Ağustos 3

Altı Dakika



Bu şarkının Türkiye'de meşhur olması Kaybedenler Kulübü sayesindeydi. Meşhur olması önemli değildi. "Aman şimdi herkes öğrendi, herkes dinledi" rahatsızlığım olmadı. Fakat bu şöhretin ardından herkesin olur olmadık her yere iliştirilmesi de biraz can sıktı. Bu yazı nedeniyle aynı noktaya düşer miyiz emin değilim.

Nedendir bilmem, öğrencilik yıllarında çok iyi İngilizce eğitim alan ve ilk gençliklerini Kadıköy sokaklarında geçiren çocuklar bu şarkıyla güçlü bir bağ kurduklarını iddia ederler. Kadınlar tarafından anlaşılmadıklarını, sevgilerinin yarım kaldıklarını ve o yüzden hisli/melankolik olduklarını söylerken, bu şarkıdan da referans alırlar. Oysa bu şarkı karşı cinse duyulan sevginin kötü sonlanmasından doğan yalnızlığın akla getireceği türden değil sanki.

Neyse bu ayrı bir konu. Bu şarkı malum, 70'lerin eseri. Kendimizden önceki kuşaklara derin anlamlar yüklemeyi çok sık yaparız. Zannederiz ki onlardan kalanlarda gördüklerimiz, onların tamamıdır. "Ah o eski günler ne kadar güzelmiş" dediğimiz günler zaten onların da birkaç güzel gününden ibarettir. Bilemeyiz ama büyük ihtimalle onlar da bizim kuşağımız kadar riyakar, kurnaz ve açgözlüdür. Fakat eskiye hayranlık duymayı severiz.

Yine de bizden bir öncekilerin iyi bir zamanda yaşadıklarını düşünüyorum. Yerlisi de yabancısı da... Tüketimin daha az önemli ve değerli olduğu bir çağ, herhalde bugünden daha güzeldir. Üstelik aynı zamanda teknolojinin de ilerlediği, insanın sınırlarını zorladığı günler biraz heyecan da yaratır. Bir yandan festivallerde özgürce şarkı söylerken, bir yandan da insan Ay'a çıkıyor. İşte bu şarkının söylendiği an, yani bu klip o günlerden bir kesit.

1970 yılındaki Isle of Wight Festival, bir çok yerde 1970'li yılların ilk muhteşem Rock festivali olarak adlandırılır. Tabi tarih de o konuda kendilerine yardımcı olmuştur. 1970'te düzenlenmesi sayesinde ilk sıfatına nail oldular ama muhteşemlik için başka özellikler gerekirdi. The Moody Blues burada zaten; yıllar sonra bu festival performansını Threshold of a Dream adı altında bir DVD'de topluyorlar. Demek ki onlar da çok fazla etkilenmişler. Onların dışında Doors, Jethro Tull, Miles Davis, Supertramp, Jimi Hendrix, Joan Baez, Leonard Cohen gibi birçok kişi ve grup var. Hemen hepsi de o dört günden hayranlıkla bahsediyorlar.

Ben normalde canlı müzik sevmem. Hayatım boyunca çok az konsere gitmişimdir. Müziği paylaşmak isteyen biri değilim ve o yüzden festivallere de hiç rağbet etmem. Fakat beni bile etkileyen, 45 yıl geçmesine rağmen izlediğimde beni  bile heyecanlandıran bir festivalden bu. Demek ki hakikaten muhteşem!

Böyle muhteşem bir yerde çalınan her şarkı etkileyici olurdu. Nedense benim favorim Melancholy Man oldu. Tamam sevdiğim bir şarkı ama diğer grupların şarkılarını da çok severim. Fakat sanki her şey bu altı dakika için bir araya gelmiş gibi...

Grubun sahnede olma anından başıyor, seyircinin olgunluğuna kadar her şey birbirini birleştiriyor. Güneşin batmasından hemen sonrasında olsa gerek. Çok uzaklardaki binaların ışıkları yanmaya başlıyor, videodan bile fark edilen hafif bir rüzgarı esiyor, Ağustos'tan Eylül'e doğru, yavaş yavaş yazdan sonbahara giriliyor (30 Ağustos Pazar günü). İşte belki de tam o anda çalınabilecek en iyi şarkı. Adamların kıyafetleri, hırkaları, saçları, her şey kareyi tamamlıyor. Ve Youtube'dan izlenmesine, laptop'dan dinlenmesine, internetten yayılmasına rağmen sesler o kadar net duyuluyor ki... Gitar, flüt, klavye, geri vokal.... Her şey bu altı dakikada birbirine çok iyi denk geliyor. Hem biraz melankoli, hem hafif sancı, hafif güven, hafif kaygı, hafif coşku, hafif özlem...

All the world astounds me and I think I understand 
That we’re going to keep growing, wait and see. 

Hiç yorum yok: