Arda Güler'in damgasını vurduğu son bir ay her haliyle çok ilginçti. Aslında onun sahada olduğu önceki dönem de çok ilginçti. Sahada müthiş işler yapan olağanüstü bir yetenek vardı ve üstelik zaman zaman sahada da değildi'
Fakat yine de bizler, çoğu zaman sahada parlayan genç bir yıldız adayı görürüz ve onu tartışırız. Bu kısa alışığız. Fakat Real Madrid ile Barcelona'yı peşinden koşturan bir oyuncuyu her zaman görmüyoruz. Haliyle hem futbolsever olarak bizler, hem Fenerbahçe yönetimi, hem Fenerbahçe taraftarı hem de basınımız fena çuvalladı. Hatta bana kalırsa Arda Güler'in ekibi de peki sağlıklı iş yapamadı.
İstanbul depremi gibi bir süreçti. Bağıra bağıra gelen bir yıldız vardı ama kimse onun ortaya çıkışına hazırlanmamıştı!
Çok uzun bir yazı olacak; bakalım sonu nereye varacak?
Aslında sonu kadar, nereden başlayacağımı da bilmiyorum. Fakat ilk olarak, yakın çevreme söylediğim bir cümleden bahsetmek istiyorum. Arda Güler, Galler'e enfes golü attığında Fenerbahçeli taraftarlar gururlanmış ve her yerde bu golü paylaşmıştı. Gayet doğaldı. Ertesi sezon takımı üzerine kurmayı düşündükleri yıldızları, onları bir kez daha mahcup etmemişti. Ben de o maça kadar Arda'nın 2023-24 sezonunda Fenerbahçe'de kalacağını düşünüyordum. Fakat golü gördükten sonra fikrim değişmişti. Fenerbahçeli arkadaşlarıma "Bu gole ileride çok üzüleceksiniz" demiştim.
Çünkü o gün dünya Arda Güler gerçeği ile tanıştı. Tanıştı kelimesi belki biraz anlamsız durabilir, zira scout'lar, hocalar, menajerler zaten onun farkındaydı. Fakat o gün daha fazla insanın gündemine Arda Güler girdi.
Yurtdışındaki gazeteleri takip ettiğimde zaten ufak tefek Arda haberlerini görüyordum. Gol ise daha büyük haber oldu. Bu da doğaldı. Futbolun duraklamaya geçtiği Haziran ayında, sıkıcı milli maçların arasında, 'tık' aldıracak bir kaliteydi o an. Tüm Avrupa, çölde vaha bulmuş gibi o golü paylaşıyordu. İşte o gol sayesinde Avrupa'daki bir çok 'okuyucu' ve ' futbolsever' de Arda ile tanıştı. İşin şekli de ondan sonra değişti.
İşin bu noktasında birkaç tane paydaş var. Hepsi birbiriyle alakalı, bir o kadar da birbirinden bağımsız. Yazıyı karmaşık hale getirme riski de burada yatıyor. Fakat Arda, artık Real Madrid'e transfer olduğuna göre bir parçayı diğerlerinden ayırmak mümkün olabilir. Fenerbahçelilerin büyük hayalini; Arda ile bir sene daha beraber geçirme isteklerini...
Fenerbahçeli Arda
Tabi ki her taraftarın isteği, arzusu, hayali yetenekli futbolcuların kendi takımında oynamasıdır. Bazıları biraz daha gerçekçi yaklaşır. O tip oyuncuları yakalasa bile, onların uzun süre takımda kalamayacağını fark eder ama en azından süreyi uzatmanın düşünü kurar. Buraya kadar beklentilerin oluşması normal. Fakat bu beklentilerin çok kısa bir zamanda baskıya dönüşmesi (Arda bundan ne kadar etkilenmiştir ayrı konu) çok acımasızdı.
Arda, Fenerbahçe'de çok uzun süre oynamadı. Bahsettiğimiz süre 1.5 sezonun ta kendisi değil. Evet 1.5 sezon da uzun değildi ama esas olarak o 1.5 sezonu da doya doya yaşayamadı. Oysa kalitesi vardı. Önce İsmail Kartal onu "korumak" istedi, ardından Jorge Jesus görmezden geldi. İş artık koptuğunda, dakika doldurmak zorunda kalınan noktada Arda'yı sahada görmek başladık. Buna rağmen sezon sonunda, en çok süre alan 17. oyuncu olabildi. Ondan daha iyi 16 oyuncu varmış yani! Burada suçlu Arda mıydı?
Galatasaray TV spikerinin bile yıllar önce canlı yayında övdüğü bir oyuncuyu Fenerbahçe camiası uzun zaman görmezden geldi. Değerini bulduğunda ise ona "takımın efsanesi" rolünü verdi. Üstelik efsane olmanın güzelliklerini yaşamadan, sadece sorumluluklarını yükleyerek.
"Bizi şampiyon yapıp öyle gitmelisin"
Son bir ayda Twitter'da çok defa okuduğum cümlelerden biriydi. Fecaat bir bakış açısı aslında. Arda gibi bir oyuncunun, bu isteğe "önce bana şans verin de sonra sizi şampiyon yapayım" demesi isabet olurdu. Tabi ki kendisi böyle bir polemiğe girmedi. Onun yerine biz kullanalım o cümleleri. Fenerbahçe taraftarı bir hülya kurdu ve oyuncunun bu romantik isteğe kayıtsız kalmayacağını sandı. Esas hülya ise şuydu; Fenerbahçe'nin seneye şampiyonluk şansının düşük olmasının görmezden gelinmesi...
Tabi ki sezon içinde işler değişir, ligler uzun maratonlardır ve Fenerbahçe de her zaman zirveye oynar. Fakat şu anki kaotik ortamda Arda Güler'i Fenerbahçe'ye çekebilecek, ona şampiyonluk hayalini kurduracak ne var? Mesela, Arda sezonu Fenerbahçe ile benzer noktada bitiren Beşiktaş'ta oynasa daha farklı cümleler kurabilirdik. Arda da başka düşünceler geliştirebilirdi. Çok iyi bir ikinci yarı geçirmiş, iyi bir hoca ile altı ay çalışmış, biraz daha oturmuş bir takımın parçasına dönüşmüş olabilirdi. Ve o zaman kendi kendine, "Sezonun ikinci yarısı çok güzel geçti. Yanımda Gedson, önümde Cenk-Abuş... İyi kadro olduk. Alıştık da birbirimize. Derbiler kazandık. Şenol Hoca da bana değer veriyor. Tamam ya; bir sene daha beraber olalım." diyebilirdi. Peki Fenerbahçe ona benzer bir alan sağlıyor muydu?
Haziran ayının sonuna kadar hocası belli olmayan, en sonunda ise Arda'nın en rahat oynayabileceği sezonda (şampiyonluk yarışından kopulmuş, baskısız ortamda) ona forma vermeyen hocayı açıklayan bir kulüp, sahanın neresinde oynayacağı bile belli olmayan bir yıldız oyuncuya nasıl "Kal da şampiyon olalım" deme cüretini gösterebilir?
"Eda Erdem, Instagram'dan kal demiş" de falan filan... Pardon da Eda Erdem kim? Tabi ki büyük bir voleybolcu ve Fenerbahçe'nin kaptanıdır. Saygımız sonsuzdur. Fakat 17 yaşındaki Arda'nın kararlarında nasıl bir etkisi olabilir, nasıl bir gücü olabilir? Ferdi veya Altay gibi akranı sayılabileceği, hayata beraber baktıkları arkadaşları "Kal be abi" dese daha etkili olur da, büyük ihtimalle onlar da çıkışın yolunu arıyorlar zaten.
Eda Erdem'in Instagram mesajından daha güçlü iletişimler de kuruyor üstelik bu çocuk. Mesela Luka Modric ve Carlo Ancelotti ile konuşuyor. Siz futbolcu olsanız hangisi sizi daha çok etkiler? Dünyanın en iyi futbolcularından biri mi, yoksa kulübünüzün voleybol şubesinin kaptanı mı?
Daha acımasız ve gerçeklikten kopuk olan ise "voleybolcu sana böyle diyorken, sen nasıl kalmak istemezsin" bakışıydı...
Tüm bu saçmalığa tuz biber eken de Ali Koç oldu. Başkan, İsmail Kartal'ı açıkladığı son basın toplantısında Arda konusunu "Fenerbahçe'de kalmak istemedi" olarak yorumlamadı. Tam bir Türk melodramı, romantik soslu mağduriyeti. Hayır! Arda Fenerbahçe'de kalmak istemedi değil; Arda dünya devlerine gitmek istedi. Arda Fenerbahçe'de kalmak istemese; mesela Galatasaray'a, Olympiakos'a, Wisla Krakow'a gitmek isterdi. Neresi olursa olsun... "Ben bu iş yerinde kalmak istemiyorum" diyorsanız, her seçeneği düşünürsünüz. Fakat Arda Fenerbahçe'de kalıp kalmamayı düşünmedi. O Real Madrid ve Barcelona'dan gelen teklifleri gördü ve oralara gitmek istedi. Arda bu seviyede kalmak istemedi. O sıçrama yapmak istedi. Fenerbahçe (ve Süper Lig) ona aynı imkanı tanımayacaktı.
Gidiyor ama nereye?
Şu an cevabını bildiğimiz soru son bir ayda çok seçenekliydi. Bu tip savaşları kazanan da genelde (eğer savaşın tarafıysa) Real Madrid olur. Gelenek değişmedi. Fakat açıkçası benim düşünceme göre bu tercih biraz soru işaretleri barındırıyor.
Zaten Real Madrid ve Barcelona, transfer sayfaların en önce düşen takımlardan değillerdi. Benfica, Ajax, Bayern, Sevilla ile Milan; adı daha önceden ve daha sık anılan takımlardı. Benim kafamdan geçen plan; geliştirmeye yatkın, Arda'yı oynatacak ve şampiyonluk baskısını yaşayacağı bir kulübe gidilmeseydi. Yani Benfica ve Ajax ilk adaylarımdı. Sevilla'da kafaya oynayamaz, Milan'da gelişemez, Bayern'de süre alamazdı. Zaten Benfica ve Ajax etiketini alınca da değeri otomatikman artacaktı. Belki bu iki takımdan birinde iki sezon geçirse, 100 milyonluk bir transfer yapması işten bile değildi.
Zaten diğer devlerinin ağzının sulanması da tam olarak buradan doğdu. 17.5 milyon, günümüzde devler için sakız parasından hallice. Arda'nın yeteneği tartışılmaz. Eksikleri de var ama 17.5 milyon o eksikleri görmezden gelmeye değecek kadar düşük bir miktar. Üstelik rakiplerinizin bu oyuncuyu kapma ihtimali de korkutucu.
Haliyle Real Madrid de yokladı. Tabi Barcelona da. İşin bundan sonrası biraz benim komplo teorilerim, biraz da satır aralarını okumamla alakalı. Sanırım Arda'nın ekibi, onu Real Madrid'e götürmeyi kafasına çok önceden (yani bir ay öncesinde) koymuştu. Fakat Real ilk başlarda çok hevesli değildi. İşte tam o anlarda Barcelona devreye girdi. Nasıl girdi bilmiyorum ama benim aklımda iki senaryo var. Düşük ihtimal şu; Barcelona ile ufak bir ittifak yapıldı Real Madrid'in daha çok para ödemesi için "devredeymiş" gibi davranılması sağlandı. Bu da Real'in elini çabuk ve bonkör tutmasına neden oldu.
Fakat vurguladığım gibi; düşük ihtimal. Zira Arda'nın menajeri aynı zamanda Courtois'nın da menajeri ve Real Madrid ile papaz olmak istemeyeceği gibi, Barcelona'yı da böyle bir iş için kullanması kolay olmazdı. Ayrıca Barcelona olarak böyle bir gündeme dahil olup, "Real Madrid'e topçu kaptırmanın" maliyeti, rakibinizin ödeyeceği ekstra ücretten daha büyük kayıp olabilir.
O zaman ikinci senaryom devreye giriyor. Arda'nın menajerinin İspanya bağlantıları, medyada çok fazla haber üretilmesini sağladı. Bu da Barcelona'nın bir yoklama çekmesine neden oldu. Fakat tüm o haberler esnasında Barcelona'nın Arda'yı transfer edemeyeceğini hepimizi biliyorduk. Zira kulüp değil bonservis ödediği oyuncuyu; bedavaya aldığı İlkay'ı bile listeye yazdıramama tehlikesini yaşıyor. Yani bu operasyonu bitirebilecek maddi gücü yoktu. Gerçi burada da yedek alternatif, Fenerbahçe'de bir sene kiralık oynama düşüncesi, devreye girebilirdi. Fakat bu da Arda ve ekibi için seçenek olmaktan çoktan çıkmış gibiydi.
Şurada konuyla ilgili bir teori daha var, meraklısına onu da bırakıp yola devam edelim.
Yani Real Madrid ve Arda'nın kaderi çoktan yazılmıştı. Ya da yazdırılmıştı. Peki bu iyi bir sonuç verir mi? Bekleyip göreceğiz.
Yine de bu yazdıklarımızdan "Arda, menajer şişirmesi" gibi bir anlam çıkmasın. Fakat onlar açısından başarılı bir operasyon olduğu da gerçek. Sonuçta Süper Lig'deki oyuncuyu, doğrudan Real'e götürmek, bitmiş bir kariyeri (menajeri için) yeniden canlandırabilir. Arda da; son dönemde Bellingham, Rodrygo, Endrick, Vinicius, Camavinga, Valverde gibi oyuncuları transfer eden ve gelecek 10 yıla damga vuracak bir takım yaratmaya çalışan Real Madrid'in politikasına daha çok uyuyor. Hatta Pedri ve Gavi gibi evlatlarına takım kuran Barcelona'dan daha çok uyuyor.
Fakat yine de oyuncu için en doğru adres orası mı emin değilim. Tam da bu noktada Arda'nın eksiklerinden bahsetmek gerek. Aslında amaç onu eleştirmek değil. Fakat şu an Türk spor içeriklerini okuyunca - dinleyince, elimizde kusursuz bir futbolcu var gibi gözüküyor. Oysa Arda'nın bazı eksikleri Süper Lig'de bile ortaya çıktı. Temposu düşüktü, bazı büyük maçlarda söndü, fiziği de halen çok yetersiz. Bunlar büyük sorunlar değil elbet. Hallolmayacak işler de değil. Öylesine kusursuz bir tekniği bulmak her şeyden daha zor zaten. Tempo yüklenir, fizik gelişir, mental güç artar. Fakat insanın aklına şu soru geliyor. Bu çocuk, Real Madrid'de ilk etapta forma bulamazsa ülkede yaşanan hayal kırıklığı ve çocukta oluşacak üzüntü kolay tamir edilir mi?
Hele hele acımasız sosyal medya terörü kapıda beklerken. Arda'nın Real'de üst üste üç maç oynamaması onu Türkiye'nin internet platformlarında "yerli Messi"den "çöp"e taşımaya yetecek. Peki bu Arda'nın umrunda olur mu? Bilmiyoruz.
Tabi bir yandan bu tip eleştirileri, kötü günleri, zaman zaman çöküşleri görmesi de iyi bir eğitim süreci olabilir. Tam da bu noktada Türkiye'de kalmasının ne kadar kötü olacağını bir kez daha hatırlıyoruz. Hatırlayın Galatasaray ile oynadıkları son maçı. Dünya derbisinde, Fenerbahçe'nin en iyi oyuncusu olan Arda ıslıklandı, rakip stoper ona omuz attı, sert bir atmosferle tanıştı. Ertesi gün Fenerbahçeli taraftarlar, bunların ne kadar kötü olduğundan bahsediyordu. Oysa tam tersiydi. Camp Nou deplasmanına çıkınca da kimse ona iyi davranmayacak (Belki daha çok saygı duyulur o ayrı). Fakat dünyada kimse ona, kendini yere attığı maçtan sonra "Olur böyle şeyler" diyen Cenk Tosun ve Mert Günok abileri gibi davranmayacak.
Yani her türlü Arda'nın buradan çıkması iyi bir tercih. Devamını kestirmek ise çok zor. Tahmin yapmak imkansız. 18 yaşındaki bir çocuktan bahsediyoruz. Bu çocuk İspanya'da bir kıza aşık olabilir ve her şey ters gidebilir. Ya da tam zıttı; takım içinde çok iyi bir rol modeli bulur ve o rol modeli ona hayatı ve futbolu öğretir. Ya da fiziği gelişir, ya da gelişmez. Arda'nın üç sene sonra hangi pozisyonda ustalaşacağı bile belirsiz.
Zaten bizi heyecanlandıran kısım da burası. Bir karakter yola çıktı ve hep beraber onun yolunu izleyeceğiz. İyi de olabilir kötü de bitebilir. Fakat en azından buranın artık klişeleşmiş hikayelerinden biri daha çıkmayacak önümüze. Bütün sonlar, alıştıklarımızdan farklı olacak.