ankara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ankara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çarşamba, Ocak 10

Beş Şehir


Kars'a gidenlerin, gitmek isteyenlerin başka bir güruh tarafından aşağılandığı 2018 yılından merhaba...

Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir'i 1946 yılında yazmış. O zaman da bazı şehirler, bazı kitlerle tarafından küçümseniyor. Mesela Erzurum, mesela Konya... İkisi de bu kitabın içinde, ikisi de bu topraklarda. Onlara  gösterilen tavır, çıkan oy oranlarıyla alakalı değil. Bunu, çok partili seçim sistemine geçilmeden yazılan kitabın içindeki satır aralarından anlamak mümkün.

Sanıldığının aksine Türkiye; en büyük toplumsal çatışmasını 15 yıldır yaşamıyor. 1950 de değil başlangıç noktası. Bu 200 yıllık bir mesele belki de. Ve bu kavgada, çok güçlü iki zıt taraf olsa da bir de her zaman arada kalanlar oldu. Ahmet Hamdi Tanpınar da onlardan biri olsa gerek. Yaşadığı yeri küçümseyip tiksinenler ile yaşadığı yeri cehenneme çevirmekten keyif alanlar arasında bir azınlığın üyesi. Geçmişine ve geleneğine hayran olup, cumhuriyet değerlerine sahip çıkan bir aydın. Yeni bir ülkenin eskiyle kurduğu köprü...

O nedenle kendisi, bu beş şehri (Ankara, Erzurum, Konya, Bursa, İstanbul) başka türlü anlatamazdı. Fakat onun dışında kalan hemen herkes başka türlü (ve aynı) anlatırdı. Zaten başka türlü de anlatıyorlar. Basit gezi rehberleri gibi sönük kalan cümlelerin yanından Tanpınar bir vaha gibi kalıyor. Çünkü Tanpınar, başka bir şey anlatıyor. Beş şehri değil, beş şehrin insanını değil, beş şehrin ruhunu değil; bütün bir Anadolu'yu anlatıyor.

Arada kalanlardan biri olduğunu ve yaşanan toplumsal çatışmada yenik düşen ilk gruba mensup olduğunu da çok net bir şekilde belli ediyor. 

"Gideceğimiz yolu hepimiz biliyoruz. Fakat yol uzadıkça ayrıldığımız âlem, bizi her günden biraz daha meşgul ediyor. Şimdi onu hüviyetimizde gittikçe büyüyen bir boşluk gibi duyuyoruz, biraz sonra, bir köşede bırakıvermek için sabırsızlandığımız ağır bir yük oluyor. İrademizin en sağlam olduğu anlarda bile, içimizde hiç olmazsa bir sızı ve bazen de bir vicdan azabı gibi konuşuyor” demesi boşuna değil. Kars meselesi tam burada güzel bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Kars, Yozgat, Kayseri, Amasya, Sivas, Mardin... Bırakmak için sabırsızlandığımız yükler. Onlardan kaçıyoruz. Sadece hayat tarzı çatışması değil bu. Çok daha derin bir mesele...

Kitap eşsiz bir anlatıma sahip. Özellikle 30 yıldır yaşadığım şehrin bu kadar iyi anlatılır olması beni biraz kıskandırdı. Bakmadığımız, bakmadığımız için dillendiremediğimiz çok fazla şey var bu şehirde. Kitaptakilerin bir kısmı belki ortalarda bile yoktur. Aradan seneler geçmiştir. O da ayrı bir konu. 

Kısacası; okuduğum için çok mutlu olduğum kitaplardan. Geçmiş ile gelecek arasında; değişim ile gelenek arasında sıkışanların buluşacağı satırlar. Üstelik aradan 70 sene geçtiği artık masal gibi geliyor. Öyle bir masal ki; Kars'a, Sinop'a, Van'a, Malatya'ya, Mersin'e gitmek ve oraları anlatabilmek için harekete geçirebilecek kadar güçlü. Bir gün neden olmasın...

Cumartesi, Ocak 31

Umut Kalmadı



Geçen seneki Ankaragücü takımı oldukça sempatikti. Hikayesi olan futbolculardan kurulu bir takımdı. Burada da sık sık yazmaya çalıştık. Onlardan biri 20 yaşındaki forvet oyuncusu Umut Nayir'di. Takımın en golcü isimlerinden biriydi. Fakat onu diğerlerinden ayıran en önemli özelliği bu değildi.

Mehmet Umut Nayir; Ankaragücü'nün üst liglere geri dönmesi için çabalarken aynı zamanda Ankara Üniversitesi'nde hukuk okuyordu. İyi bir okul, zor bir bölüm. Küçümsemek için demiyorum ama zaten az sayıda üniversite okuyan futbolcu varken, onların da çoğu beden eğitimi gibi bölümler okuyorken, Umut gibi bir karakterin çıkması heyecan vericiydi. Aynı zamanda efendi, karakterli, düzgün bir çocuğa benziyordu.

Saha içinde ise uzun boylu güçlü fena olmayan bir tekniği olan ama ağır bir yapıdaydı. Buna rağmen ligin en tehlikeli isimlerinden biri oldu. Altyapısından yetiştiği Ankaragücü'nün A takımına 30 yaşında dönen Levent Kale ile müthiş ikili oldular. Levent'in yaşı yukarısı için geçiyordu ama Umut'un potansiyeli onu 2.Lig'de tutmaya yetmeyecekti.

Öyle de oldu. Hiç sevmediğimiz ve hiç sevmeyeceğimiz takımlardan biri olan Osmanlıspor, Umut'u transfer etti. PTT 1.Lig'in en bonkör takımı, en kalabalık kadrosu 20 yaşındaki Umut'u transfer etti. Geçen senenin gol kralı Muhammed Reis, Süper Lig patentli Mehmet Yıldız, Avrupa'nın takip ettiği genç yıldız adayı Aminu Umar, jeneriklik gollerin adamı Erdal Kılıçarslan, sürpriz golcü Dilaver Güçlü, hakettiği yere bir türlü gelemeyen Serdar Deliktaş gibi isimlerin yanına bir de Umut eklendi. Şu kadro alternatifi neredeyse Galatasaray'da yok. İnsan biraz üzülüyor. Şaban Genişyürek'in şans bulamadığı yerde Umut hangi ara oynayacak... Ama bir de başarırsa... İnşallah başarır.

Tabi bir de işin siyaset boyutu var. Osmanlıspor, Gökçekler, Ankaragücü... Osmanlıspor, yani Gökçekler, bu transfer için uzun süredir peşlerinde olduğu Ankaragücü Kulübü'ne 750.000 TL ödedi. Az mı çok mu ayrı konu. Hatta sadece açıklanan para mı gitti o da muamma olarak kalacak. Ankara Belediyesi'nin transferden hemen önce Ankaragücü'ne 2 milyon TL ödemesi de bir kenara yazılmalı.

Ankaragücü'nde bu sezon elle tutulan iki isim vardı. Umut 8 gol kaydetmişti, Mehmet Erdem de form durumuyla dikkat çekiyordu, o da Göztepe'nin yolunu tuttu. Kalan isimler arasında en golcüler, 3er gol atan Serhat Gülpınar (35) ve Levent Kale(31). Galiba Umut yukarıya doğru giderken, Ankaragücü de aşağıya gidecek, keza küme düşme hattıyla arasındaki puan farkı sadece 3...

Çarşamba, Mayıs 21

Çeyrek




Hafta içi, mesai saatinde, 2.Lig play-off çeyrek final maçları.. Göztepe ve Ankaragücü tribünü.. Bu daha çeyreği, finali bekliyoruz...

Çarşamba, Kasım 13

Çalgı Çengi



İşler Güçler gayet güzel bir diziydi. Bu güzel dizinin çıkışına sebep olan yapım Çalgı Çengi'ydi. Hal böyle olunca filmi izlemek için heveslendim. Oysa İşler Güçler' izlemeden önce filmle ilgili en ufak bir isteğim yoktu. Keşke öyle devam etseymiş.

Behzat Ç. ile başlayan Ankara güzellemeleri iki Ankara ağzı yapan adam görünce tavan yapıyor artık. Çalgı Çengi de böyle. "Angara, bebe, la" diyen adam görünce "işte adam gibi film, ne kadar has dizi" falan deniyor. Çalgı Çengi tam bir Ankara filmi. Ankara gibi komik değil. Ankara gibi sıkıcı.  Ankara gibi bir şey vaat etmiyor. Sadece konuşuyorlar, koşturuyorlar. Üzgünüm ama dilenmek yersizmiş.

Oysa oyuncu kadrosu da, arka taraftaki isimler de çok iyiydi. Cem Yılmaz bile işin içindeydi, hatta galada "ilk filmimiz Herşey Çok Güzel Olacak'tan tatlar var" demişti. Keşke demeseydi. Filmde emeği geçenler isimleri düşünüyorum, öte yanda hiç sevmediğim Şafak Sezer, Şahan Gökbakar gibi adamları düşünüyorum; vallahi ikinci grup daha zevkli, eğlenceli işler yapıyorlar. 

Bizim liseden bir arkadaş vardı, komik muhabbeti vardı ama bazıları en ufak cümlesine bile gülerdi. Bizim arkadaş da şaşırıp "Bunlara evde espri yapmıyorlar herhalde" derdi. Bu film beğenenleri görünce aklıma bu söz geldi. İnsan komedi filmi izlerken uyur mu, filmi beraber izlediğimiz Uğur Ozan uyudu mesela, adama da hak verdim. Ben de gidiyordum arada, son anda tutundum. Neyse, İşler Güçler güzel ama...


Pazartesi, Ekim 28

En Kötü Zamanlar En Güzel Günler

 


Ankaragüçlüler çok mutlu. Çok garip değil mi? Süper Lig'de oynuyorsun, PTT 1.Lig'de oynuyorsun ama bütün o yıllar, son yıllar, hep hüzün hem kavga hep yenilgi. Ama son yılların en güzel günlerini 2.Lig'de yaşıyorsun. O yüzden sık sık derim, bir taraftarın başına gelen en güzel şey küme düşmek olabilir. Rantçılar, menfaatçiler, gösteriş budalaları yok artık. Biz bize kalma durumunu dibine kadar yaşıyorsun, diplerde. 

Ankaragücü'nün takımı da, futbolcuları da aynı durumdan besleniyor. Kadro altyapıdan gelen topçularla dolu. Hemen hemen çoğu Ankaralı. Ankara Hukuk'ta okuyan topçu bile var. Levent var mesela, 30 yaşında, Ankaragücü altyapısında yetişiyor, ama A takıma çıkamıyor, 30 yaşında takıma geri dönüyor. Bu sene 6 gol attı, en önemli gol ayağı.

Genelde böyle köklü camialar bir düşmeye başladı mı toparlayamaz. Kocaelispor, Diyarbakırspor, Göztepe uzun süre sıkıntı çekti, çekmeye de devam ediyorlar. Ankaragücü ise sezona beklenmedik şekilde o kadar iyi başladı ki, bir anda bu sene şampiyonluğun en güçlü adayı oldu. Olurlar mı olamazlar mı belli olmaz, çok da önemli değil açıkçası. Ama geçen sene 1.Lig'de topçularının enfes mücadelesinden sonra bu sene de taraftarların geri dönmesi çok güzel. 

Cumartesi günü saat 13.30 maçında 10.000 taraftar, rakip Pazarspor, kademe 2.Lig.... Şu an Barcelona taraftarı olmak mı Ankaragücü taraftarı olmak mı diye sorsalar, cevabım Ankaragücü olur.

Çarşamba, Ekim 9

Bizim Büyük Çaresizliğimiz




28 yaşında, hayatının geçiş dönemlerinin birinde, herkes kadar kafası karışmış, geçmişini düşünen, geleceğini merak eden bir adam, hayatın kırılma dönemine ev sahipliği yapan şehirde, terk ettiği ve çok özlediği ailesinin yanında kısa bir tatil yapar; tatilin son gününde ise bir kitap okur.

O adam benim, kitap Bizim Büyük Çaresizliğimiz...

Farklı bir tarza sahip kitap. Okuyucu, anlatanın umrunda değil. En yakın arkadaşına, hatta en yakın arkadaştan daha öte, artık neredeyse kendisi olmuş birine bir şeyler anlatıyor. Neredeyse kıskanacağım. "Neden bana anlatmıyor" küstahlığından sıyrılıyorum ama bu sefer de, "Böyle bir dostluk nasıl mümkün olabilir" sorgusuna takılıyorum. O nedenle ilk sayfalarda büyük zorluk çekiyorum, kitaba ait olmakta, konuya sempati duymakta zorlanıyorum. Ama kitabın hikayesinden öte o hisler ve kaygılar o kadar bizden ki, o kadar ortak ki, bir yerden sonra o zor kısmı kenarda bırakmak çok kolay oluyor.

Benim için bir yaz tatilinden daha fazlası olan Bodrum serüvenimin son gününde okuyunca, kitabın bendeki değeri de arttı. Belki başka bir gün, başka bir ruh halinde okusaydım bu kadar sarsılmazdım. O an, ihtiyacım olan kitap bu muydu, yoksa tam tersi keşke tam da o gün okumasaydım mı demeliyim hala bilmiyorum. Ama, bir daha okumaktan sıkıntı duymayacağım kitabı, yine böyle özel bir zamanda okumak isterim ki; bu da belki 10 senede bir defa denk gelir.

Aslında Nihal falan önemli değil. Mesela Reşit Bey veya Salih Amca benim için daha önemli karakterlerdi. Nihal'in yerine başka biri de olabilirdi ama hayatta Reşit Bey gibi birisini bulmak daha zor. 

"O zamanlar" demişti babam, "Kendimizi bulmakla kadınımızı bulmayı birbirine karıştırıyorduk"

"Küçük bir çocukken birdenbire, ilaçların plastik bir margarin kabında saklayan bir ihtiyar oluveriyorsun. Kendin için, çocukların için, ülken için güzel şeyler ümit ederken, seni biçimlendiren şeyin güzel bir gelecek hayali olduğunu düşünürken, birdenbire kaderinin, güne ayak uyduramamak, gençliğini, geçmişini özlemek ve hızla dönen dünya tarafından hep kenara savrulmak olduğunu görüyorsun"

Gerçekten, Nihal veya  Sevgi veya diğerleri çok önemli değil. daha başka şeyler varlar aslında kafamızın içinde. Bunu çözemediğimiz için çaresiz kalıyoruz çoğu zaman. 160 sayfayı bir anda okuyup sarsılıyoruz ama sonunda yine değişen de olmuyor.

Acaba film nasıl oldu diye merak ettim ve İstanbul'a dönünce filmi de hemen izledim. Onun yazısı daha sonra...


Salı, Aralık 25

15 Ayın Özeti


Ankaragücü'nün 1.5 sezonu. Üstteki fotoğraf geçen sezonun ilk haftasından. Ankaragücü henüz Süper Lig'de, eylül ayında ilk maçına çıkıyor.

Alttaki fotoğraf son maçtan. İlk yarının son haftasından. Ankaragücü PTT 1.Lig'de. 1.5 senede ne olduğunu bilen bilir. Bir anda böyle olmuyor. O süreç çok sancılı. İsyanın geleceği, bir şekilde patlama olacağı belliydi. Fakat tribün de, şu anda ne kadar çok sıkıntı çekse de, şapkayı önüne koymalı. Bu kulüp de bu duruma bir anda düşmedi ve yaşananlar olurken onlar da tribündeydi.  

1.5 sene gerçekten çok kısa bir süre.



Perşembe, Nisan 19

Carnivale


Ne Carnivale'yi sevdim, ne Ankara'yı...

Matematik kuralı, eksi ile eksiyi çarpınca artı oluyor.

Pazar, Ocak 22

Ankara Derbisi



- Ankara derbisi izlemedik demeyiz. Canlı izlemek lazım. Ama uzun seneler olmaz herhalde.

- Tamam Ankaragücü iyi, güzel, ligde kalsın da iyi oynayan takıma da ayrı gözle bakarız.

- Gençlerbirliği çok iyi takım.

- Oktay, Soner, Hurşud, Yasin, Tum. Kötü adam yok bu beşliden.

- Azo sakat bir de, onu da beğenirim.

- Son 7-8 senede, belki en son İlhan Mansız'dır, hiç bir futbolcu için "ne olur Galatasaray'a gelsin" demedim, Yasin için diyeceğim sanırım.

- Ergin Keleş niye yedek? Ergin Keleş takımın yüzde 50'si.

- Yasin de iyi dayak yedi savunmadan.

- Maçın yıldızı son 10 dakikadaki Ankaragücü tribünü.

- Serol vurdu Ramazan kurtardı, Ankara'nın kaderi değişti.

- Kartopu yağmuru.

- Bir Ankara takımı Play-Off hattında, diğeri son sırada.

- Play-Off hattı ne amk.

- Genç olan hangisi?

Cuma, Şubat 11

Anti İstanbul

Televizyonun şu anda en güzel dizisi Behzat Ç.'den bir sahne. Bu haftaki bölümden. İstanbul'a geliyorlar Behzat ve ekibi. Hafif tahrik olsa da, yine de güzel olmuş. Tek karede, bir dialogda onlarca şey anlatan bir diziye de bu yakışır.