umut bulut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
umut bulut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Ocak 13

Krallık Sezonu

 


Umut Bulut, 2016 yazında Galatasaray'dan adeta kovularak gönderildiğinde 32 yaşındaydı. Fakat halen iyi oyuncuydu. Galatasaray'da belli sürede görev alabilecek durumdaydı. Taraftar gazına geldi, fatura ona çıktı. Hatta o giderken bazı Galatasaray taraftarları onun hakkında "1.Lig'de bile oynayamaz" diyordu.

Yeni futbol çağında taraftarları ve sosyal medyayı pek dinlememek gerekiyor. Tabi ki Umut, Galatasaray seviyesinde kalmadı. Çok yıpranmıştı. Fakat devamında hep Süper Lig'deydi. Geçen sezon tarihe geçti ve Süper Lig'de en çok maça çıkan oyuncu unvanını eline geçirdi.

2017-18 sezonunda Kayserispor gibi bir takımla 14 gol imza attı. O sezon Galatasaray'da Gomis gerçeği vardı ama devamındaki üç sezonda, sarı-kırmızılı takımda 14 gole ulaşan tek bir oyuncu dahi olmadı. Bu sezon da pek olacak gibi durmuyor.

Neyse artık olan oldu Umut da yaşlandı. O artık 1.Lig oyuncusu. Kariyerine en üst seviyeden başladığı için, 38 yaşında ilk kez 1.Lig'in havasını soluyor. Ve halen gol atıyor.

18 maç 11 gol... Son 11 maçta 9 gol... Şu anda gol krallığı listesinin ilk sırasında. 1.Lig'i eskisi kadar sıkı takip edemiyorum ama Umut sayesinde bir gözüm Eyüpspor maçlarında. Bu sezondan tek beklentim de Umut Bulut'un sezonu gol kralı olarak bitirmesi. Bu kariyere öyle bir son yakışır. Ve belki de Eyüpspor Süper Lig'e çıkarsa, o da (Paixao gibi) bir Süper Lig sezonu daha yaşayarak bırakabilir.

Oralara daha çok var. Önce krallık tacı... Bu sessizce işini yapan çalışkan adama bu yakışır.

Cuma, Mart 18

Umutlarım Bulutlanır....



Her hayatın bir "lale devri" vardır ya. Bizim neslin de işte bu 90'lar denen meretin son yarısı falandır herhalde. Aslına bakarsan gündem bugünkü ile aynıydı. Yine bok yoluna gitmeler vardı, yine saçma sapan kısır tartışmalar. O günlerin sıcaklığı ise komşuya giden tabakların kısırla dolarak gelmesi gibi basit ve küçük detaylarda gizliydi. Bir Karadenizli şairin dediği gibi; "Bu senede şampiyonluğa oynuyoruz , değişen bir şey yok"

O zamanlar bir Akdeniz esintisi esmişti üzerimize. Yaşar, Bora Öztoprak, Ege, Onur Mete, Ümit Sayın, Ayna, Athena, Soner Arıca... O dönem peşinden gittiğimiz, kasetlerini aldığımız, şarkılarını ezbere bildiğimiz adamların şu an "ya sahi bi X vardı , ne oldu ona" deyip İlhan İrem ile birlikte satış listelerine konmasını görmek "bir yılı opsiyonlu olarak boş mukaveleye imza atarak yaşlandığını kabul etti" tadında.

Bir siyah beyaz resim , bir anektodun içinde buldum kendimi. Kendi geç kalmışlığımı gördüm. Kanayan yaralar birden "tuzum, tuzum, tuzum" diye kontraya girdi bilinçaltında bulunan 100 kişilik tribünden. Kendisine ayrılan yeri dolduran, tek ses-tek pankart-tek renk. Plakası 90 küsür olduğu için "61.dakika showu" yapamayan yeni iller gibiydik hep. Bizim için iller 67'de kalmıştı zaten.

Bir siyah beyaz resim, bir anektodun içinde buldum kendimi. Biz hep sevdiklerimize uzaktan baktık. Sevdiğimiz kızlara diyemedik, sevdiğimiz takımlara güvenip 3-0 iken uyuduk 3-3 sabahlarına uyandık. Sergen'i sevdik gitti, Tümer'i sevdik gitti, Feyyaz soğanımızı çaldı. Altan-Nuri Çamlı kardeşler gibi keyifli bir "beyaz toros" yolculuğunda kasetler koyduk kasetçalara "güzel söylüyor çocuk" dedik, ya karbeyaz bir ölümde kaybettik, ya da şarkılarla geçtiler aramızdan.

Bir siyah beyaz resim, bir anektodun içinde buldum kendimi. "Baboli ile Pazar Keyfi..." diye paylaşımlar yapamadık biz hiç. Hep içten sevdik. Tıpkı ben işte. Ben futbolcu olsam, otelde kalsam. Kesin böyle bir resim çektirirdim. Otel odasından "baba arıyor" telefon ekranını hemen cevaplayıp "geldim geldim indim şimdi lobiye" deyip inerdim. O da maçtan sonra "gideyim ben şimdi kalabalık olur" diye giderdi. 

Bir anektodun içinde buldum kendimi. "Bu benim oğlum" diye gaz vermediler mi yıllarca etrafta. "Zehir, bilgisayar mühendisi, böyle bilgisayarda neler neler yapıyor" diye anlatılmadık mı dost sohbetlerinde. 'Öğretmen İstanbul Valisi'ni sormuş , tek bizimki bilmiş' Oysa it gibi korkardım Hayri Kozakçıoğlu'ndan. Bilinçaltımızı zedeleyen figürlerdendi. Bilmemiz ondan.


"Ölümlere alıştık , alıştırıldık" deniyor şimdi.  Oysa alışamadık. Sudan çıkmış balık gibiyiz. Aklıma hâlâ gittiğim bir maçtan (eskiden maçlara da gidiyormuşuz) bir kare geliyor. Sesli ve altyazılı ve 5+1 surround oynuyor kafamda. Bir Beşiktaş-Trabzonspor maçı. Hami Mandıralı hafta içi babasını kaybettiği için tribüne çağrılır ve "seninle üzüldük başın sağolsun" diye bağrılır. 

Çoğu zaman sorgularken buluyorum kendimi , neden eskisi kadar ilgim yok futbola diye. Sahadaki topçular bizden büyük, bizden kat kat zengin. Ha; bir de hayatta daha önemli şeyler var. Ölüm gibi.

Sevip de söyleyemediklerimiz, sevip de gösteremediklerimiz birer birer yağmura ve buluta karışıyor. Bir gün elbet Maçka'da buluşacağız yağmur ve bulut ama..Oralarda çocuklar ve babaları da görüşebilecek mi acaba. O kadar kalabalıkta. Bizim ki umut işte. Mahşerde buluşmak. Binlerce bulut. Bundan sonra senin adın Kemal Bulut olsun karışmasın diğer umut bulutlarıyla, kolay kavuşulsun.


Perşembe, Kasım 28

Bizim Gibi


"Merhaba, ben Umut Bulut. Ankaragücü'nde beğenilmedim, Trabzon'da ıslıklandım, Fransa'da unutuldum, Galatasaray'da ikinci plandaydım. 27 yaşıma kadar milli takıma sadece 2 kere girebildim

Schalke deplasmanında tur getirdim, Juventus maçında puanı kaptım, Bernabeu'da gol attım"


Perşembe, Ekim 3

Umut Var


Galatasaraylıyım. Galatasaray'ın her golüne seviniyorum. Bazı futbolcuların gollerine daha fazla seviniyorum. Mesela (golün önemini eşit tutarak) Eboue'nin, Engin'in golüne daha az sevinirim. Semih'e daha çok sevinirim. Burak her hafta atarken sevinirdim, şimdi orucu bozarsa daha çok sevinirim. Buraya kadar normal. Aslında normal değil ama taraftarlık standartında anlaşılması kolay.

Umut ise bambaşka. Sanki o atınca ben de atmışım gibi hissediyorum. Adamın suratında çok farklı bir ışık var. Onun gol atması, "İyiler mutlaka kazanır" sözünün yeşil sahadaki temsili. Umut, yarın Fenerbahçe'ye transfer olsa (üzülürüm) ve gol atsa yine hemen hemen aynı şekilde sevinirim.

Futbolcuları övmek, sevmek günümüzde çok riskli bir hal aldı. Bu adam da bizi yanıltırsa çok üzülürüm. 9 ay içinde Schalke'ye, Real'e ve Juventus'a gol attı. Hayatta bundan daha büyük UMUT olamaz....

Perşembe, Mart 14

Son Dakikada Umut



Muslera son atak sandığımız atakta topu alıp çıktığında maç resmen olmasa da fiilen bitmişti aslında. Son yarım saat içinde yaşanan o gerginlikten sonra, Muslera'nın topu çıkıp alması ve hemen ardından Selçuk'a doğru yollaması arasında geçen zaman, alınan derin nefeslerin verildiği süreyle eş değerdi.

Sonra bir şey oldu ve bir anda Umut kaleci ile karşı kaldı. Bacak arası denedi, kaleciye nişanladı, boşta kalan topa bir hamle daha yaptı, tam bir tipik Umut golüyle skor 3-2 oldu. O an benim için 2-2 ile 3-2'nin hiç bir farkı yoktu ama maçın içinde en çok sevindiğim gol olabilirdi. Bunun en büyük nedenlerinden biri Umut'un ta kendisi.

Kendime şaşırıyorum bazen. Eskiden, Umut Ankaragücü'ndeyken ya da Trabzon'daki ilk dönemlerinden onu pek beğenmiyordum. Beceriksiz bir forvetti. Bir de doğruya doğru sadece maç özetlerini izliyorduk. Kim Ankaragücü maçı izler 90 dakika boyunca. Sadece kaçırdğı veya attığı golleri görüyorduk ki kaçırdığı goller inanılmazdı.. Sonradan büyük hedefleri olan bir takıma gelince, daha çok göz önünde olunca Umut'u daha iyi tanıdım, doğru anladım ve sevmeye başladım.

Ama yine de Galatasaray'a gelmesini yadırgamıştım. O kadar forvet varken ne gerek vardı Umut'a? Umut benim için artık iyi bir fovetti, ve onun büyük ihtimalle yedek kalacak olması beni üzerdi. Fenerbahçe'ye Süper Kupa'da attığı 2 golle yanlış düşündüğümü bir kez daha gösterdi. Gerçi oynasa da oynamasa da artık sevdiğim bir karakterdi. Toulouse'a, Fransa Ligi'nin ilgiden uzak bir takımına transfer olması bile onu sevme nedenlerine örnek gösterilebilecek bir hamleydi. Örnek bir karakterdi zaten. Çırpınan, didinen ama beceremeyen, fırsatları değerlendiremeyen ama ayağa kalkıp yine en çok çırpınan, didinen ve en sonunda ittire kaktıra inadına beceren Umut.

Şampiyonlar Ligi'nde onun gol atması, onun golüyle kazanmak güzel bir şey. Örnek bir durum. Yine boş şeylerden büyük anlamlar, yanlış hikayeler çıkardık ama olsun.

Profesyonel futbol kariyerinin ilk maçına 17 Mayıs 2000 günü çıkan Kayseri doğumlu Umut'un kariyerindeki ilk Şampiyonlar Ligi golünü Gelsenkirchen'de ikinci tur maçında Galatasaray formasıyla atması da ayrı bir hikaye değil mi...

Pazar, Eylül 25

Umut Bulut Tarzı Gol Sevinci



Umut'un gol sevinçleri ayrı bir olay. Adaşı Umut Sarıkaya iyi anlatır belki. Amaçsızca, fütursuzca koşturan bir Umut. Benim kelimelerim yetersiz kalır. Avrupa'da İnzaghi, Türkiye'de Umut. Gerçi artık Umut da Avrupa'da. Onun gol sevincini dün Fransa'da tanıdı. Maçın özeti burada.

"Yumaklar içindeki Arda'ya gösterilen ilgi keşke yalnız başına Avrupa'ya giden Umut'a, Mehmet Topal'a gösterilse.." benim bu geceki kendi kişisel cümlem. Konuyla alakasız.