Pazar, Temmuz 6

Herşey çok güzel olacak

Genelde yeni transfer edilen topçu veya hoca basına verdiği ilk röportajdan sonra o takımın renklerine boyanarak atılan başlık olarak görürüz bu cümleyi. Ama bizim için, daha özele inelim, benim için en güzel Türk filminin adıdır bu. Cem Yılmaz denince akla gelen ilk film bu olmaz nedense. Türk filmi denince de akla hemen gelmez. Kemal Sunal filmleri, Cem Yılmaz'ın her fırsatta hayranı olduğunu açıkladığı Sadri Alışık filmleri, Hababam Sınıfı serileri, veya yakın dönemdeki Sinan Çetin veya Yılmaz Erdoğan filmleri daha çok akıllara kazınmıştır. Hepsine saygım sonsuz ama bu bu film kadar samimi ve gerçek bir film yoktur bence. Herkes "lisede bizim sınıfa Hababam Sınıfı diyorlardı" der ama bu doğru değildir, gerçek değildir. İşte hayatın bütün gerçekleri, doğruları Herşey Çok Güzel Olacak filmindedir. Yani doğru-yanlış yoktur...
****
Önce filmin kısa künyesi. Cem Yılmaz... Kendisinin ilk sinema filmi. Daha önce Juan Sebastian Veron kılığıyla arz-ı endam eden sanatçı bu film sayesinde saçlı bir hale bürünüyordu. Yılışık adam sıfatından da"modern meddah" demeler başlıyor hakkında. Filmde emeği çok. Oynuyor, yazıyor. Yazarken ona yardım edenler Hakan Haksun ve Ömer Vargı. Haksun'u Kolay Para filminden de hatırlarız, keza bu iki filmin ortak bir özelliği vardır. Cem Yılmaz doğma büyüme İstanbul'lu. Bu filmde oynadığı karakter bu açıdan ona çok benziyor. O da İstanbul sokaklarını arşınlarken çok para kazanmayı hedefliyor. Cem Yılmaz yeteneği sayesinde köşeyi dönerken, Altan Çamlı baya didiniyor bu uğurda. Kolay Para filminde de bu tema işleniyor. Yani kısa yoldan paraya ulaşmak.
****
Altan Çamlı aslında çok önemli bir karakter. Bence Türk sinemasının unutumaz karakterlerinden biridir. Muhsin Bey, Şaban, Tatar Ramazan, Malkoçoğlu nasıl unutulmazsa Altan Çamlı da unutulmamalıdır. Altan 90ların gencidir. Turgut Özal çocuklarıyla beraber büyümüştür. Özal'ın çocukları özel liselerde, Boğaziçi'nde, yurtdışlarında okurken, o mahalledeki okullara devam etmiştir. Üniversite gibi bir hayali olduğunu sanmıyoruz, bir an önce iş hayatına atılıp para kazanmayı düşünmüştür herhalde. Girişkendir, uyanıktır, ağzı laf yapar yani istenilen herşeye sahiptir sözde ama işte hayat herkese adil davranmamıştır. Çünkü sermayesi yoktur. Her mahalleden bir zengin çıkacaksa o Altan olmamıştır. Herhalde o semtin zengini Ayvalık'ta babalarına yazlık alan kardeşlerdir. Yani kısacası Altan, Özal üretiminin defolarından biri. Geçmişte halıcıda çalışıyor olmuyor, tekne işi yapıyor deniz tutuyor bahanesiyle çıkıyor, rehberlik bile deniyor ama olmuyor. Ve filmin konusu olan projesi bir bar açmak. O kadar hevesli ki bu konuda, kimin göre "götü boklu", kimine göre "bir barın belkemiği" olan tabureler evinde duruyor. Barın yeri bile hazır. Bir gece abisi Nuri Çamlı'ya barın yerini gösteriyor. Herkesin gördüğü virane yer onun gözünde bambaşka bir dünya oluyor. Barın müzik sistemini bile "kral çocuk" Suat ayarlıyor ona. Tek eksik paradır. Bu parasızlık o kadar uzamıştır ki dünyalar güzeli karısı Ayla artık nemrut suratıyla gezinmektedir. İkisi sürekli tartışma halindedir. Taksici arkadaşı Haluk 'a dediğine göre Ayla onu boşamak üzeredir. Mahallede herkes de ona götüyle gülüyordur. Zaten gülmeyenler de ondan pek hoşlanmazlar. Ya berberden kovarlar, ya barda kimse suratına bakmaz. Suat hariç.
****
Hayallerin adamıdır Altan. En ufak sorunda, hemen kaçar ve hayalini kurar, kurdurur. Nuri'yi Bodrum'a kaçırmak için Tolga bahanesini sürer, dönüşte Tolga korkusu bu sefer kendi içini kaplar, Yunanistan'a efsanevi bir kaçış planı düzenler kafasında: "Kaçalım Yunanistan'a yalvaralım bir tankere götürsün". Bu hayallerin, planlarının çoğu ise hep barıdır. Ölümünü bile barında silahlı bir saldırı olarak hayal eder.Nuri Çamlı ise çocukluktan beri sürdürdüğü mütevazi hayata aynen devam ediyor. Pırıl pırıl bir dükkanda, insanlar dinamik, işler tıkırındadır. Patron kral adamdır, işi de kraldır. Hiçbir şeyin rahatını, huzurunu bozmasını istemez. Ama onun o kör merhameti yok mu? Birbirlerini gördükleri yerde kavga eden, tartışan, bağırıp çağıran 2 kardeş ve 1 baba bu aile. Ama hepsi birbirini çok sevmekte. Keza filmin en duygulu sahneleri 3 farklı mekanda aynı resmin gözükmesidir. (Türk sinemasının en acıklı sahnelerinden biri de babalarının öldüğü haberini aldıkları esnadır. Altan, Nuri'nin omuzunda" benim babam nasıl ölür" der.)
****
Birbirlerine oldukça bağlıdır. En çok da Nuri bağlıdır, babasını sık sık ziyaret eder. Çalışkan da bir adamdır. Kardeşine göre ottur, ama onun da bir zaafı veya tutkusu vardır, arabalar... O yüzden dondurmayı beğenmeyen bu insana getirilse getirilse Carrera S4 getirilmelidir.Filmin ilk sahnesi ise aileye verdikleri önemi açıkça gösterir. Taksim'de maydandaki cafelerden birinde gece vakti aynı anda bişeyler atıştırırılar. Nuri, Altan'ı görmez, Altan görmezlikten gelir. Ama hayat tesadüflerle dolu. Eğer Nuri ketçap bulanan orta paramağını ağzını götürmese, hayatları aynı şekilde devam edecekti. Ne Nusret Baba İstanbul' a gelirdi, ne patron ölürdü, Altan muhtemelen birkaç ay sonra bar işinden vazgeçerdi. Ama büyükler konuşmaya başlayınca dayanamayıp araya dalan Altan dayak yer, Nuri ile beraber kaçarlar. Dayak yiyip ayrılırlar, 2 yıl sonra dayak yiyip biraraya gelirler. Bu biraraya gelişleri, filmi oluşturur. Önce Tolga'yı döverler, sonra Bodrum'a kaçarlar. Sonra geri dönerler, İstanbul'da saklanırlar.
****
Filmi anlatmaya gerek yok, izleyen izlemiştir, izlemeyen belki izler tadını kaçırmayalım..Ama film haksız eleştiriler alır. Güya çok amatör, çok hatalı bir film olduğu söylenir. Mesela diyaloglar aynı anda söyleniyor diye pek beğenilmez. Şu da bir gerçektir ki, hiçbir zaman insanlar birbirlerinin sözleri bitsin diye beklemez, bu sadece filmlerde olur. Herşey çok güzel olacak ise bildiğimiz filmlere benzemez. Bu ayrı bir samimiyet katar filme. Zaten böyle çok durum vardır. Mesela oto sanayide bir anda arkadan lastik yuvarlayan bir çocuk geçer. Tıpkı Hokkabaz filminde herkes sahneye, gelin kıza bakarken sahnenin önünden geçen köpek gibi. Veya az rastlanan bir şekilde bir filmde bir telefon numarası tamamen söylenir. Nusret Baba'nın telefonu 0542 425 16 07 dir. Filme sponsor olan Telsim'i anmak için 542 iki defa söylenir. Üç örnek daha verelim bu duruma. Filmin samimi ve sıcak, ne kadar basit bir film olduğunu göstermek için. Haluk ile Altan Firuzağa Taksi Durağı'nda çay içerken gitmeye karar verirler, Altan boş bardakları yanlarındaki taksinin üzerine koyar ve seslenir" Savaş bunları bırakıyorum buraya,alırsın." Her taksi durağında olan ama hiçbir filmde görmediğimiz bir sahne. Bir de ecza deposunda Altan'ın uyuyor numarası yapma sahnesi vardır ki ne desek boştur."uyumadın mı sen hala" narası çok hoştur. Bir başka örnek ise filmin sonunda çiçekçiden çiçek alınırken yaşanan konuşma. Derbeder vaziyette gelen iki adamın çiçeklerini aldıktan sonra sorduğu "Kaç para?" sorusuna çiçekçinin verdiği "koy cebine biz başkasından alırız" cevabı candır. Akabinde onları Taksim'e atmaları ise çiçekçiyi gönül adamı mertebesine yükseltir. Nurgül Yeşilçay ilk kez bu filmde hemşire rolüyle karşımıza çıkar. İlk repliği "Tolga Bey taburcu oldu" olur.
****
Filmin yıldızlarından biri Ayumi Takano' dur. Japon olmasına rağmen filmde bir Çinli kadını canlandırır. Bu önemlidir çünkü Çin Lokantası muhabbeti filme ayri bir kat tatar. Bu muhabbet boş ve ıslak İstiklal Caddesi'nde iki kardeş yürürken duyulur.Bir diğer kadın oyunucu Ceyda Düvenci'dir, bu filmi izleyip ona aşık olmamak zordur. Ta ki acı sona kadar...
****
Fimde her konuya değinilir. Aile, suç dünyası, iş dünyası, evlilik, hatta otele elele girdikleri sahnede eşcinsellik. Her konudan ucundan da olsa bahsedilir, ve değişik atmosferlere girilir bütün film boyunca. O yüzden filmi tanımlarken nereye sokacağımızı bilemeyiz. Komedi filmi demek büyük haksızlık, aile filmi dersek yetersiz, yol filmi hiç değil. Bu filmin konusu ne denirse verilecek en doğru cevap "Türk filmi-Yeşilçam filmi" olmalı belki de. Filmin başrol oyuncularından biri ünlü bir müzisyen olunca filmin müzikleri de ayrı bir önem kazanıyor. Zaten izlenen her filmde akılda kalan bir parça olur. Bu filmde duyulan sözleri olan 3 tane şarkı var. Bu Ne Biçim Hikaye Böyle adıyla filmde yer alan şarkının klibi de filmin görüntülerinden oluşur. Mazhar Alanson ve Sami Özer beraber seslendirir. Ama bu şarkı ilk olarak 1974 yılında Mazhar ve Fuat"ın Türküz Türkü Çağırırız albümünde yer alır. Daha yavaş bir haldedir, daha güzeldir. Ama filme de tam oturmuştur. Klibinde şarkı girmeden önce Altan ve Nuri arabada giderler, Altan kağıtla acayip sesler çıkarır, Nuri "ne işim var ulan benim Bodrum'da" der, sonra şarkı girer, "gel gidelim güneylere" der.. Şarkının sözleri hem Altan için hem Nuri için cuk oturur.
****
Bir diğer şarkı filmin sonunda çıkan Benim Hala Umudum Var şarkısıdır. Bu şarkı da iki karakter için, film için çok güzeldir. Şarkı filmde, yukarıda bahsedilen çiçekçi sahnesinden hemen önce duyulur. Paraları yanmış, bütün çabaları boşa gitmiş, babalarını kaybetmış iki kardeşin yaşadıkları korku dolu bir geceden sonra beraber sabahın ilk ışıklarına geçişi esnasında yani. Bu şarkı daha sonra Mazhar Alanson'un solo albümü Türk Lokumuyla Tatlı Rüyalar'da yer alır.
****
Ve son şarkı... Bilerek sona bıraktım çünkü bu film kadar güzeldir ve hakettiği yeri kazanamamıştır. Kimi yerde Superman kimi yerde Bir Zamanlar Fırtınalar Estirirdim adıyla karşımıza çıkar. Sami Özer yine eşsiz sesini duyururur, bu sefer yanlarına Cem Yılmaz da girer. Sonlara doğru başlayan gitar solosundan, içinde süperman adının geçtiği sözlerine kadar tam anlamıyla muhteşem bir şarkı. Şarkıyı filmde 2 kere duyarız. Birinde Bodrum'a giderken, diğerinde dönerken. Giderken, Nuri şarkıdan daha doğrusu Bodrum seyahatinden rahatsız olur ve müziği kapatır. Dönüşte ise bu sefer içini dolduran aşkın etkisiyle de "güzel söylüyor çocuk" der ve sesini açar. Söyleyen çocuğun kendilerinin olması bu sahnede bile gülmemizi sağlar.Hep güleriz dedik ama hiçbir zaman GORA filmindeki gibi yerlere düşmeyiz, katıla katıla kahkahalar atmayız. Ama sürekli kendi yaşadığımız olaylar sırasında aklımıza bir sahne gelir ve yüzümüzde bir tebessüm beliririr. Kime sorsalar gösterecekleri bir mahallede yaşamışlığımız var en azından, kimse de uzaya kaçırmadı bizi.

Hiç yorum yok: