Salı, Mayıs 20

Acı Hayat





Bu Soma ile ilgili bir yazı değil.

Böyle olaylardan sonra isyan etme gücüm kalmıyor. İçime kapanıyorum. Popüler tabirle, duyarsızlaşıyorum. Duyarlı olmak güç gerektiriyor. Ben böyle olaylarda güç kaybediyorum. Belki benim başıma gelse daha güçlü olurum ama başkaları yaşayınca ve biz dışardan bakınca eriyip gidiyoruz, zayıflıyoruz. O nedenle sevdiklerime, en yakınımdakilere dönüyorum. En güvende hissedebileceğim yere ve en çok korumak istediğim kişilere...

Bu olay; hayatın getirdiği bütün pisliklerin özeti, aynası... Sistemin, adaletsizliğin.. Yüzde yüz gerçek. Hem de Türkiye'de olunca.. Tam bir Türkiye gerçeği...

Gezi Parkı gibi değil, yolsuzluk gibi değil... Bir kapışma değil, bir son... Çok başka bir şey, çok acı... İçime kapanıyorum, aileme, sevdiklerime dönüyorum. Empati kuruyorum. Pamuk ipliği dedikleri şeyin ne kadar yakında olduğunu görüyorum. Zaten az olan gücüm biraz daha azalıyor.

Gelecek için bir şeyler planlarken, çabalarken, çevrendekileri kollarken, korurken, bir de bakıyorsun ki her şey bitebilir, bitiyor. Bir anda, durduk yere, ansızın... Onlarca gün komada kalan Berkin'de de aynı şeyi hissetmiştim. O benim kardeşim de olabilirdi. Veya 17 yaşındaki ağabeyimin halleri..  Bir gün evden çıkacak ve senden bağımsız gelişen olaylar nedeniyle geri dönmeyecek... Üstelik sen bütün hayatını onun geleceği ve mutluluğu için yaşarken... Gezi Parkı'na yapılacak AVM veya 17 Aralık veya çalınan oylar bunun gibi değil. Bu çok yıldırıcı, çok yorucu, tamamen bitirici. Bu işin sonunda ölüm var. Üstelik bu olayda yüzlerce...

İnsanların öfkesini ve isyanı anlıyorum, hak veriyorum. Fakat aynı duruma giremiyorum. Herkesin tepkisi (veya yası) aynı değil. Benim gibi olanlar da var. Böyle olamıyoruz. Bunun için suçlanmak da varmış. Yeteri kadar isyan etmediğimiz için... Oysa isyan etmek için, tepki göstermek için o kadar çok malzeme var ki,  isyan edenler de bundan nasibini alırdı. Fakat bu kadar gerçek bir acıda, o kadar sanal (sahte demiyorum) davranmam mümkün olamazdı. Sanal dünya dediğin şey zaten çok hızlı ve çok yorucu, oysa bu acıdan sonra zaten yorgunluğun ve tükenmişliğin son noktasındaydım.

Soma kazasından bir gün sonra Ankara'ya gittim. Dünyanın en kötü başkentlerinden birinde, sorumluluğunu üstlendiğim biriyle, çoğu kimsenin yaşamayacağı şeylerin peşinde koştum. Hayatın gerçekleri o kadar farklı ki... Bazı şeyler yazılmıyor, yazılmayınca RT de edilemiyor. Ama inanın, teyitli bilgi; çok farklı hayatlar var...

Neyse abi, olayın aslı, bu olay çok gerçek. Çok farklı. Artık bazı durumlara yabancı kaldığımı hissederken, diğer taraftan da bir öze dönüşü yaşıyorum. Daha mı iyi oluyor bilmiyorum. Yalnızlaşmak zor iş. Neyse ki alışkın olduğumuz konu. Gözlerimizle gördüğümüz ve bize çok yakın olan her acı, bizi ya biraz daha özgürleştirecek ya biraz daha korkutacak. Ya da ikisi birden... Ama ne olursa olsun, sana ait olsun. Senin isyanın, senin öfken, senin nefretin, senin acın... Başkaları yönlendirmeye başladığında çok yoruluyorsun. Sıyrılmak için en iyi yol, geçmişine, geçmişinden gelenlere dönmek belki de...

Bu son cümleden çok emin değilim ama olsun...


Hiç yorum yok: