Pazar, Mayıs 11

Bu Bana Yetiyor



Bir iki sene öncesine kadar, hatta direkt bir sene öncesine kadar baya ağır, hüzünlü, dramatik yazılar yazıyordum. Ben sadece blogu kimse okumuyor zaten diye bol bol cümle kurup kendimi rahatlatıyordum. Derken bir gün, çok sevdiğim bir abim yine böyle bir yazdığım gecenin ertesinde "Neden bu kadar karamsar yazıyorsun" tarzında bir şeyler yazdı MSN'den (o zaman daha msn vardı). Sınırı geçtiğimi orada anladım.

O yüzden gelip burada "Hayatım şöyleydi, böyle oldu" demek istemiyorum artık. Bir ara günlük yazardım, blog tutmaya başlayınca bıraktım. Şimdi buraya da yazmıyorum, oraya da yazmıyorum. Ahmet Kaya dinliyorum çoğu zaman. Bu sayede kendimi arıyorum, soruyorum... Daha mı iyi oldu bilmiyorum. 14 sene önce ölmüş bir adamı dinleyerek hayatıma yön veriyorum. 14 sene önce ölenler, hayatıma yön veriyor. Onları dinleyince, buraya öfkeli yazılar yazmaya gerek kalmıyor.

Ya da belki de bu sene kış yapmadı diye böyle oldu. Kış olmayınca daha sosyal oluyorum. Unutmak, düşünmemek kolay oluyor. Yapacak çok fazla şey olunca unutmak,ötelemek kolay oluyor. Bu sayede yalan da olsa mutlu olduğumu zannediyorum. O nedenle, aylar boyunca o karamsar yazıları yazmaya gerek kalmadı, aklımdan bile geçmedi. Cebimde az buçuk param var, yine bazen evime gece yarısı dönüyorum, cebimde taksi parası kadar para da olmuyor ama en azından minibüs parası her daim oluyor. Güzel şeyler bunlar. Biraz güvene kavuşunca, sert ve ağır düşünmek de imkansız oluyor.

Gerçi her akşam bu kadar pozitif duygularla bitmiyor. Ne de olsa, kaybetmeye alışkın olduğumuz için, bu lale devrinin de sona ereceğini biliyorum. En azından istatistikler onu söylüyor. Bunun korkusu da az buz bir şey değil. Sağlıklı düşünmeyi engelliyor. Zor elde ettiğin şeyi, kolay kaybetmek koyar. Kolay bile olmasa kaybetmek her türlü koyar. Kaybedeceğiz. Kesin bilgi. Barcelona orta sahasından top kapan La Liga takımıyız. O güç bela kazandığımız topu illa kaybedeceğiz. O yüzden de savunmadan çıkmaya, açılmaya; o topla biraz oynamaya, keyif almaya korkuyoruz. Top saklayacağız diye köşe gönderinde, taç çizgisinde falan saklanıyoruz...

Bu kadar metafor da yeter. Al işte, hava biraz soğudu, pis bir yağmur yağdı, işten de geç çıktım, bir de çok değişik (hem zor hem gurur dolu) iki gün yaşadım; hemen bloga yazıyı döşedik. Demek ki bütün mesele havalardaymış.

Kısacası; yağmur yağsa da, gece yarısı eve dönsem de, içim üşüse de; yalandan da olsa mutlu olmak yetiyor. 


Hiç yorum yok: