Perşembe, Aralık 8

Metropolis



36.000'e yakın figüranın kullanıldığı, 153 dakikalık süresi ve uğruna harcanan 6 km uzunluğundaki filmle dönemin (1926) ve hatta şimdinin üzerinde bir film.  Sessiz film ama müziklerin uygunluğu, modern çağın alışkanlıklarını kanıksamış kuşağa bunu hissettirmiyor. Yine de zaman zaman sıkabilir. Tarihin ilk bilimkurgu filmi olarak sayanlar var. 2016'da izleyince pek bilimkurgu gibi değil de toplumsal gerçeklik kavramına katkıda bulunan bir film gibi duruyor.

Yine de bir arada kalmışlığı var. İlkeli bir mesaja sahip olduğu düşünülse de bana o kadar iddialı gelmedi. 2000'lere ışık tutuyor ama diğer yandan 1890'ların sorunlarını; o dönemde irdelenen hatta çözümler üretilen problemlerini ele alıyor. Yani zamanın ötesinde ama biraz da çağın gerisinde kalmış bir film. Gerçi Almanya için durum daha farklı olabilir. Sonuçta 10 sene önce savaş kaybetmiş ve Nazizim'i ince ince hisseden bir ülke ile toplumdan çıkan bir film. O nedenle bazı karışıklara sahip olması doğaldır.

Özellikle sonu biraz sıkıntılı; işçi sınıfını sadece 'el' olmaya indirgeyen (Mittler zwischen Hirn und Händen muss das Herz sein) ve ortaya çıkan arabulucu tavır (onu da elitlere uygun görüyorlar) iyi ama yetersiz. Hatta -eğer doğruysa- neden Adolf Hitler'in bu filmi çok sevdiği daha net anlaşılıyor. Daha sert bir şey çıkabilirdi. Kapitalizm eleştirisinin (biz öyle düşünmüştük) sonunda 'işleyen sorunsuz ve herkesin mutlu olduğu bir kapitalzimin çıkması can sıktı. Bu filmin Türkiye'de komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yasaklanması ise komik geldi. Yasaklanmalara alışkınız da sebebi hiç bu kadar abes gelmemişti. Ama her şeye rağmen; üç saate yakın bir filmde onlarca gönderme, iyi bir kurgu, sağlam referanslar filmi ilgi çekici hale getiriyor.


Hiç yorum yok: