Cumartesi, Aralık 17

Manny



Manny Pacquiao'yu geçen sene 'asrın maçı' olarak adlandırılan ama sonunda fare doğuran müsabaka ile tanımıştım. Filipinler'den çıkan, nispeten daha çelimsiz gözüken, sıfırdan gelip her kulvarda şampiyonluk kazanan sempatik adamı, Floyd Mayweather gibi sektörün beslediği soğuk siyahi boksör imajına tercih etmiştim. Tabi herhangi bir bilgiden dolayı değil, sadece dış görünüşleri ve temsil ettikleri imajları buna sebep olmuştu.

Manny yenilince de biraz üzüldüm.  Ardından Manny'nin çok da sempatik olmadığımı öğrendim. Maçtan sonraki aylarda eşcinsellik ile ilgili yaptığı açıklama dünya çapındaki sempatisini düşürmüştü. Sonrasında 2014 yılında çekilen (tüm bunların öncesinde) belgeselini izlemeye karar verdim. Genelde böyle belgeseller (sporcunun kendisinin, ailesinin de konuştuğu) tek taraflıdır. O nedenle sporcu büyük bir kahraman gibi yansıtılır. Artık belgesel ekibinin çabasından mı yoksa bizim satır aralarından okumamızdan mıdır anlamadım ama belgeseli izledikten sonra Manny'e biraz daha ayar olmaya başladım.

Siyaseti kullanması, dini sık sık öne çıkarması, menajerlerine ipleri vermesi; bunlar kötü şeyler. Günümüzde sporcuların çoğu buna benzer sorunlar idare edemiyor. Ama en azından madem öyleler; 'kötü adam' imajlarını tercih ederim. Sahici olmaları iyidir. O nedenle belgeselde de o yönüyle, şeffaflığı ve dobra olmasıyla dikkat çeken Floyd Mayweather benim nazarımda bir adım öne geçti.

Hiç yorum yok: