Perşembe, Haziran 15

"Arda Bey valla bu sıcakta da Menemen.."



Caddebostan Mahallesi Muhtarlığı Seçimleri'ni yazacaktık , yine yazın don-atlet-tshirt-çorap değişme sıklığı gibi değişen Türkiye gündemi'ne takıldık. 

Bizim zayıf yönümüz çocukluğumuz, ikibinlerden öncesi gibi davrananlara hemen açıyoruz heybemizi. Soğanımızı çalmalarına, şarabımızı dökmelerine kolayca izin veriyoruz. Oraya oynayanlar hemen kazanıyor ya da kazandığını sanıyor. Hani ne bir puanın ne de üç puanın, sadece yenilmemenin  'şartoğluşart' olduğu maçlarda ortaya çıkan formsuz kaşar futbolcular gibi. Sinir bozarlar, kırmızı gördürürler, tribünü gererler, jeneriklik gol atarlar, maç sonu da "son zamanlarda Türk tarihine merak sardım, bugünkü mücadelemde Plevne Zaferi'nde..." gibi cümleler kurup bizim gibi romantikleri "Ekmek parası... Profesyonel sonuçta. Ölmüş anasına küfrettik bir de" diye vicdanlarımızla baş başa bırakırlar.

Geçenlerde bir video düştü ortamlara. Semtimizin insanı, semtimizin yüzü, gururumuz, Telegol'e yorumcu olarak çıktığında başta garipsediğimiz , sonra "Biliriz, o benim ne işim var lan burada ortamlarını" diyerek empati kurduğumuz, akli melekelerine saygı duyduğumuz  meleklerine selam verdiğimizden yâr ve yardımcı olmasını dilediğimiz bir abimiz olan Uğur Meleke'nin videosu.


Son 20 yıl çok çabuk geçti, çok çabuk gelişti. "Bizim toplumumuz balık hafızalıdır" edebiyatı yapmak istemiyorum. Unutacak vaktimiz bile olmadı, hatırlanacak şeyler yaşayamadık, sindiremedik, yeni hatıranın gelip eskisini öldürmesini istedik hep. Bu sefer eski hatıraları deşmeye başladık, bugünkü aklımızla, bugünkü internetimizle deştik eskileri. Gördük ki hiç kimse masum değil.

Mahallenin Muhtarları gibi diziler istedik hep. Oysa şimdi tekrarlarını gördükçe "Ne kadar gerizekalıymışız" diyorum. Aydan Burhan soyunup diziyi bıraktığı zaman bitmişti zaten masumiyet, Erkan Can'ı üflerken değil omzunda maymunla tanımıştık. Taksicinin oğlu, Ezel'in Azad'ına aşıktı. Formaların arkasına isim yazdırılmadığı zamanlar böyleydi. Pek isim bilmezdik, böyle tarif ederdik artistleri de. 



"Ya şey geldi geçen gün... Hani Altan Bodrum'a gidince menemen yiyor ya... Neydi ismi? Nusret Abi, hah işte onu oynayan abi geldi geçen gün."

Böyle kırılma noktaları, tabu yıkmaları, depremlerini öğretti bize Yeni Türkiye. Üzerinde ortak uzlaşacağımız kaç kişi kaldı? Barış Manço ve Kemal Sunal yaşasalardı, onlar da nasibini alacaktı bu kamplaşmadan eminim. Şener Şen sokağa çıkamıyor lince uğramamak için. Çıkmayınca da uğruyor o ayrı. 

İlişkilerim de böyle aslında. Uzun zamandır içe atılan görmezden gelinmişlikler, görülemeyen incelikler, hayal kırıklıkları, haksızlıklar. Fevri hareketler. Sonra gelsin kırmızı kartlar, kadro dışılar, kocaman kocaman soru işaretleri, girişi paralı olan zihninden yap-işlet-devret modelinin tersine bu kez kamulaştırıp vücudunun tüm hücrelerine saldığın binlerce tilki ve kargalar...

Bu anlarda sorulan bir soru, atılan bir işaret fişeği, yanan bir ampul, bir mesaj, bir "hassiktir tabi ya" aydınlanması..

Aman meleke'nin sorduğu soru da böyleydi işte "Kimdi Arda, ne yapmıştı, kaç gol, kaç asist" 

Balıkları kavurup masaya getiren bir saki iken, "akşama getirecem kabadayıları" diyen bir figüre ne ara dönüşmüştü.

Her şeye sıfırdan başladım. Sanki yabancı bir menajerdim ve A Spor'un Transfer Raporu'na göndermek için bir kaset hazırlıyordum. "En güzel 50 golü" gibi kişisel bir tarihe bakayım dedim oturdum internetin başına.

En basitinden başlamak lazımdı. Düz adamlık yaptım ve "Arda Turan Galatasaray tüm golleri" gibi aramalarla başladım milli maç öncesi. Hedefim biraz Arda tarihine çalışmak, milli maçı ve akabinde gerçekleşecek Terim Ted Konuşması'nı izlemek, pide-zeytin yemek ve niyetlenip uyumaktı. 

Wikipedia iptal, Maçkolik ise detaylarda boğuyor. Nedense beni tatmin edecek bir Arda büyük resmi bulamadım. Genelde "Bayrampaşa'nın ara sokaklarından çıkıp, Barcelona'ya uzanan..." videoları var. 5-3'lük Sivasspor maçındaki hat-trick'i, Kazakistan ve İsviçre maçları, Adnan Polat'ın "Bu çocuk kim , alalım mı?" dediği Manisaspor maçı, 66-10-7-14 sayıları, Sinem Kobal, Erman Toroğlu ile kasık muhabbeti...

Beni hiç derinden sarmadığı için mi bu olmamışlık sahi? İliç-Hasan Kabze hatta ve hatta cinsel organı sadece Beşiktaş maçlarında hareketlenen vasat Galatasaray yabancıları kadar "Dün gibi hatırladığım bir ANı yoktur"

Nihat gibi, Tugay gibi "bayrakları asalım" gibi de olmamıştı Madrid hikayesi. Galiba bilinçaltım, “Benden daha yetenekli, daha seri çalımları var. Bize gelse harika olur!” dediği Serdar Özkan nedeniyle kabullenemedi. 

Sonra maç bitti. Süleyman Demirel basın toplantısı gibi bir toplantı, tam uyuyalım derken Ntv Spor'a bağlanan Arda, sonrası tufan. 

O gecenin sabahı biliniyordu ki  hiç bir çocuk tekne orucu için 12:00'da hoşafını içmeyecekti, hiç bir çocuk Arda'nın taklidini yapmayacaktı ve Nou Camp'ın güney tribününün en üstünde duran kamera orta sahada çökmüş bir futbolcuya zoomlayacaktı İlyas Salman-Ya Ya Ya Şa Şa Şa misali. 



SON SÖZ: Yazıda bahsi geçen Nusret Abi, Mustafa Uzunyılmaz'dır. Bu son olsun filminden bir repliğiyle bitirelim madem:



-Nasılsın?
-Memleket gibi..

Levent Kırca parodileri gibi olacak ama son Arda'nın kale arkasından Hagi'yi kestiği o yıllardan bu güne neler değiştiyse, hepimiz de o kadar değiştik.

Yazar: Refet

Hiç yorum yok: