Gişe Memuru ilk çıktığında (2010) vizyonda ilgi görmese de, aldığı ödüllerle (Antalya'da en iyi ilk film ödülü, yurt dışında 35'e yakın ödül) dikkat çekmişti. Daha sonra bir sahnesini görerek benim de ilgimi yakalamıştı. Bir ara Türkiye'nin en iyi, en formda oyuncusu olan Nadir Sarıbacak'ın tek sahnesi, çok sevdiğim Serkan Ercan'ın baş rolü kapması yeterli verilerdi benim için. Fakat 2010'daki filmi izlemek için bekledim de bekledim.
Yönetmen Tolga Karaçelik'in ikinci filmi Saramaşık ise zaten ülkeyi salladı. Son dönemde yapılmış en iyi filmlerden biriydi. Sarmaşık'ı izledikten sonra Gişe Memuru için artık vakit kaybetmemek gerektiğini düşündüm. Tam o sırada Kelebekler de çıktı.
Açıkçası Kelebekler için iyi yorumlar gelmedi. Beklentiler yüksekti. Kazandığı ödüller ortadaydı. Fakat yorumlar çelişiyordu. Gişe Memuru hakkında ise yorum bulmak kolay değil. Çok fazla izlenmemişti. Kıyıda köşede kalan bir film olduğunu düşünüyordum. Sarmaşık, Gişe Memuru için yine iyi bir referans olarak duruyordu.
Fakat Gişe Memuru'nun beklentimin altında kaldığını kabul etmem gerek. Sarmaşık'tan çok, henüz izlemediğim Kelebekler'e yakın sanırım. Esasında çok güzel düşünülmüş bir hikaye mevcut. Nasıl Sarmaşık bir gemide geçiyorsa ve o dar alanda birkaç karakterle yönetmen harika bir iş çıkardıysa Gişe Memuru da aynı kıtlığı vadediyordu. Bir gişe kulübesinde varlığını sorgulayan ve hatta kaybeden bir tek karaktere odaklı hikaye oldukça zor ama bir o kadar da ilgi çekici bir sinema ziyafeti gibi duruyordu. Tabi Sarmaşık kadar tek mekana bağlı kaldığını söyleyemeyiz. Gişe memuru Kenan'ı sadece bir kulübede ya da sadece işinde görmüyoruz. Onun sosyal hayatına da (ne kadar sosyal denirse) ziyaretlerimiz oluyor. Babasını, mahalledeki arkadaşlarını, mahalledeki kızı görüyoruz. Ondan sonra sabah oluyor ve hep beraber Araf'a, pardon Afar'a gidiyoruz. Bu arada Afar neresi bir türlü bulamadım!
Karakterin iki hayatı arasında yaşadığı bunalımı biz de sonuna kadar hissediyoruz. Fakat en nihayetinde biz seyirciyiz. Hikayenin sonunda bir şey olmasını bekliyoruz. Yani sadece aksiyon olsun, eylem olsun, anlam olsun demiyoruz. Fakat derdini anlatmakta daha başarılı olmasını, kafamızda sorular oluşturmasını veya içimizde kötü de olsa bir his oluşturmasını bekliyoruz. Gişe Memuru'nun kaçırdığı nokta da burası oluyor. Son viraja kadar usul usul giderken bir anda kulübeye çarpıp her şey sona eriyor!
O nedenle yönetmenden ve senaryodan puan kırıyoruz. Oyuncular zaten üst düzey, görüntü yönetmeni de işini hakkıyla yapıyor. Serkan Ercan Antalya'da ödül alan bir performans ortaya koyuyor. İlginçtir, o sene (2010) ödülü Bartu Küçükçağlayan (Çoğunluk) ile paylaşıyorlar. Karaçelik'in üçüncü filminde bu sefer Küçükçağlayan oynuyor ve onun da karakterinin adı Kenan...
Gişe Memuru, izlenmeyecek bir film değil. Belki seneler sonra Tolga Karaçelik sineması çok uzun bir listeye ve geniş bir kitleye sahip olursa o zaman daha da anlam kazanır. Fakat şimdilik, daha erken çekilen bir film olsa da Sarmaşık'ık gölgesinde kalmaya devam edecek.